52

İsa, onların inkârını hissedince "Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?" dedi. Havariler de şöyle dediler: "Allah dinin yardımcıları biziz. Biz, Allah’a iman ettik ve şahit ol ki, biz nıüslümanlarız".

İsa, İsrailoğullarının kâfirliklerini ve kendi Peygamberliğini yalanlamalarını hissedince, Allah'ın dinini yalanlayan bu İnkârcılara karşı "Allah yolunda benim yardımcılarım kimlertir?" demişti. İsanın arkadaşları olan Havariler de şöyle dediler: "Allah'ın dininin yardımcıları bizi. Biz, Allah’a iman ettik. Ey İsa şahit ol ki biz, gerçekten Müslümanız."

Bu âyet-i kerime gösteriyor ki bütün Peygamberlerin dini, Tevhid dini olan İslamdır.

Âyet-i kerime’de, Hazret-i İsanın, kendilerine tebliğde bulunduğu insanların inkâra düştüklerini anlayınca Havarilerden yardım istediği zikredilmektedir. Hazret-i İsanın, Havarilerden yardım istemesinin sebebi ise Süddiye göre, insanlara dini tebliğ etmek istemesidir. Mücahide göre ise kendisini öldürmeye teşebbüs eden insanlara karşı kendisini savunmak istemesidir. Bu hususta Süddi, özellikle şunları anlatmaktadır." Allahü teâlâ, Hazret-i İsayı Peygamber olarak gönderip ona, insanları dine davet etmeyi emredince İsa, İsrailoğullarını dine çağırmış, İsrailoğulları da onu sürgün etmişlerdir. Hazret-i İsa, annesiyle birlikte çıkıp yeryüzünde dolaşmaya başlamışlardır. Bir köye varıp orada bir adama misafir olmuşlar o da onlara ikramda bulunmuştur. Kendisine misafir oldukları adamın ülkesinde, insanlara zulmeden, her gün halktan birine, kendisini ve ordusunu yedirip içirmeyi emreden bir Kral vardı. Kralın tayin ettiği sıra Hazret-i İsa ve annesini misafir eden adama gelince onlar bunu yapmaktan âciz olmaları dolayisiyle derin derin düşünmeye başlamışlardı. Hazret-i Meryem meseleyi Hazret-i İsaya söyledi ve buna bir çare bulmasını istedi. Hazret-i İsa bu işe bir çare bulmasının hayırlı olmayacağını bildinnesine rağmen annesi ısrar etti. Bunun üzerine Hazret-i İsa, bir mucize olarak kendilerini misafir eden adamın yemeklerini, Kral ve ordusunu yedirip içirecek kadar bollaştırdı. Kral, içkiyi içtikten sora, ev sahibine, içkinin nereden geldiğini sordu. Ev sahibi meseleyi sakladıysa da Kralın ısrarı üzerine bunu Hazret-i İsanın sağladığını bildirdi. Bunun üzerine Kral, kendi yerine geçirmek istediği ölü oğlunun diriltilmesini Hazret-i İsadan istedi. İsa, onu diriltmesinin iyi olmayacağını bildirdiyse de Kral ısrar eti. Hazret-i İsa da oğlunu diriltti. Bu defa halk Krala ve oğluna karşı, zulümlerinin devam edeceği endişesiyle ayaklandı. Birbirleriyle savaşa girdiler. İsa ve annesi bu sebeple orayı terkedip gitmek zorunda kaldılar. Isa ve annesiyle birlikte bir de Yahudi yola çıktılar. Yahudinin yanında iki ekmek, İsanın yanında da bir ekmek bulunuyordu. Yahudi, ekmeğinin birini gizlice yemek istedi. İsa bunu hissetti. Bu hususu Yahudiye hatırlattı. Fakat Yahudi inkâr etti ve yanında sadece bir ekmek bulunduğunu söyledi. Yolda giderlerken Hazret-i İsa, Yahudiye, hayvanı kesip etini yedikten sonra onu tekrar diriltme gibi çeşitli mucizeler gösterip onun aslında iki ekmeği bulunduğunu itiraf ettirmeye çalıştıysa da Yahudi devamlı olarak inkâr etti. Nihâyet yırtıcı hayvanların eşeleyerek çıkardıkları bir hazineye rast geldiler. Yahudi bu hazineyi almak istediyse de Hazret-i İsa, onu almanın hayırlı olmayacağnı bildirdi. O sırada geriden dört adam gelip hazineyi sahiplendiler. İçlerinden ikisini çarşıya gönderip yiyecek ve binek getirmelerini istediler. Çarşıdan dönenler, kendilerini gönderen arkadaşlarının yemeklerine zehir koyarak onları öldürmeyi planladılar. Geride kalanlar da, çarşıdan gelen arkadaşlarını öldürerek hazineyi aralarında bölüşmeyi planladılar. Adamlar gelir gelmez onları öldürdüler. Fakat yemeği yeyinci kendileri de öldüler. Bunun üzerine Hazret-i İsa, Yahudiye "Gel şu hazineyi çıkar da hazineyi aramızda üçe taksim edelim." dedi. Yahudi: "Niçin ikiye değil de üçe taksim edileceğini sorunca Hazret-i İsa, üç ekmeğin sahibine üç hisse verileceğini ifade etti. Bunun üzerine Yahudi kendisinde iki ekmeği bulunduğunu itiraf etti. Hazret-i İsa da bütün hazineyi o Yahudiye verdi ve "Senin dünya ve âhirette bütün payın budur." dedi. Adam, hazineyi alıp giderken hazineyle birlikte yere gömüldü. Hazret-i İsa annesiyle birlikte yürürken Havarilerin yanına vardı. Onlar orada balık avlıyorlardı. Onlara: "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Onlar da "Biz, balık avlıyoruz, dediler. Hazret-i İsa "Bizimle beraber gelmezmesiniz? İnsanları avlayalım?" (onları ikna ederek dine sokalım) dedi. Onlar da "Sen kimsin?" dediler. O da "Ben, Meryemoğlu İsayım." dedi. Havariler işte orada iman ettiler. Ve onunla birlikte yola koyulup gittiler. İşte âyette bunlar zikredilmektedir.

Müfessirler, Havarilere, niçin bu adın verildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir. Zira, "Havari" kelimesinin lügat mânâsı "Bembeyaz olan" demektir.

a- Said b. Cübeyre göre, Havarilere, bu ismin verilmesinden sebebi elbiselerinin beyaz olmasıdır.

b- Ebû Erteeye göre onlara bu ismin verilmesinin sebebi, onların elbise temizleyecisi olmalarındandır.

c- Katade ve Dehhaka göre ise, onlara bu ismin verilmesinin sebebi, Hazret-i isanın samimi ve net dostları olmalarındandır. Zira her Peygamberin samimi dostuna bu isim verilmiştir. Taberi de bu görüşü, tercih etmiştir.

Âyet-i kerime’nin sonunda Havarilerin "Şahit ol ki biz, müslümanlarız." dedikleri beyan edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, İslam dini, Hazret-i İsanın da, ondan önce gönderilen Peygamberlerin de dinidir. Yahudilerin iddia ettikleri, Yahudilerin ve Hristiyanların ileri sürdükleri Hristiyanlık, Peygamberlerin dinleri değildir. Sonradan uydurulmuş şeylerdir.

52 ﴿