3Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adma kesilen, boğulan, dövülerek, düşerek birbirleriyle dövüşerek ölen, canı çıkmadan kestiğiniz hariç, yırtıcı hayvanlar tarafından yenilen, dikilen o taşlar için kesilen hayvanlar sizin için haram kılınmıştır. Fal oklarıyla kısmet aramanız da haram kılınmıştır. Bunları yapmak, yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve din olarak size İslamı seçtim. Açlık sebebiyle zaruret içinde olan, günaha kaymayacak bir şekilde bu haram kılınan şeylerden yiyebilir. Çünkü Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Bu âyet-i kerime, müslumanlara haram kılınan şeylerden bir kısmını zikretmekte ve şunların haram kılındığını bildirmektedir. Leş: Bundan maksat, kara hayvanlarının, dini usullere riâyet edilmeden kesilenleri veya kendiliğinden ölenleridir. Deniz hayvanlarının ölülerinin ise, kesilmeleri söz konusu olmadan yenmeleri dinen helaldir. Peygamber efendimizden denizin suyu sorulmuş o da şöyle buyurmuştur: "Denizin suyu temiz ölüsü de helaldir." Ebû Davud, K. et-Taharet, b. 41, Hadis no: 83 /Tirmizi, K. et-Taharet b. 52 Hadis no: 69/ Nesâî, K. et-Taharet, b. 46, Hadis no: 59,333 /İbn-i mace K. et-Taharet, b. 38 HN: 386 Kan: Bundan maksat, akıtılmış kandır. Nitekim En'am suresinin yüz kırk beşinci âyetinde bu husus açıklanmaktadır. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: "Bize, ölen hayvanlardan iki cins, kanlardan da iki çeşidi helal kılınmıştır. Ölen hayvanlar balık ve çekirgedir. Kanlar ise karaciğer ve dalaktır. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2 s. 97/ İbn-i Mace K. el-Et'ime b. 31 HN: 3314 Domuz Eti: Domuzun ehlisi de vahşi olanı da, eti yağı ve diğer organlarının hepsi de haramdır. Allah'tan Başkasının Adı Anılarak Kesilen Hayvan: Allahü teâlâ, yarattığı hayvanların, kesildikleri zaman kendi adı anılarak kesilmelerini emretmiş, kendi adından başka herhangi bir isim anılarak kesilen hayvanların yenmesini ise haram kılmıştır. Bu hususta âlimler ittifak etmişlerdir. Allah'tan başka şeyler, put, tağut ve diğer bütün varlıklardır. Allah'ın dışında herhangi bir şeyin adının anılmamasıyla birlikte, Allah'ın ismi de anılmaksızın kesilen hayvanın etinin yenmesinde ise âlimler arasında çeşitli görüşler vardır. Allahü teâlâ diğer âyet-i kerimelerde şöyle buyuruyor: "Eğer Allah'ın âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin." "Size ne oluyor da Allah'ın adı zikredilerek kesilen hayvanlardan yemiyorsunuz? En'am sûresi, 6/18, 19 Kesilirken üzerine Allah'ın adı zikredilmeyen hayvanları yemeyin. Bunu yapmak, Allah'ın yolundan çıkmaktır. En'am sûresi, 6/121 Bu konuda âlimler arasında çeşitli görüşler vardır. Bunları şöylece sıralamak mümkündür: a- Bazı âlimler demişlerdir ki: "Hayvanı kesen kimse müslüman dahi olsa, keserken Allah'ın adını anmazsa, kestiği hayvan yenmez. İsterse Allah'ın adını anmayı kasten terketsin isterse unutsun." Bu görüş, Abdullah b. Ömer'den, onun kölesi Nâfı'den, Şa'bi ve İbn-i Sirin'den nakledilmiştir, aynı görüş İmam Malik'ten, İmam Ahmed b. Hanbel'den de nakledilmektedir. Davud-u Zahiri de aynı görüştedir. Bunlar, görüşlerine delil olarak En'am suresinin yüz yirmi birinci âyetini göstennişler, ayrıca Maide suresinin dördüncü âyetinin şu ifadesini zikretmişlerdir. "...Avcı hayvanları ava salarken üzerlerine Allah'ın adını anın..." Peygamber efendimiz de bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: Buhari, K. eş-Şerike bab. 3, 16 K. el-Cihad b. 91 / Müslim, K. el-Edahi, b. 20 HN: 968 "Kanı akıtacak bir âletle kesilen ve üzerine Allah'ın ismi anılarak kesilen hayvanı yiyin. Diş ve tırnak hariç." b- Bazı âlimler de, hayvanı kesen müslümanın unutarak, besmele çekmeden kestiği hayvanın yenileceğini fakat Besmeleyi kasten terketmesi halinde kestiğinin yenmeyeceğini söylemişlerdir. Bu görüş, Hazret-i Ali, Abdullah b. Abbas, Said b. Müseyyeb, Ata, Tavus ve Hasan-ı Basri'den nakledilmekte, Ebû Hanife de aynı görüşü benimsemektedir. İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel'in mezheplerinde meşhur olan görüş te budur. Bunların delilleri, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den Rivâyet edilen şu hadis-i şeriftir. "Şüphesiz ki Allah, ümmetimden, hata, unutma ve zorla yaptırılan şeyin sorumluluğunu kaldırmıştır. İbn. Mace, K. et-Talâk, b. 16, Hadis no: 2044, 2045 c- Diğer bir kısım âlimler ise, hayvanı kesen müslümanın besmele çekmesinin şart olmadığını, besmele çekmenin müstehap olduğunu, hayvanı kesen kimsenin besmeleyi kasıtlı olarka terketmesi halinde dahi kesilen hayvanın yenebileceğini söylemişlerdir. Bu görüş de Abdullah b. Abbas, Ebû Hureyre ve Ata b. Ebi Rebah'tan rivâyet edilmektedir. İmam Şafii de bu görüştedir. Aynı görüş, İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel'den de nakledilmiştir. Bu görüşte olanlar "Kesilirken üzerine Allah'ın adı anılmayan hayvanları yemeyin. En'am sûresi, 7/12 âyet-i kerimesinin "Allah'ın dışındaki varlıkların adı zikredilerek kesilenleri kasdettiğini söylemişlerdir. Delil olarak da Darekutni'nin rivâyet ettiği şu hadisi zikretmişlerdir. "Müslüman bir kimse bir hayvanı keser de Allah'ın ismini anmazsa sen o kesileni ye. Çünkü müslümanda Allah'ın isimlerinden biri mutlaka mevcuttur. Darekutni ikt sityd ez-Zebaih, Hadis no: 96 C. 4 s. 296 Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Bir kısım insanlar Resûlüllah'tan şunu sordular: "Ey Allah'ın Resulü, müşriklikten yeni çıkmış olan bazı insanlar bize et getiriyorlar. Bilmiyoruz onları keserlerken üzerlerine Allah'ın adını andılar mı anmadılar mı?" Resûlüllah buyurdu ki: "Siz o ete besmele çekin ve yiyin. Buhari, K. et-Tevhid bab: 13 K. ez-Zebaih bab: 21 Boğularak ölen, dövülerek öldürülen hayvanların etini yemek de haramdır. Müfessirler, burada zikredilen boğulmadan hangi suretle boğulmanın kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir: a- Süddi, Dehhak ve Katade'den nakledilen bir görüşe göre burada ifade edilen boğulma şeklinden maksat, hayvanın, başını bir şeyin arasına soktuktan sonra çikamayarak boğulmasidır. b- Dehhak'tan nakledilen diğer bir görüşe göre boğulmaktan maksat, bağlanan hayvanın, bağlandığı ipe takılarak boğulup ölmesidir. c- Abdullah b. Abbas ve Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre buradaki boğulan hayvandan maksat, müşriklerin, boğarak öldürdükleri hayvanlardır. Çünkü onlar, hayvanları kesme yerine onu boğup öldürürler sonra da etini yerlerdi. Âyette zikredilen, dövüşerek ölen hayvanlardan maksat, birbirleriyle dövüşerek ölen hayvnalardır. Cahiliye döneminde insanlar, bu şekilde ölen hayvanların da etlerini yerlerdi. Taberi buradaki boğulmaktan maksadın, hayvanın kendi kendine boğulması olduğunu söylemiş ve bu boğulmanın da hayvanın kafasını bir yere sokup kuıtul ama yarak olabileceğim yahut da bağlandığı bağa düşerek boğulmuş olabileceğini söylemiştir. Buradaki boğulmayı, İnsanların boğması mânâsına almak isabetli değildir. Çünkü âyetin metni boğmaktan değil boğulmaktan bahsetmektedir. Âyette zikredilen hayvanın dövülerek öldürülmesinden maksat, ehli hayvanları kesme yerinde döverek öldürmektir. Cahiliye döneminde insanlar hayvanları döverek öldürüyor ve onların etlerini yiyorlardı. Allahü teâlâ bu şekilde öldürülen hayvanların etlerinin müslümanlara haram olduğunu beyan etti. Âyette zikredilen, düşerek ölenden maksat, hayvanın, yüksek bir yerden düşerek ölmesi veya kuyu gibi derin çukurlara düşerek ölmesidir. Cahiliye döneminde insanlar bu şekilde ölen hayvanların etlerini yerlerdi. Allahü teâlâ, müslümanlara bunların etlerini de haram kıldı. Âyette zikredilen, dövüşerek ölen hayvandan maksat, birbirleriyle dövüşerek ölen hayvanlardır. Cahiliye döneminde insanlar bu şekilde ölen hayvanların da etlerini yerlerdi. Âyette, eğitilmemiş yırtıcı avcı hayvanların yakalayıp bir kısmını yedikleri hayvanların etlerini yemenin de haram olduğu beyan edilmektedir. Âyet-i kerime’de "Canı çıkmadan kestiğiniz hariç." buyurulmaktadır. Müfessirler bu istisnayı iki şekilde yorumlamışlardır. a- Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri Katade, İbrahim en-Nehai, Tavus, Dehhak, İbn-i Zeyd ve Hazret-i Ali'den nakledilen bir görüşe göre buradaki istisna, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmakta olan, dövülen, düşen, dövüşen ve yırtıcı hayvanlar tarafından yenmekte olan hayvanlardır. Bu gibi hayvanlar ölmeden yetişilip kesilirlerse bunların etlerini yemek helaldir. b- Diğer bir kısım âlimlere göre ise buradaki istisna, âyette zikredilen haram olma hükmünden istisnadır. Bunlara göre Allahü teâlâ, haram kılınanları saydıktan sonra helal kılman hayvanların ancak kesilmeleri halinde insanlara helal olacağını beyan etmiştir. Taberi birinci görüşü tercih etmiştir. Buna göre Allah'tan başkası adına kesilmekte olan, boğulmakta olan, yüksek bir yerden düşerek ölmekte olan, dövülerek canı çıkmakta olan, dövüşerek ölmekte olan, yırtıcı hayvanların saldırısına uğrayarak ölmekte olan hayvanlar, çıkmadan önce yetişilip kesilirse bunların etlerini yemek helaldir. Bunların ölüp ölmediklerini ise, ayaklarını, kuyruklarını oynatmalanyla veya gözlerini çevirmel eriyle tesbit etmek mümkündür. Putlara kurban olmak üzere, dikilen taşlar üzerinede kesilen hayvanların eti de yenmez, haramdır. Mücahid diyor ki: "Buradaki "Dikilen taşlar"dan maksat, Kabe'nin çevresinde bulunan taşlardır. Cahiliye döneminde hayvanları onların üzerinde keserlerdi. Fal oklarıyla size taksim edilen kısmeti aramanız da haram kılınmıştır. Yani yolculuğa veya savaşa giderken, gayb âleminde sizin için ne taksim edildiğini anlamak üzere fal oklarına başvurmanız da size haram kılınmıştır. Cahiliye döneminde insanlar, fal oklarını, bir kısım işlerde karar veren tanrılar kabul ederek onlara başvuruyorlar ve onlardan ilham almaya çalışıyorlardı. Bu oklardan bazılarının üzerine "Rabbim bana emretti." bazılarına "Rabbim bana yasakladı." diğer bazılarına da hiçbir şey yazmazlardı. Bunlar, yolculuğa veya savaşa çıkmak istediklerinde yahut evlenmek istediklerinde bu oklarla, kendilerine taksim edilen kısmeti bulmaya çalışırlardı. Çektikeri ok "Rabbim bana emretti." yazılı olanı ise işlerine devam ederlerdi. "Rabbim bana yasakladı." olanı çıkarsa yapmak istedikleri işten vazgeçerlerdi. Herhangi bir şey yazılı olmayan ok çıkarsa, tekrar çekmeye devam ederlerdi. Said b. Cübeyr, Hasan-ı Basri, Mücahid, Katade, İbn-i Zeyd, Süddi, Abdullah b. Kesir, âyetin bu bölümünü bu şekilde izah etmişlerdir. Bunları yapmak, yani leşi, kanı, domuz etini, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanı, boğulan, dövülerek öldürülen, dövüşerek ölen ve yırtıcı hayvanlar tarafından öldürülerek kısmen yenen hayvanı, putlara kurban edilmek üzere taşlar üzerinde kesilen hayvanı yemeniz ve fal oklanyla size taksim edileni aramanız fasıklıktır. Allah'ın yolundan ayrılmaktır. Bugün artık kâfirler, sizin, dininizden çıkıp müşrik veya kâfir olmanız hususunda ümitsizliğe düşmüşlerdir. O halde hakkınızda ümitsizliğe düşen bu kâfirlerin size galip geleceğinden ve sizi dininizden çıkaracaklarından korkmayın. Çünkü bunların maneviyatı çökmüştür. Fakat siz benden korkun. Yoksa sizi cezama çarptırırım. Âyette zikredilen bu "Gün" den maksat, Mücahid'e göre Resûlüllah'ın yaptığı Veda Haccının arefe günüdür. Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu "Gün" Cuma gününe denk gelen Arefe günüdür. Bugünde Resûlüllah, çevresine bakınca hiçbir müşrik görememiş, yalnızca Tevhid inancına sahip olan insanları görmüştür. Bunun üzerine Allah'a hamdetmiş, Cebrâil de "Bugün kâfirler dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir." âyetini getirmiştir. Âyette "Bugün dininizi kemale erdirdim." buyurulmaktadır. a- Abdullah b. Abbas ve Süddi'ye göre, dinin kemale erdirilmesinden maksat, getirdiği hükümlerin tamamlanmasıdır. Bunlara göre bu âyet-i kerime Resûlüllah'ın yaptığı Veda Haccının arefe gününde en son âyet olarak nazil olmuş, bütün dinî hükümlerin tamamlandığını bildirmiş ve bu âyetin inmesinden sonra Resûlüllah sadece seksen gün yaşamıştır. Bunlara göre âyetin bu bölümünün izahı şöyledir: "Ey mü’minler, artık bugün size farz kıldığım hükümleri, koyduğum cezalan, emirlerimi, yasaklarımı, helallerimi, haramlarımı, kitabımda indirdiğim âyetlerimi ve âyetlerimde zikrettiğim açıklamaları ve dini hususlarda muhtaç olduğunuz herşeye dair gönderdiğim delilleri tamamladım. Artık bugünden sonra bunlarda herhangi bir artma olmayacaktır. b- Hakem, Katade ve Said b. Cübeyr'e göre ise "Bugün dininizi kemale erdirdim." ifadesinden maksat, "Bugün Hac ibadetinizi mükemmel bir şekilde yaptırdım." demektir. Yani, sizler Veda Haccını hiçbir müşrik bulunmaksızın, mü’minler topluluğu olarak mükemmel bir şekilde yaptınız." demektir. Taberi bu son görüşün daha evla olduğunu söylemiştir. Zira, dini hükümlerin hangi âyette tamamlandığı hususu ihtilaflı bir konudur. Abdullah b. Abbas ve Süddi, dini hükümlerin bu âyette tamamlanmadığını söylerlerken Bera b. Âzib de en son inen âyetin, Nisa suresinin yüz yetmiş altıncı ve sonuncu âyeti olduğunu söylemiştir. Diğer yandan hiçbir ilim sahibi, Resûlüllah'tan, ölünceye kadar vahyin kesildiğini söylememiştir. Bilakis vefatından önce kendisine daha sık vahiy gelmistir. Madem ki durum böyledir o halde ve Nisa suresinin "Ey Rasûlüm, senden fetva isterler. De ki: "Size usul ve füru bırakmadan ölen kimse hakkında Allah fetva verir," Nisa sinesi, 4/176 âyeti en son inen âyettir. Bu âyette de mirasla ilgili hükümler zikredilmektedir. Bu da göstermektedir ki "Bugün dininizi kemale erdirdim." ifadesindeki kemale erdirmekten maksat, dini hükümlerin tamamlanması değildir. Zira ondan sonra Nisa suresinin, zikredilen son âyetindeki dini hükümler nâzil olmuştur. Eğer denilecek olursa ki: "Niçin "Bugün dininizi kemale erdirdim." âyetinden sonra herhangi bir hüküm indirilmemiştir?" diyenlerin sözünü tercih etmiyorsun da "Nisa suresinin yüz yetmiş atına âyeti en son inen Âyettir." diyenlerin sözünü tercih ediyorsun?" Cevaben denilir ki: "Birinci sözü söyleyenler, zikrettikleri âyetten sonra herhangi bir hükmün indiğini bilmediklerini ifade etmektedirler. Halbuki onların bunu bilmemesi, daha başka sadık kimselerin onu bilerek söylediklerini kabul etmeye engel teşkil etmez. Âyet-i kerime’de "Size nimetimi tamamladım." buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat şudur: "Ey mü’minler, sizi, benim de sizin de düşmanlarınız olan müşriklere galip getirerek onları memleketinizden kovarak ve sizin, İslamdan dönerek tekrar eski dininize dönmenize dair onların ümitlerini keserek nimetimi size tamamladım." Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Daha önce müşriklerle müslümanlar, beraber Hac yapıyorlardı. Tevbe sûresi inince müşrikler Beytullah'tan uzaklaştırıldı. Müslümanlar Beytullah'ı müşrikler olmaksızın Hac ettiler. İşte bu, Allahü teâlânın "Üzerinize olan nimetimi tamaladım." ifadesindeki "Nimeti tamamlama "d ir. Âyet-i kerime’de geçen ve "Din olarak size İslamı seçtim." diye tercüme edilen cümlesi şu şekilde izah edilmiştir: "Ben size dinin emirlerini, yasaklarını ve diğer hükümlerini tayin ederek emrimi kabul etmenizi ve itaatime boyun eğmenizi sizin için bir din ve bir itaat yolu yaptım." Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki; "Allahü teâlâ, bu âyet inmeden önce İslam dininin, kulları için bir din olmasına azı değil miydi de bu âyetle din olarak seçtiğini beyan etti?" Cevaben denilir ki: "Allahü teâlâ ezelden yaratıkların dininin İslam dini olmasını istemiştir. Fakat o, Peygamberi Hazret-i Muhammed'i ve ona tabi olan sahabilerini, İslam dininin çeşitli mertebelerine derece derece ulaştırmış, onlar bu âyetin indiği zamanlardaki son aşamaya varınca Allahü teâlâ şeriatını ve İslam dininin kendileri için din olmasına razı olduğunu beyan etmiştir. Müfessirler bu âyet-i kerime’nin ne zaman ve nerede indiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir. a- Tarık b. Şihab, Abdullah b. Abbas, Muhammed b. Ka'b el-Kurezi, . Âmir eş-Şa'bi, Katade, İkrime, Şehr b. Havşeb, Esma bint-i yezid, Muaviye b. Ebi Süfyan ve Hazret-i Ömer'den nakledilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime Cuma günü akşamleyin Resûlüllah Hac yapmak üzere Arafat'ta iken orada ona inmiştir. Bu hususta Tank b. Şihab diyor ki: "Yahudiler Ömer b. Hattab'a dediler ki: "Sizler bir âyeti okuyorsunuz. Şâyet o âyet bize inmiş olsaydı biz onun indiği zamanı bayram edinirdik. Ömer dedi ki: "Ben o âyetin nerede ve nasıl indiğini ve onun indiği zaman Resûlüllah'ın nerede bulunduğunu iyi biliyorum. O âyet Arafe günü indi. Allah'a yemin olsun ki biz o zaman Arafattaydik. O gün Cuma günüydü. O âyet de "Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım ve din olarak size İslamı seçtim... Buhari, K. Tefsir el-Kur'an Sûre 5, bab: 2 âyetidir. Ammar b. Ebi Ammar diyor ki: "Abdullah b. Abbas: "Bugün dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve din olarak size İslami seçtim." âyetini okudu. Onun yanında bir Yahudi bulunuyordu. O dedi ki: "Eğer bu bize indirilecek olsaydı biz bunun indirildiği günü bayram enidirdik." Abdullah b. Abbas da dedi ki: "O âyet bayram gününde, Cuma gününde ve Arafat gününde nazil olmuştur. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an Sûre 5, bab: 2 Esma bint-i Yezid diyor ki: "Ben, Resûlüllah'ın ismindeki devesinin yularım tutarken ona Maide suresinin tam olarak indiğini gördüm O surenin ağırlığından dolayı neredeyse devenin ayaklan ezilecekti. Ahmed b. Hanbel, C. 6, s. 455 b- Haneş'in, Abdullah b. Abbas'tan naklettiğine ve Katade'ye göre ise bu âyet ve Maide suresinin tümü, pazartesi günü Medine'de nazil olmuştur. Bu hususta Haneş, Abdullah b. Abbas'ın şunları söylediğini rivâyet etmiştir. "Peygamberiniz pazartesi günü doğmuş, Mekke'den pazartesi günü çıkmış, Maide sûresi de, "Bugün dininizi kemale erdirdim." âyeti dahil pazartesi günü inmiş ve vahyin kesilmesi pazartesi günü olmuştur." c- Rebi' b. Enes'ten nakledilen diğer bir görüşe göre Maide sûresi Resûlüllah'a, Veda hacci yapmak üzere giderken yolda bineğinin üzerinde iken nazil olmuş ve bineği surenin ağırlığından dolayı çökmüştür. d- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen bu "Gün"den hangi günün kastedildiği insanlar tarafından bilinmemekte sadece Allahü teâlâ tarafından bilinmektedir. Bu izaha göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: "Benim, dininizi kemale erdirdiğim gün, ancak benim bildiğim bir gündür. Yaratıklarımın bileceği bir gün değildir." Taberi bu âyetin nazil oluşu hakkındaki görüşlerden, bu âyetin Arafe gününe rastlayan Cuma gününde indiğini söyleyen birici görüşü tercih etmiştir. Zira bununla ilgili haberlerin senetleri sahih, diğerlerinin senetleri'ise zayıftır. Âyet-i kerime’de: "Açlık sebebiyle zaruret içinde olan, günaha kaymayacak şekilde bu haram kılınan şeylerden yiyebilir." buyurulmaktadır. Burada "Günaha kaymayacak şekilde" diye tercüme edilen ( ifadesinden maksat, kasıtlı bir şekilde haram yiyerek günah işlemekten çekinmektir. Yani açlığından dolayı bu âyette haram kılındığı beyan edilen şeylerden yeme mecburiyetinde kalan kimse bunlardan yiyebilir. Yeterki haramları yiyerek Allah'a karşı gelme niyetinde olmasın. Âyet-i kerime’nin sonunda "Allah çok affeden ve çok merhamet edendir." buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat, "Allah, açlığından dolayı, mecbur kalarak bu âyette haram kılman şeyleri yiyeni hesaba çekmeyrek kusurlarım örtendir. Aç kalması halinde haramlardan yeme ruhsatı vererek ona merhamet edendir." demektir. Taberi diyor ki; "Eğer denecek olursa ki "Allahü teâlânın burada yenmesine ruhsat verdiği haram şeylerden kişi ne kadar aç olduğu zaman ve ne kadar yiyebilir?" Cevaben denilir ki: "Bu hususta şu hadis'er Rivâyet edilmektedir: "Ebû Vâkid el-Leysi diyor ki: "Dedim ki "Ey Allah'ın Resulü öyle yerlerde bulunuyoruz ki oralarda aç kalıyoruz. O durumda leşten bize ne kadan helal olur?" Resûlüllah buyurdu ki: "Sabahleyin bir bardak süt içmiyor, akşamleyin bir bardak süt içmiyor ve yeşilliklerden de yeteri kadar bulup yi yemi yors anız, leş hususunda serbestsiniz."a Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, s. 218 / Darimi, K. el-Edahi, bab: 24 Hasan-ı Basri diyor ki; "Bir adam Resûlüllah'a geldi ve dedi ki: "Aç olduğumda haram olan şeyler ne zamana kadar bana helal olur?" Resûlüllah da buyurdu ki: "Ailene süt içirinceye veya onların yiyeceklerini temin edinceye kadar." Urve b. Zübeyr'in rivâyet ettiğine göre Bedevilerden bir adam Resûlüllah'a gelip Allah'ın kendisine neyi haram neyi helal kıldığım sormuş Resûlüllah da ona şu cevabı vermiştir: "Senin için temiz şeyler helal, murdar şeyler de haram kılınmıştır. Ancak ihtiyacın kalmayıncaya kadar kendisinden yiyeceğin bir yiyeceği muhtaç olan müstesnadır." Bunun üzerine o kişi: "Bana onu (Haram kılınan şeyleri) helal kılacak ihtiyacım nedir ve beni ona muhtaç etmeyecek varlığım nedir?" dedi. Resûlüllah da buyurdu ki: "Sen, hayvanların döl vereceklerini bekliyorsan döllerin meydana gelmelerine kadar hayvanların etlerini yiyerek erişirsin. (İşte senin varlığın budur) Veya sen, kendini muhtaç etmeyecek bir şeyi ümit ediyorsan herhangi bir şeyle o erişeceğin varlığa erişebiliyorsan işte o zaman ihtiyacın kulmaymcaya kadar ailene dilediğini yedir." Bedevi dedi ki: "Bulduğum takdirde aileme verdiğim o şeyleri bırakmamı icabettiren varlığım nedir?" Resûlüllah da buyurdu ki: "Sen ailene geceleyin süt içirebiliyorsan, ye-meklerden Allah'ın sana haram kıldığı şeylerden kaçın. Kendi malından başkasına bakma. Çünkü onun kullanımı sana aittir. Sen onu ye. Onun içinde haram yoktur." |
﴾ 3 ﴿