40Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan iyilik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır ve yapana, katından büyük bir mükâfaat verir. Şüphesiz ki Allah, yarattığı ve koruyup gözetîiği yaratıklarına zerre kadar zulmetmez. Zalimleri cezalandırması ise onların bu cezayı hak etmelerindendir. Ayrıca bu ceza, Allah'ın adaletinin de gereğidir. Kulun yaptığı en ufak ölçüdeki bir iyiliği bile Allah zayi etmeyecek, onu artıracak ve katından ona bol mükâfaat verecektir. Müfessirler bu âyet-i kerime’yi iki şekilde izah etmişlerdir: a- Katade bunu şu şekilde izah etmiştir: Şüphesiz ki Allah, kullarının, mallarını kendi yolunda harcama gibi amellerini boşa çıkararak onlara asla zulmetmez. Bu amelleri zerre kadar bile olsa bu böyledir. Allah, kullarının yaptıkları güzel amelleri daha da artırır ve karşılığında kullarına büyük mükafaatlar verir. Ma'mer, Katadenin, bu âyeti okuduktan sonra şunları söylediğini rivâyet etmiştir: "İyi amellerimin zerre kadar fazla olması benim için bütün dünya ve i-çinde bulunanlardan daha sevimlidir." Enes b. Malik Resûlüllah'ın bu hususta şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir: "Şüphesiz ki Allah, bir mü’minin yaptığı iyiliğini boşa çıkararak ona zulmetmez. Zira mü’mine o iyiliği ile dünyada rızık verilir. Ahirette ele onunla mükâfaatlandırılır. Kâfire gelince, Allah için yaptığı iyi amelleriyle dünyada yedirilip içirilir, âhirete intikal ettiğinde ise onun için, mükafaatlandınlacağı hiçbir ameli kalmaz. Müslim, K. el-Miinafikîn bab: 56, Hadis No: 2808 Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyur muştur. "Nefesim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki sizlerden hiç biriniz, hak talep etme hususunda kıyamet gününde Allah’a, cehennem ateşine düşen kardeşinin haklarım arayan mü’minlerden daha fazla yalvarmaz ve ondan daha fazla yardım istemez. O mü’minler diyecekler ki "Ey rabbimiz, ateşe atılan bu kardeşlerimiz, bizimle beraber oruç tutuyor, namaz kılıyor ve Hac yapıyorlardı." Onlara denilecek ki: "Onlardan tanıdıklarınızı cehennemden çıkarın. Mü’minlerin yüzleri cehennem ateşine haram kılınmıştır. (Yüzleri yanmadığını için onlar yüzlerinden tanınacaklardır) O mü’minler, cehennem ateşi bacağının yarısına kadar ve dizlerine kadar ulaşan bir çok kişiyi o ateşten çıkaracaklardır. Sonra diyeceklerdir ki: "Ey rabbimiz, o ateşte bize çıkarmamızı emrettiğin kişilerden kimse kalmadı." Allah onlara: "Tekrar dönün, kimin kalbinde bir Dinar kadar hayır bulacak olursanız onu da çıkarın." diyecek, onlar da bir çok insanı çıkara caklar sonra: "Ey rabbimiz, biz orada, bize emrettiklerinden hiçbir kimseyi bırakmadık" diyecekler. Sonra Allah onlara: "Geri dönün, kalbinde yarım dinar kadar hayır bulduğunuz kimseyi oradan çıkarın." diyecek onlar da çok insanlar çıkaracaklar sonra diyecekler ki: "Ey rabbimiz, biz orada bize emrettiklerinden kimseyi bırakmadık." Allah da diyecektir ki: "Geri dönün, kalbinde zerre kadar hayır bulduğunuz kimseyi çıkarın." Bunun üzerine onlar bir çok insanı çıkara caklar ve sonra diyeceklerdir ki: "Ey rabbimiz, biz orda hayır sahibi olan hiçbir kimseyi bırakmadık." Hadisi Rivâyet eden Ebû Said el-Hudri diyor ki: "Eğer sizler bu hadise inanmıyorsanız şu âyeti okuyunuz. "Şüphesiz ki Allah hiçbir kimeseye zerre ka dar zulmetmez. Yapılan iyilik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır ve yapana katındım büyük bir mükâfaat verir. Müslim, K. el-îman, bab: 302, Hadis No: 183 b- Abdullah b. Mes'ud ise bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmiştir: "Allah, kıyamet gününde, zulme uğrayan kulunun hakkını, zerre kadarda olsa, zulmü yapandan almayarak, haksızlığa uğramış kuluna zulmetmez. Mazlumun hakkını zalimden mutlaka alır. Mazlum kulunun hakkını aldıktan sonra kulun zerre kadar da iyiliği kalsa Allah onun iyiliğini artırır ve katından ona büyük bir mükâfaat olarak cennetini verir. Bu hususta Za'zan diyor ki: "Ben Abdullah b. Mes'udun yanına vardım. O dedi ki: "Kıyamet günü olunca Allah, önce geçmiş olanları da sonra gelenleri de bir araya toplayacak sonra Allah tarafından bir çağıran şöyle seslenecektir: "Dikkat edin, kim, kendisine yapılan bir haksızlığın karşlığını istiyorsa gelsin hakkını alsın." Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Vallahi o zaman, çocuk babasında, baba çocuğundan, koca karısından, karı kocasından, küçük dahi olsa bir hakkı bulun sa da onu istese diye arzu edecektir. Bunu, Allahü teâlânın kitabında doğrulayan âyet şudur: "(Tekrar dirilmek için) Sur'a üfürüldüğü zaman aralarında soy bağı nın hiçbir değeri kalmaz ve birbirlerine de bir şey sormazlar. Mü’minun Sûresi, 23 / 101 Üzerinde baş kalarının hakkı bulunan kimseye denir ki: "Sen bu hak sahibine haklarını ver." O da der ki: "Ey rabbim nereden bulup vereyim? Dünya yok oldu." Allah da Meleklerine der ki: "Ey meleklerim siz bunun salih amellerine bakın. Hak sa hiplerine o amellerden verin." Melekler hak sahiplerine haklarını verdikten son ra eğer o kişinin, zerre kadar dahi olsa geriye iyi bir ameli kalacak olursa melekler, bunu kendilerinden daha iyi biten Allah’a derler ki: "Ey rabbimiz, her hak sahibine hakkını verdik. Bu kişinin geride zerre kadar iyi ameli kaldı." Allah da meleklerine diyecektir ki: "Siz kulumun o amelini artırın ve onu merhametim sayesinde cennete koyun." Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Bu sözü, Allah'ın kitabında doğrulayan âyet şudur: "Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan iyi lik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır ve yapana, katından büyük bir mükâfaat verir." Yani cenneti verir. Şâyet salih amelleri alınan bu kulun bütün iyilikleri biter ve sadece kötülükleri kalacak olursa melekler, bunu kendilerinden daha iyi bilen Allah’a: "Ey Allah’ımız bunun bütün iyilikleri bitti. Sadece kötü lükleri kaldı. Bir çok kimse de bundan hak istiyorlar." Bunun üzerine Allahü teâlâ der ki: "Onların günahlarını bunun üzerine yükleyin ve buna cehennem için bir belge hazırlayın." Taberi diyor ki: "Bu âyet-i kerime’nin her iki şekilde de te'vil edilmesi mümkündür. Ancak birinci te'vil şekli Resûlüllahtan varid olan habere ve âyetin zahirine daha uygun olduğu için biz onu tercih ettik." Taberi devamla diyor ki: "Müfessirler, Allahü teâlânın bu âyet-i kerimesiyle kimlere vaadde bulunduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir. Bazılarına göre burada kendilerine vaadedilenler, Allah ve Peygamberine iman eden bütün mü’minlerdir. Zira Ebû Hureyre Resûlüllah’ın şöyle buyurduğu nu Rivâyet etmiştir. "Allahü teâlâ, yapılan iyiliği milyon kere artırır." Abdullah b. Ömer ise bu âyette zikredilen vaadin sadece muhacirlere ait olduğunu, diğer insanların ve Bedevilerin bu âyetin kapsamına ginnediklerini söylemiştir. Bu hususta Atıyye el-Avfı, Abdullah b. Ömerin şunları söylediğini rivâyet etmiştir: "Kim bir iyilik ortaya koyarsa ona o iyiliğin on katı vardır. Kim de bir kötülük işlerse sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır. Onlar haksızlı ğa uğratılmazlar. En'am sûresi, 6/160 âyeti Bedeviler hakkında nazil olmuştur. Bir adam "Mu hacirler hakkında hangi âyet nazil olmuştur?" diye sorunca Abdullah b. Ömer "Muhacirler hakkında bu âyetten daha fazla vaad beyan eden âyet nazil olmuş tur. O da: "Şüphesiz ki Allah hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan iyilik zere kadar da olsa onu kat kat artırır ve yapana, katından büyük bir mükâfaat verir." âyetidir. Allah, bir şeyin büyük olduğunu bildirince o şey gerçekten bü yüktür." demiştir. Taberi bu ikinci görüşü tercih etmiş ve delil olarak şunu zikretmiştir. Allahü teâlânın ve Resûlüllah'ın bildirmiş olduğu haberlerin, birbirlerine ters olmaları imkânsızdır. Madem ki Allahü teâlâ bir âyeti kerimesinde, mü’min kullarının yap tıkları iyiliklerin karşılığını on kat olarak vereceğini, diğer bir âyetinde bu iyi likleri kat kat artıracağını beyan etmiş ve Resûlüllah da bazı mü’minlerin mükâfaatlarının iki milyon kat artırılacağını, bazılarının ise on kat artırılacağını bildirmiştir. O halde, mükafaatlan çokça artırılanlar, Ebû Hureyryenin de riva yet ettiği gibi muhacirlerdir. Daha az artırılanlar ise Abdullah b. Ömerin rivâyet ettiği gibi, muhacirlerin dışındaki mü’minlerdir. Böylece âyet ve hadislerin, çeli şir gibi olmaları, ortadan kalkmış olur. |
﴾ 40 ﴿