6Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın. Haslarınızı meshedin. Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Şâyet hasta iseniz yahut yolculukla bulunuyorsanız yahut herhangi biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız ve su da bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi temiz toprakla meshedin. Allah size bir zorluk çıkarmayı dilemez. Fakat o, temizlenmenizi ve üzerinizde olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. Ey iman edenler, siz namaz kılmak istediğiniz zaman abdestsiz iseniz, yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklerle beraber temiz su ile yıkayın. Başlarınızı meshedin. Ve ayaklarınızı topuklarla beraber yıkayın. Şâyet cünüp iseniz yıkanarak temizlenin. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunuyorsanız yahut abdest bozmaktan gelmişseniz veya hanımlarınızla cinsi münasebette bulunmuşsaniz ve bu durumda su bulamıyorsanız yahut su bulunduğu halde onu kullanma imkanınız yoksa temiz bir toprakla teyemmüm edin. O toprakla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah size farz kılmış olduğu hükümlerle sizi zora koşmak ve sıkıntıya sokmak istemez. Fakat o sizi, abdestsizlikten, cünüplükten ve manevi kirler olan günahlardan temizlemek ister. Ve şükredesiniz diye teyemmümü size mubah kılarak size olan nimetini tamamlamak ister. Âyet-i kerime’de mü’minlere, namaza kalktıkları zaman abdest almaları emredilmektedir. Müfessirler, namaza hangi halde kalkıldığında abdest alınması gerekli olacağı hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir. a- Abdullah b. Abbas, Ebû Mûsa el-Eş'ari, Ebul Âliye, Said b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri, Cabir b. Abdullah, Dehhak, Esved ve Süddi'den nakledilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime’de, kişi abdestsiz iken namaza kalktığı zaman abdest alması emredilmiştir. Şâyet kişi namaza kalkmadan önce abdestli ise yeniden abdest alması gerekli değildir. Bu hususta İkrime diyor ki: "Abdullah b. Abbas dedi ki: "Abdestsiz olmadıkça abdest almak gerekmez." Yine İkrime diyor ki: "Sa' b. Ebi Vakkas, bir kaç namazı bir abdestle kılardı." Muhammed b. Şirin diyor ki: "Ben, Abide es-Selmaniye sordum ki: "Abdest almayı hangi hal gerektirir?" O da dedi ki: "Abdestsiz olma hali." Tarif b. Yezıd'den nakledilmiştir ki, onlar Ebû Mûsa el-Eş'ari ile birlikte Dicle nehrinin kenarında bulunuyorlarmış. Abdest alıp öğle namazını kılmışlar. Sonra ikindi ezanı okununca adamlar kalkıp Dicle nehrinde tekrar abdest almaya başlamışlar. Bunun üzerine Ebû Mûsa: "Abdest almak ancak abdestsizlik halinde gerekir." demiştir. A'meş diyor ki: "Ben, İbrahim en-Nehai'nin, öğle, ikindi ve akşam namazlarını tek bir abdestle kıldığını gördüm. Fadl b. Mübeşşir diyor ki: "Ben, Cabir b. Abdullah'ın birkaç vakit namazı tek bir abdestle kıldığını gördüm. O, idrarını yaptığında veya başka bir şeyle abdestini bozduğunda abdest alırdı. Suyun artığı ile mestlerini meshedirdi. Dedim ki: "Ey Ebû Abdullah, bu, senin görüşüne dayanarak yaptığın bir şey mi?" Dedi ki "Hayır. Ben, Resûlüllah'ın böyle yaptığını gördüm ve ben de onun yaptığını yapıyorum. b- Zeyd b. Eşlem ve Süddi'ye göre bu âyette zikredilen namaza kalkma halinden maksat, uykudan sonra namaza kalkma halidir. Uyuyan kimsenin ab-desti bozulmuş olacağından, uyandıktan sonra namaz kılmak istediğinde abdest alması emredilmiştir. e- İkrime'nin ve Nizal'ın Hazret-i Ali'den, Enes'in de Hazret-i Ömer'den Rivâyet ettiklerine göre "bu iki sahabi bu âyet-i kerime’nin, her namaz kılmaya kalkıldığında abdest almayı emrettiğini söylemişlerdir. Ancak kişi abdestli olduğu halde namaz kılmak istediğinde tekrar abdest alırken bu abdesti biraz daha hafif alır. mesela ayaklarını yıkama yerine onları mesheder. Bu hususta Mes'ud b. Ali diyor ki: "Ben, İkrime'ye sordum ve dedim ki: "Ey Ebû Abdullah, ben sabah namazı için abdest alıyorum. Sonra çarşıya geliyorum. Öğle namazı vakti oluyor. Ben o abdestle öğle namazını kılayım mı?" O da dedi ki: "Ali b. Ebi Talib (radıyallahü anh) şu âyeti okuyordu: "Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın, Başınızı meshedin, Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın." İbn-i Şirin diyor ki: "Halifeler her namaz için yeni bir abdest alırlardı." Enes diyor ki: "Ömer b. el-Hattab, hafif bir abdest aldı ve dedi ki: "Bu, abdesti bozulmayan kişinin tekrar aklığı abdesttir." Nizal diyor ki: "Ben, Ali'nin öğle namazını kıldığını gördüm. Sonra o, insanlar için geniş bir yere oturdu. Ona su getirildi. O, yüzünü ve ellerini yıkadı, başını ve ayaklarını ise mesnetti ve dedi ki: "İşte bu, abdesti bozulmayanın abdestidir." d- Abdullah b. Ömer ve Büreyde'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu âyette de zikredildiği gibi Allahü teâlâ önce Resûlüllah'a ve mü’minlere, her namaza kalktıkları zaman abdest almalarını emretmişti. Daha sonra ise bu yükü hafifletti. Abdestli olma durumunda, namaz kılmak için yeniden abdest alma hükmünü kaldırdı. Bu hususta Muhammed b. Yahya diyor ki: "Ben, Abdullah'ın oğlu Ubeydüllah'a dedim ki: "Sen, Abdulah b. Ömer'in, abdestli olsun veya olmam her namaz için abdest almasının sebebi nedir biliyor musun?" O da dedi ki: "Bana Zeyd b. Hattab'ın kızı dedi ki: "Abdullah b. Zeyd b. Hanzal'a anlatmış ki, Resûlüllah her namaz kılarken abdest almayı emretmiş bu da ona ağır gelmiş. Bunun üzerine Resûlüllah, her namaz için misvak kullanmasını emretmiş, abdest almasını kaldırmış, ancak abdestinin bozulma halini müstesna kılmıştır. Fakat Abdullah her namaz vakti için abdesl almaya gücü ve kuvvetinin yettiğini hissetmiş ve bundan dolayı her namaza kalktığında abdest almıştır. Büreyde diyor ki: "Resûlüllah her namaz için abdest alırdı. Mekke'nin fethi yılında bütün namazları tek bir abdestle kıldı ve mestleri üzerine de mesnetti. Ömer dedi ki: "Sen daha önce yapmadığın bir şeyi yaptın" Resûlüllah da buyurdu ki: "Ben bunu kasıtlı olarak yaptım. Timizi, K. et-Taharet, bab: 45, Hadis no: 61 / Müslim, K. et-Taharet bab: 86, HN: 277 Abdullah b. Ömer diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi, ikindiyi, akşamı ve yatsıyı tek bir abdestle kıldı." Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, Allahü teâlânın bu âyetle her namaz kılmaya kalkana abdest almayı emrettiğini söyleyen görüştür. Ancak bu emir, abdestsiz olanlar için farz, abdestli olanlar için ise menduptur. Nitekim Resûlüllah, Mekke fethedilmeden önce her vakit namaz için yeni bir abdest alarak ümmetine, her vakit namaz için abdest yenilemenin faziletli bir amel olduğunu öğretmiş Mekke fethedildikten sonra da tek bir abdestle bir çok vakit namazını kılmış böylece asıl farz olanın abdestli olmak olduğunu ümmetine beyan etmiştir. Eğer denilecek olursa ki yukarıda, Abdullah b. Zeyd b. Hanzala'nın Rivâyet elliği hadise göre Resûlüllah, her namaz için abdest alınmasını emretmiş sahabiler de bu emrin farziyet ifade ettiğini anlayarak ona uymaya çalışmışlar, fakat bu onlara ağır gelmiş. Bunun üzerine bu emir neshedilmiştir. Bu da gösteriyor ki, namaza kalkıklığında abdest alınmasını beyan eder emir, mendubiyet ifade etmemektedir." Cevaben denilir ki "Allah'ın, Resulüne emrettiği emirler farziyet, öğüt, mendupluk, mübahlık ve mutlak bir hal ifade edebilir. Allah'ın buyurduğu emri bu yönleri ifade etme ihtimalinde olduğuna göre emri bu yönlerden, daha kuvvetli yöne yorumlamak elbetteki daha evladır. Kaldı ki bütün büyük âlimler Allahü teâlânın, Peygamberlerine ve diğer kullarına her zaman için abdest almayı önce farz kılıp daha sonra da bozmuş olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki Resûlüllah'ın her vakit abdest alması bir mendubu tercih etmesidir yoksa bir farzı yerine getirmesi değildir. Nitekim abdestli iken tekrar abdest almanın sevap olduğunu beyan eden şu hadis-i şerifler bunu ifade temekledirler. Amr b. el-Âmir el-Ensari diyor ki: "Ben, Enes b. Malik'in şöyle dediğini işittim: "Resûlüllah, her namaz için abdest alırdı. Dedim ki: "Siz ne yapıyordunuz?" dedi ki: "Biz bütün namazları, abdestini bozmadıkça tek bir abdestle kılardık. Tirmizi, K. el- Taharet, bab : 44, Hadis No : 60/ Buhari, K. el-Vudu, bab : 54 Abdullah b. ömer diyor ki : "Resûlüllah buyurdu ki : "Kim, abdestli olduğu halde tekrar abdest alacak olursa onun içi on sevap yazılır. Tirmizi, K. et-Taharet, bab: 45, Hadis no: 61 Ebû Gutayt diyor ki : "Ben , Abdullah b. ömerle birlikte öğle namazını kıldım. Abdullah, binasmdak oturma yerine geldi. Orada oturdu. Ben de onunla birlikte oturdum, ikindi ezam okununca abciest suyu istedi. Abdest aklı çıkıp namaza gilli. Sonra tekrar oraya döndü. Akşam ezanı okununca yine su istedi, abdest akh. Ben de dedim ki : "Yaptığım gördüğüm bu şey sünnet midir?" O da dedi ki : "Hayır, sabah namazı için aldığım abdest, onu bozmadıkça bütün bu namazlar için kâfi idi."-Fakat ben, Resûlüllah'ın: "Kim, abdestli iken tekrar abdest alacak olursa onun için on sevap yazılır." buyurduğunu işittim ve ben bu sevapları kazanmak istedim." Taberi diyor ki: "Bir kısım âlimlere göre namaza kalkıldığında abdest almayı emreden bu âyet-i kerime, Allah tealimin, Resûlüllah'a, diğer amelleri yaparken değii, sadece namaz kılarken abdesî almasının gerekli olduğunu bildirmek için nazil olmuştur Zira bu âyet inmeden önce Resûlüllah, abdestini bozunca abdest almadan hiçbir iş yapmıyordu. Bu âyet-i kerime indi. Resûlüllah'a, sadece namaz kılmak istediğinde gerekli olduğunu, abdestsiz iken istediği diğer amelleri yapabileceğini beyan etti. Bu hususta Alkame b. Ebi Vakkas diyor ki: "Resûlüllah idrarını yaparken biz ona konuşuyorduk, o bize cevap vermiyordu. Biz ona selam veriyorduk. O, evine varıp, namaz için aldığı abdesti almadıkça bizim selamımızı almıyordu. Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü, sana konuşuyoruz bize cevap vermiyorsun. Selam veriyoruz selamımızı almıyorsun." Nihâyet abdestsiz iken bu gibi şeyleri yapmaya ruhsat veren su âyet nazil oldu. "Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın..." Âyet-i kerime’de "Yüzlerinizi yıkayın." buyurulmaktadır, Müfessirler bu Âyetle, abdest alırken yıkanması emredilen yüzün sınırlarını tayinde farklı görüşler zikretmişlerdir. a- Bir kısım âlimlere göre Yüz'den maksat, karşıdan bakan kişinin, baktığı kimsenin yüzünden çıplak derisini gördüğü kısımdır. Bunlara göre yüzün boyu, baştaki saçların bitiminden itibaren çenenin altına kadardır. Eni ise, iki kulak arasıdır. Bu itibarla kulaklar, ağızın, burunun ve gözün içi yüz'den sayılmaz. Çenenin ve yanakların sakalla kaplı bölümlerinin dibine su eriştirmek gerekmez. Bu sakallı kısımların üzerinden suyu yürütmek yeterlidir. İbrahim en-Nehai, Muğire, Hasan-ı Basri, İbn-i Şirin, İbn-i Şihab, Rabia Said b. Abdükıziz, Mekhul, Kasım b. Muhammed, Abdullah b. Abbas, Dehhak, Abdullah b. Ömer, Said b. el-Müseyyeb, Ebû Ümame, Ebû Hûreyre ve Süleyman b. Mûsa'nın bu görüşte oldukları Rivâyet edilmektedir. Bu görüşte olan âlimlere göre abdest alan kimsenin, kulaklarını yıkaması, ağzına burnuna su vermesi, gözünün içini yıkaması, sakalının dibine su geçirmesi gerekli değikür. Bu hususla Abdullah b. Abbas'ın şunu söylediği rivâyet edilmektedir. "Şâyet namazda iken. ağızda kalan yemeği çiğneme ihtimali olmasaydı ağzıma su vermezdim." İbrahim en-Nehai de "Ağıza ve burna su vermek abdestin farzlarından değildir." demiştir. Dehhak da Ramazan ayında ağıza ve buruna su vermeyi yasaklamıştır. Abdullah b. Ömer: "İki kulak, baştan sayılır. Başını meshettiğinde onları da meshet." demiştir. Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve Said b. el-Müseyyeb de "Kulaklar baş'tan sayılır." demişlerdir. Ayrıca Ebû Ûmame ve Ebû Hureyre de Resûlüllah'ın "İki kulak, baş'tan sayılır." Ebû Davud, K. et-Tahnn: i, bab: 51, Hadis no: 134 /Müslim, K. el-Taharet bab: 29 HN: 37 buyurduğunu Rivâyet etmişlerdir. b- Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu âyet-i kerime’de, namaza kalkıldığında abdest alırken yıkanılması emredilen yüz'ün sınırı, boy olarak başın tüy bitiminden itibaren çenenin altına kadar, en olarak da iki kulağın, gözle görülen ve görülmeyen arasıdır." Bunlara göreabdest alırken sakalın dibini yıkamak, kulakların, ağızın, burnun ve kulakların içini yıkamak, Allahü teâlânın "Yüzünüzü yıkayın." enirine göre farzdır. Bu sebeple abdest alan kimse bunlardan herhangi birini yıkamayı terkedecek olursa o abdestle kılmış olduğu namaz caiz değildir. Bu hususta Abdullah'ın azadlı kölesi Nâfi, Abdullah b. Ömer'in, abdest alırken suyu sakalının dibine geçirinceye kadar hilalladığını, öyle ki sakalından çokça sular damladığını söylemişlerdir. İbn-i Ebi Leyla, Mücahid, Said b. Cübeyr, Tavus, İbn-i Şirin, Şube ve Dehhak'ın da sakallarını hilalladıkları Rivâyet edilmekte, Said b. Cübeyr'in de "Nasıl oluyor da sakal yeri yıkanıyor, tüy bittikten sonra ise yıkanmıyor?" dediği rivâyet edilmektedir. Enes b. Malik de diyor ki: "Resûlüllah abdest aldığında bir avuç su alıyor, onu çenesinin altına götürüyor ve onunla sakalını hilallıyordu. Resûlüllah: "Aziz ve Celil olan Rabbi'm bana böyle yapmamı emretti. Ebû Davud, K. et-Taharet, bab: 56, Hadis no: 145 buyurdu. Hassan b. Bilal diyor ki: "Ben, Ammar b. Yasir'in abtlest aldığını ve sakalını hilalladığını gördüm. Dedim ki: "Sen sakalını hilallıyor musun?" O da dedi ki: "Benim bunu yapmama mani olacak ne var ki? Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in, sakalını hilalladığını gördüm. Tirmizi, K. et-Taharer, bab: 23, Hadis no: 29 Taberi bu hadisin benzerini Ümmü Seleme, Ebû Eyyub, Ebû Ümame, Cübeyr b. Nüfeyr, Yezid er-Rekkaşi ve Katade'den de Rivâyet edildiğini nakletmiştir. Ağıza buruna su verme hususunda da Mücahid'in "Buruna su vermek ab-destin yarısıdır." dediği, Hammad'ın da ağzına burnuna su vermeden abdest alıp namaza duran kimse hakkında (namazını bozup ağzına burnuna su versin) dediği, namazını bitirmiş olana da tekrar abdest alıp namazım iade etsin." dediği rivâyet edilmektedir. Kulakların yüz'e yönelik olan taraflarının yüz'den sayılacağı bu itibarla onların da parmakla meshedilmek suretiyle de olsa yıkanmaları gerektiği Şa'bi, Abdullah b. Abbas ve benzeri âlimler tarafından zikredilmiştir. Bu hususta Abdullah b. Abbas, Hazret-i Ali'nin şunları söylediğini rivâyet itmiştir. "Ben size Resûlüllah'ın abdesti gibi bir abdest alayım mı?" "Evet" dediler. O abdest aldı. Yüzünü yıkayınca baş parmaklarım kulaklarının, yüze yönelik taraflarına soktu. Kulaklarını meshedince dışlarını da mesnetti." Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 S.83 Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı "Yüz'ün sınırı boy olarak, başın tüy bitiminden başlayıp çene altına kadardır. En olarak da ki kulak arasındaki gözle görülen kısımdır. Gözle görülmeyen ağız içi, burun içi, göz içi, sakalın ve bıyıklaın dibi yüzden sayılmaz." diyen görüştür. Bizim bu görüşü tercih etmemizin sebebi ise bütün âlimlerin iki gözü yüzden saymalarına rağmen bunların sadece kapaklarının yıkanmasının gerekli olduğu, kapakların içine su geçirmenin gerekli olmadığı hususunda görüş birliğine varmalarıdır. Onların böyle bir görüş birliğine varmaları Resûlüllah'ın, ümmetine öğretmesiyledir, İşte insanın abdest azalarının herhangi birine su ulaştırılması zorluğa sebep olacak olursa onlar da gözlerin içine kıyaslanarak gözlerin hükmünü alırlar. İşte ağzın içi, bumun içi sakal ve bıyıkların dibine su ulaştırmanın zorluğu, göz kapaklarının içine su ulaştırmak gibidir. Bu itibarla onlara da su ulaştırmak gerekli değildir. Sahabi ve tabiinden sakal ve bıyığın dibine su ulaştıranlar ağız ve burnun içini yıkayanlar, yapılıp yapılmaması serbest bırakılan iki hususun zor tarafını seçenlerdir. Nitekim Abdullah b. Ömer'in, göz kapaklarının altına su serpecek o kısımları da yıkadığı Rivâyet edilmektedir. Abdullah bunu farz olduğu için değil zor olanı tercih etmesinden dolayı yapmıştır. Sahabilerin bunları farz olduklarından dolayı yaptıklarını zansebepler bunların davranışlarını bilmeyenler ve kıyastan haberi olmayanlardır. Diğer yandan Resûlüllah'ın sahabilerinden herhangi birinden abdest alırken sakalının dibine su ulaştırmayanın ağıza ve buruna su vermeyenin bu ab-destle kıldığı namazı iade etmesi gerektiği hususunda herhangi bir haberin zikredilmeyişi en açık delildir ki, sahabilerden herhangi birinin bu zikredilenlerden birini yapması, terkedilip edilmemesi serbest olan işlerden daha efdal olduğuna inandığını tercih etmesidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in: "Sizden biriniz abdest aldığı zaman burnuna su çekip sümkürsün.. Buhari, K. el-Vudu, bab: 25 / Müslim, K. et-Taharet, bab: 22 Hadis No: 237 hadis-i şerifini delil göstererek burna su çekip sümkürmenin farz olduğunu zanneden kimse bilsin ki, âlimler görüş birliğine varmışlardır ki, burnuna su çekmeden abdest alan kimse bundan dolayı namazım iade etmez. Bu da bu iddiayı ileri sürenin aleyhine yeterli bir delildir. Kulaklara gelince, yine âlimler, kulakların ön tarafını veya tümünü yıkamamanın, böyle bir abdest alanın namazını ifsad etmeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Resûlüllah'ın sahabilerinin, "Kulaklar baş'tandır." demeleri ve bunu Resûlüllah'tan rivâyet etmeleri zikredilen bu hükmü, yani kulakların yıkanmasının gerekli olmadığı hükmünü göstermektedir. Bu hususta sadece Şa'bi muhalefet etmiştir. Âyet-i kerime’de ellerin dirseklere kadar yıkanması emredilmektedir. Müfessirler, abdest alırken kollarla birlikte dirseklerin de yıkanmasının gerekli olup olmadığı hususunda iki görüş zikretmişlerdir. a- Malik b. Enes ve Şafii'den nakledilen bir görüşe göre, elleri yıkamaya dirsekler de dahildir. b- Züfer b. Hüzeyl ve benzeri âlimlere göre ise abdest alanın, kollarını yıkarken dirsekleri yıkaması gerekli değildir. Bu âyetteki "Ellerinizi dirseklere kadar yıkayın." ifadesindeki "kadar" kelimesi, "..Sonra orucunuzu geceye kadar devam ettirin.. Bakara sûresi, 2/187 âyetindeki "kadar" ifadesi gibidir. Nasıl ki gündüzleyin tutulan oruç, gecenin başlangıcı olan akşama kadar devam eder ve akşamleyin biter. Abdestte kolların yıkanması da dirseklere kadar devam eder ve orada biter. Yani nihai noktayı ifade eden ve "kadar" diye tercüme edilen kelimesi, nihai noktanın hükme dahil olmadığını gösterir. Taberi diyor ki: "Bu hususta doğru olan görüş şudur: "Abdest alındığında eller yıkanırken dirsekleri yıkamak farz değildir. Yukanda da zikredildiği gibi bu mesele, orucun, gecenin başlangıcı olan akşama kadar devam etmesine benzemektedir. Ancak bizzat dirsekleri ve onların daha yukarısını yıkamak, Resûlüllah'ın ümmetine açıkladığı sünnetiyle menduptur. Bu hususta Resûlüllah'ın şöyle buyurduğu Rivâyet edilmektedir: "Şüphesiz ki ümmetim kıyamet gününde abdestin eseri olarak alınları ve ayaklan parlar bir vaziyette çağı alacaktır. Sizden kimin alnındaki parlaklığı çoğaltmaya gücü yeterse onu yapsın. Buhari, K. el-Vudu, bab: 3 / Müslim, K. el-Taharet, bab: 34, Hadis No: 246 Âyet-i kerime’de, namaz kılmak için abdest alanların, başlarını meshetmeleri emrediliyor. Müfessirler, başın ne kadirinin ve ne şekilde meshedilrnesi hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir. a- Bir kısım âlimlere göre abdest alan kişi başından dilediği yeri su ile meshedebilir. Başın meshedilmesinin bir sınırı yoktur. Bu hususta Abdullah b. Ömer'in, başının sadece ön tarafını meshettiği, İbrahim en-Nehai'nin: "Başın hangi tarafını su ile meshedecek olursan o, senin için yeterlidir." dediği ve Süfyah es-Sevri'nin de "Abdest alan kişi başından tek bir tüy dahi meshedecek olsa o onun için kâfidir." dediği rivâyet edilmektedir. b- İmam Malik'e göre ise bu âyetle başın tümünün meshedilrnesi emredilmektedir. Bu sebeple bir kişi başının tümünü değil de bir kısmım su ile meshepdip namaz kılacak olursa yeniden abdest alıp başının tümünü meshetmesi ve namazını iade etmesi gerekir. c- Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise bu âyet-i kerime ile abdest alanın, başının en az üç parmak miktarını meshetmesi emredilmiştir. Abdest alan kişi başın üç parmak miktarından daha azını meshedecek olursa bu onun için yeterli değildir. Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, abdest alan kimse, başından dilediği yeri meshedebilir. Bunun bir sınırı yoktur." diyenin görüşüdür. Zira âyet-i kerime, namaz kılmak için abdest alan kimseye genel bir şekilde başını meshetmesini emretmiş ve bunun için belli bir sınır tayin etmemiştir ki abdest alan kimse o sınırla bağlı kalsın, onu aşmasın ve ondan azını da yapmasın. Bu itibarla abdest alan kimse başının ne kadarını meshedecek olursa, meshetme emrini yerine getirmiş olur. Allahü teâlânın kitabında genel olarak zikredilen hükümler belli şartlarla kayıtlanıp şartlanmadıkça umumi mânâ ifade teme durumlarını korurlar. Bu âyet de bu kabildendir. Âyet-i kerime’de geçen ve "Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın." diye tercüme edilen cümlesindeki kelimesi, kurralar tarafından iki şekilde okunmuş ve okunma şekillerine göre farklı mânâlar verilmiştir. a- Hicaz ve Irak kurcalarından bir topluluk, âyet-i kerime’nin bu kelimesini şeklinde harfinin üstün olmasıyla okumuşlar ve bunu "Elleriniz" kelimesine atfedildiğini söylemişlerdir. Âyet-i kerime bu kıraata göre okunduğu takdirde mânâsı mealde zikredildiği gibi şöyle olur." Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın." Görüldüğü gibi bu izaha göre abdest alan kimsenin ayaklarını mutlaka yıkaması gerekir. Çıplak ayaklara mesheden kimse abdest almış sayılmaz. Hazret-i Ömer, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer, Ömer b. Abdülaziz, Hazret-i Ali, Kasım b. Muhammed, İbrahim en-Nehai, Abdullah b. Abbas, Urve b. Zübeyr, Süddi, Ata, Mücahid, A'meş, Malik b. Enes ve Dehhak'tan, abdest alırken ayakların yıkanmasının gerekli olduğu Rivâyet edilmiştir. Bu hususta Ömer b. el-Hattab'ın şöyle buyurduğu Rivâyet edilmiştir: "Bir adam abdest aldı. Ayağının üzerinde tırnak kadar yer bıraktı. Resûlüllah onu gördü ve dedi ki: "Geri dön abdestini güzelce al." adam geri döndü (abdestini tamamladı) ve sonra namazını kıldı. Müslim, K. et-Taharet, bab: 31, Hadis no: 243 Bu hadis, Enes b. Malik'ten de Rivâyet edilmiştir. Bkz. Ebû Davud, K. et-Taheret, bab: 67, Hadis no: 173 Ebû Kılabe diyor ki: "Bir adam abdest aldığında ayağının üzerinde bir tırnak kadar bir yer kuru kalmış olduğu halde namaz kıldı. Namazını bitirince Ömer ona dedi ki: "Abdestini ve namazını iade et." Bazı sahabilerden Rivâyet edildiğine göre Resûlüllah, su isabet etmediğinden ayağının üzerinde bir dirhem kadar parlaklık bulunan bir kişinin namaz kıldığını gördü. Ona, abdestini ve namazını iade etmesini emretti. Ebû Davud, K. et-Taharet, bab: 66, Hadis no: 175 Kasım b. Muhammed diyor ki: "Ömer'in oğlu Abdullah, mestlerini çıkarır sonra abdest alırdı. Ayaklarını yıkar, parmaklarının arasını da hilallerdi." İbrahim b. Meyser'e, Ömer b. Abdülaziz'in, İbn-i Ebi Süveyd'e şunları söylediğini rivâyet etmiştir. "Resûlüllah'ı gören üç kimseden, Resûlüllah'ın abdest alırken ayaklarını yıkadığını gördüklerine dair bize haber ulaşmıştır. Haris, Hazret-i Ali'nin, "Ayaklarınızı topuk kemikelrine kadar yıkayın." dediğini rivâyet etmiştir. Ebû Abdurrahman, Hazret-i Ali'nin, İkrime Abdullah b. Abbas'ın, Hişam b. Urve, Urve b. Zübeyr'in, Zır b. Hubeyş, Abdullah b. Mes'ud'un cümlesindeki harfini üstün okuduklarını ve böylece âyette ayakların yıkanılmasının emredildiğini söylediklerini rivâyet etmişlerdir. Abdu Hayr demiştir ki: "Ben, Ali'nin abdest aldığını ve ayaklarının üzerini yıkadığını gördüm. Ali dedi ki: "Şâyet ben, Resûlüllah'ın bunu yaptığını görmemiş olsaydım ayaklanıl altının yıkanmaya üstlerinden daha layık olduğunu zannederdim." Abdülmelik, Ata'nın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Ben, çıplak ayak üzerine mesheden kimseyi görmedim." Eşheb diyor ki: "Malik'ten bu âyet soruldu ve denildi ki: " mü yoksa mü yani, harfi üstün mü okunur yoksa esre mi okunur?" O da dedi ki: "Bu âyet, ayağı yıkamayı ifade etmiştir. Bu, meshetmeyi ifade etmemiştir. Ayaklar meshedilmez ancak yıkanır." Denildi ki: "Ne dersin, bir kimse ayağını meshedecek olursa onun için yeterli olur mu?" O da "Hayır" demiştir. b- Hicaz ve Irak kurralarından diğer bir kısmı ise ifadesindeki harfini esre okumuşlardır Bunlara göre Allahü teâlâ bu âyet-i kerime ile, abdest alırken, başın ve ayakların meshed il meşini emretmiştir. Abdest alırken ayaklar yıkanmaz meshedilir. Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, İkrime, Ebû Cafer, Âmir eş-Şa'bi, Katade, Alkame, Mücahid ve Dehhek'tan bu kıraat şekli ve bu görüş nakledilmiştir. Bu hususta İkrime, Abdullah b. Abbas'ın: "Abdest iki azayı yıkama ve iki azayı da meshetmedir." dediğini rivâyet etmiştir. Enes'in oğlu Mûsa, babasına, "Ey Ebû Hamza, Haccac bize Ahvaz'da hutbe okudu. Temizlenmekten bahsetti ve dedi ki: "Yüzünüzü yıkayın, ellerinizi yıkayın.. Başınızı meshedin, Ayakları da. Ayakların, insanoğlunun, pisliklere en yakın uzvu olduğu muhakkaktır. Onların altlarını ve üstlerini ve ökçelerini yıkayın." Bunun üzerine Enes dedi ki: "Allah doğru söyledi. Haccac ise yalan söyledi. Allah: "Başınızı meshedin ve ayaklarınızı." buyurdu. Mûsa diyor ki: "Ancak Enes ayaklarını meshederken onları ıslatırdi. Asım el-Ehvel de Enes'in "Kur'an, ayağın meshedilmesi hükmünü indirdi. Sünnet ise onu yıkamaktır." dediğini söylemiştir. Muğire de Şa'bi'nin: "Allahü teâlâ, abdest alırken yıkanmasını emrettiği organların (el ve yüzlerin), teyemmüm ederken meshedilmesini emretmiş, abdest alırken meshedilmesini emrettiği iki organın ise (Baş ve ayağın) teyemmüm ederken terkedilmesini beyan etmiştir." dediğini rivâyet etmiştir. Taberi diyor ki: "Bize göre bu görüşlerden doğru olanı: "Allahü teâlâ abdest alırken iki ayağın tümünü su ile meshetmeyi emrettiğini söyleyen görüştür. Abdest alan kimse ayaklarının tümünü su ile meshettiği takdirde o kişiye "Ayaklarını mesheden" de denir. "Yıkayan" da. Zira iki ayağı yıkamak, onların üzerine su akıtmakla veya onları suya sokmakla gerçekleşir. Onları meshetmek ise elleri veya ellerin yerini tutacak herhangi bir şeyi onların üzerine sünnekle gerçekleşir. Herhangi bir kimse ayaklarına bu iki şeyi birden yapacak olursa ona hem "Yıkayan" hem de "Mesheden" denir. Aslında meshetmenin iki mânâsı vardır. Bir mânâsı, meshedilecek organın tümünü meshetmek diğeri ise meshedilecek organın sadece bir kısmını meshetmektir. Bu sebeple kurraların bazıları bu âyetteki ifadesindeki harfini üstün okumuşlar, bu âyette, farz olanın ayakların yıkanması olduğunu söylemişler ve ayakların tümünün su ile meshedildiğine dair Resûlüllah'tan, birbirini destekleyen haberler geldiği halde ayaklara meshedilmeyi reddetmişlerdir. Diğer bir kısım âlimler ise ifadesindeki harfini esre okumuşlar, bu âyetten maksadın, ayakların meshedilmesinin farziyetini bildirmek olduğunu söylemişlerdir. Taberi diyor ki: "Bize göre ise asıl maksat, ayakların tümünün su ile meshedilmesidir. Bu itibarla ayaklanın elleriyle veya ellerinin yerini tutacak herhangi bir şeyle meshetmeksizin sadece onlara su dökmek veya onları suya sokup çıkarmak yeterli değildir. Nitekim Tavus'tan, abdest alan kimsenin ayaklarını sadece suya sokup çıkarması sorulunca "Ben bunun, maksada ulaşan bir amel olduğunu kabul etmem." dediği rivâyet edilmiştir. Buna mukabil ayakların yıkanmasını farz sayan Hasan-ı Basri'den, gemide abdest alan kimsenin, ayaklana nasıl yıkayacağı sorulduğunda onun: "Ayaklarını suya daldırıp çıkarmasında bir mahzur yoktur." dediği rivâyet edilmiştir. Taberi sözlerine devamle diyor ki: "Madem ki meshetmenin, organın tümünü veya bir bölümünü meshetme olarak iki mânâsı vardır ve daha sonra zikredeceğimiz deliller, Allahü teâlânın buradaki meshetmeden ayakların tümünün meshedilmesini kasdettiğini göstermektedir. Ve bu suretle meshetme de hem yıkama ve hem de meshetmeyi içirmiş olacağından kelimesini iki şekilde okumak da sahihtir. Ancak her ne kadar iki kıraat da güzel ise de bunlardan benim daha fazla hoşuma giden harfini esre okuyan kıraattir. Çünkü bu kıraata göre ayakların tümünün su ile meshedilmesi hükmü ortaya çıkmaktadır. Böyle bir meshetme de hem ayaklan yıkama hem de meshetmedir. Diğer yandan ifadesi başı meshetmeden sonra zikredilmiştir. Bu ifadeyi, daha önce zikredilen "Elleri yıkama" ya atfedip bağlama yerine hemen yanında bulunan, başı meshetmeye atfedip bağlamak daha evladır. Eğer denilecek olursa ki: "Sizin, burada zikredilen, ayaklan meshetmekten masadın, onları tümünü meshetmek olduğunu, başı meshetmek gibi sadece bir bölümünü meshetmek olmadığını iddia etmenize dair deliliniz nedir?" Cevaben denilir ki: "Buna dair delil, çeşitli Rivâyetlerle Resûlüllah'tan nakledilen: "...Cehennemden, ökçelerin vay haline.. Buhari, K.el-İlm, bab: 3 hadisi şerifidir. Şâyet ayakların sadece bir bölümünün meshedilmesi yeterli olsaydı Resûlüllah'ın, ayaklarının bir bölümünü su ile meshetmeyenleri bu şekilde uyarması söz konusu olmazdı. Bilakis kişi o ameliyle sevap kazanmış olurdu. Bu hadisi, Resûlüllah'tan çeşitli suhabiler bazı farklarla Rivâyet etmişlerdir. Bu hususta Muhammed b. Ziyad diyor ki: "Ebû Hureyre yanımızdan geçiyordu. O esnada insanlar mataradan abdest alıyorlardı. Ebû Hureyre dedi ki: "Abdesti, azaları tam yıkayarak hakkıyla alın. Çünkü Ebul Kasım (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Ateşten, ökçelerin vay haline. Buhari, K. el-Vudu, bab. 29 diğer bir Rivâyette: "Ateşten topuk sinirlerinin vay haline. Müslim, K. et-Taharet, bab. 29 Hadis no: 242 dediğini duydum. Şeddad'ın azadlı kölesi Salim diyor ki: "Ben, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın vefat ettiği gün, Resûlüllah'ın zevcesi Âişe'nin yanına gittim. Ebubekir'in oğlu Abdurrahman da onun yanına geldi. Âişe'nin yanında abdest aldı. Âişe ona dedi ki: "Ey Abdurrahman, abdesti, azalarını tam yıkayarak al.. Çünkü ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın "Ateşten, ökçelerin vay haline." dediğini işittim Müslim, K. et-Taharet, bab. 25, Hadis no: 240 Diğer bir Rivâyette, "Ateşte yanacak topuk sinirlerinin vay haline." şeklindedir. Cabir b. Abdullah diyor ki: "Ben, Resûlüllah'ın, "Ateşten topuk sinirlerinin vay haline." dediğini işittim. Ibn-i Mace, K. et-Taharet bab. 55, Hadis no: 454 Abdullah b. Amr b. el-Ass diyor ki: "Yaptığımız yolculukların birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geride kalmıştı da bize sonradan yetişmişti. Tam o sırada da namaz vakti girmişti. Abdest alıyorduk. Ayaklarımızı meshetmeye başladık. Resûlüllah bunu görünce gÂyet yüksek bir sesle, iki veya üç kere: "Cehennemde yanacak ökçelerin vay haline." diye seslendi. Buhari, K. el-İlm, bab. 3,30, K. el-Vudu, bab. 27,29 / Müslim K. et-Taharet, bab. 25-30, Hadis no. 240,241 / Ebû Davud K. et-Taharet, bab. 46, Hadis no: 97 / Timizi, K. et-Taharet, bab. 31, Hadis no: 41 / Nesei, K. et-Taharet bab. 89 /İbn-i Mace, K. et-Taharet, bab. 55, Hadis no. 450-455 / Muvatta K. et-Taharet, bab. 5 / Darimi, K. el-Vudu, bab. 35 / Ahmed b. Hanbel, Müsned C. 2 S. 193 C.3 S.316 C.4 S.191 C.5 S.425 C.6 S.81 Bu hadis-i şerif, adı geçen kaynakların herbirinde şu sahabilerden Rivâyet edilmiştir. BUHARİ'DE: Abdullah b. Amr, İbnül Ass ve Ebû Hureyre'den. MÜSLİM'DE: Hazret-i. Âişe, Abdullah b. Amr, ibnül Ass ve Ebû Hureyre'den. EBU DAVUD'DA: Abdullah b. Amr, İbnül Ass'dan. TİRMİZİ'DE: Ebû Hureyre'den Rivâyet edildiği zikredildikten sonra Tirmizi sahibi Ebû İsa diyor ki: "Bu hadis, Abdullah b. Amr İbnül Ass, Hazret-i Âişe, Cabir b. Abdullah, abdullah b. Haris, Muaykıb b. Ebi Fatıma, Halid b. Velid, Şurahbil Hasene, amr İbnül Ass ve Yezid b. Ebi Siifyan'dan da Rivâyet edilmiştir. Ebû Hureyre'nin rivâyet ettiği bu hadis, HASEN VE SAHİHTİR. NESEÎ'DE: Ebû Hureyre ve abdullah b. Amr b. el-Ass'dan. İBN-İ MACE'DE: Abdullah b. Ömer, Hazret-i Âişe, Ebû Hureyre ve Cabir b. Abdullah'tan. Diğer bir Rivâyetinde ise Halid b. Velid, Yezid b. Ebi Süfyan, Şuahbil Hasene ve Amribnül Ass'dan da geldiği zirediimektedir. MUVATTA'DA: Hazret-i Âişe'den. DARİMİ'DE: Abdullah b. Amr İbnül Ass ve Ebû Hureyre'den. Taberi bu hadisi Ebû Ümame el-Bahili'den Rivâyet etmiştir. Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: Sen, abdest alırken ayaklarının tümünün su ile meshedilmesi gerektiğini söyledin. Halbuki Evs b. Ebi Evs'den ve Huzeyfe'den naledilen şu iki hadis ve benzeri haberler, abdest alırken ayakların sadece bir bölümünün meshed ilmesinin yeterli olduğunu ifade etmektedirler." Evs'den Rivâyet edilen hadis şöyledir: Evs b. Ebi Evs demiştir ki: "Resûlüllah abdest aldı, ayakkabılarına ve ayaklarına meshetti." Taberi bu hadisin başka bir Rivâyetinin, Ebû Davud, K. et-Taharet, bab: 62, Hadis no: 160 "Resûlüllah ayakkabılarına meshetti. Sonra kalkıp namaz kıldı..." şeklinde olduğunu" Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4, S.8 diğer bir Rivâyetinde de "Abdest aldı. Ayaklan üzerine meshetti." şeklinde olduğunu belirtmiştir. Huzeyfe'nin rivâyet ettiği hadis ise şöyledir: Huzeyfe diyor ki: "Resûlüllah bir kavmin çöplüğüne gitti. Ayakta durarak küçük abdestini bozdu. Sonra su istedi abdest aldı ve ayakkabılarının üzerine meshetti." Taberi diyor ki: "Evs b. Evs'den Rivâyet edilen hadis, ayakların sadece bör bölümünü meshetmenin abdeste yeterli olacağını ifade etmektedir. Zira bu hadiste Resûlüllah'ın, abdestini bozduktan sonra abdestsiz iken böyle yaptığı zikredilmemektedir. Resûlüllah, abdestli iken tekrar abdest aldığı zaman ayakkabılarına veya ayaklarına meshederdi. Evs'in rivâyet ettiği hadiste Resûlüllah'ın, abdestli iken tekrar abdest aldığını bildirmektedir. Resûlüllah'ın abdestli iken tekrar abdest aldığında ayaklarını veya ayakkabılarını meshetrnekle yetindiğini, Hazret-i Ali'den Rivâyet edilen şu hadis-i şerifte belirtmektedir. Abdu Hayr diyor ki: "Ali (radıyallahü anh) bir testi su istedi. Sonra: "Ayakta su içmeyi sevmeyen o kişiler nerede?" dedi. Testiyi aldı ayakta su içti. Sonra hafifçe bir abdest aldı. Ayakkabıları üzerine meshetti ve dedi ki: "İşte Resûlüllah'ın, abdestini bozmayan temiz kimse için aldığı (Öğrettiği) abdest böyledir. Ahmed b. Hanbel, C.1, S.120 Taberi diyor ki: "Resûlüllah'ın, abdest alırken ayaklarının tümünün yıkanmasını emrettiğine dair, mazeret bırakmayacak derecede çokça hadislerin rivâyet edilişi de göstermektedir ki, Evs'den Rivâyet edilen hadis, abdestli iken abdest alındığını beyan etmektedir. Huzeyfe'den Rivâyet edilen hadise gelince bunu Huzeyfe'den Ebû Vail yoluyla A'meş Rivâyet etmiştir. A'meş'in güvenilen arkadaşlan Ebû Avane, İbn-i İdris, Ebû Muaviye ve Amr b. Yahya, A'meş'ten bu hadisin metninin şu şekilde olduğunu Rivâyet etmişlerdir: "Resûlüllah bir kavmin çöplüğüne gitti. Ayakta küçük abdestini bozdu. Ben ondan uzaklaştıydım. O bana "Yaklaş." dedi. Ben de yaklaşıp ayaklarının arkasında durdum. Resûlüllah abdest aldı ve iki mestinin üzerine meshetti. Müslim, K. et-Taharet bab : 73, Hadis No: 273 Sadece Cerir b. Hazım'ın A'meş'ten Rivâyet ettiği şekilde Resûlüllah'ın, ayakkabılarına meshettiği zikredilmektedir. Bu da şaz bir Rivâyettir. Sahih olduğu kabul edilecek olsa dahi Resûlüllah'ın, çorapları üzerine giymiş olduğu ayakkabılarına meshettiğini ifade etmiş olur. Âyet-i kerime’de: "Ve topuklarla beraber." diye tercüme edilen ifadesindeki kelimesinin asıl mânâsı (kadar) demektir. Daha önce dirseklerin, abdest alma yerlerinden sayılıp sayılmayacağı hususunda ihtilaf eden âlimler, topukların da, bunlardan sayılıp sayılmayacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ancak "Topuk" diye tercüme edilen kelimesiyle nerenin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir. a- Bazı âlimlere göre bu âyette zikredilen ve "topuklar." diye tercüme edilen ifadesinden maksat, ayakla baldırın birleştiği eklemdeki yuvarlak kemiktir. Yani eklemlerin içinde bulunan kemiktir. b- Diğer bir kısım âlimlere göre ise burada zikredilen maksat, dışarı doğru çıkıntılı olan topuk kemikleridir. Âyet-i kerime’de: "Allah size zorluk çıkarmayı dilemez. Fakat o, temizlenmenizi ister." buyurulmaktadır. Yani Allah sizlere, abdestiniz olmadığında abdest almanızı, cünüp iken yıkanmanızı ve su bulamadığınızda da teyemmüm etmenizi emrederken o sizleri arındırmak ister. Siz de kendinizi maddi ve manevi kirlerden temizleyin. Günahlarınızı yıkayın." buyurmaktadır. Bir çok hadis-i şerifte abdest almanın fazileti ve kulu günahlardan arındıracağı zikredilmiştir. Bu hususta Şehr b. Havşeb, Ebû Ümame'nin Resûlüllah'tan şunu Rivâyet eniğini söylemiştir: Resûlüllah buyurmuştur ki: "Kim abdest alır, abdestini güzel yapacak olur sonrada kalkıp namaza başlayacak olursa onun günahları, kulağından, gözünden, ellerinden ve ayaklarından dışarı çıkar."' Ka'b b. Mürre de Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir: "Abdest alıp yüzünü yıkayan herkesin hataları yüzünden dışarı çıkar. Ellerini veya kollarını yıkadığında kollarından dışarı çıkar. Başını mesnettiğinde hataları başından çıkar. Ayaklanın yıkadığında hataları ayaklarından dışarı çıkar." Amr b. Abese diyor ki: "Ben, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim. "Müslüman ellerini yıkadığında hataları ellerinden sağa sola dağılır. Ağzına burnuna su verdiğinde hataları ağzından burnundan dışarı çıkar. Yüzünü yıkadığında hataları yüzünden dışarı çıkar. Öyle ki göz kapakîanndan bile dışarı çıkar. Kollarını yıkadığında kollarından çıkar. Başını ve ayaklarını meshettiğinde başından ve kulaklarından çıkar. Ayaklarını yıkadığında ayaklarından çıkar. Öyle ki ayaklarının tırnaklarının altından bile dışarı çıkar. Abdest bilinci işte ondan kazandığı payı bu olur. Şâyet kalkıp yüzünü ve kalbini tam Rabbine yönelterek namaza durur ve iki rekat da namaz kılacak olursa bu kimse hataları bakımından annesinin, kendisini doğurduğu gündeki gibi olur. Bkz. Nesâî, K. et-Taharet, bab: 108 / İbn-i Mace, K. et-Taharet, bab: 6, Hadis no: 283 Ebû Hureyre demiştir ki: "Resûlüllah buyurdu ki: "Bir müslüman veya mü’min kul, abdest alır da üzünü yıkayacak olursa, gözüyle bakarak işlemiş olduğu her hata, su ile birlikte veya suyun son damlasıyla yüzünden dışarı çıkar. Ellerini yıkadığında, elleriyle vurarak işlediği her hata, su ile birlikte veya suyun son damlasıyla birlikte ellerinden çıkar. Öyle ki kul, günahlardan tertemiz olup onlardan ayrılmış olur. Darimi, K. el-Vudu, bab: 45 Hazret-i Osman'ın azadlı kölesi Hüraran diyor ki: "Ben, Osman b. Affan'ın, oturakların üzerinde oturduğunu gördüm. O, abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra dedi ki: "Ben, Resûlüllah'ın, bu oturduğum yerde oturduğunu ve aldığım bu abdest gibi abdest aldığını gördüm. Buyurmuştu ki: "Kim benim bu abdestim gibi abdest alacak olursa onun daha önceki günahlar, bağışlanmış olur. Fakat aldanmayın. İbn-i Mace, K. et-Taharet, bab: 6, Hadis no: 285 Abdullah es-Sünabihiy diyor ki: "Resûlüllah buyurdu ki: "Kim abdest alır da ağzını burnuna su verecek olursa onun hataları ağzından burnundan dışarı çıkar. Yüzünü yıkadığında hataları yüzünden dışarı çıkar. Öyle ki göz kapaklarının altından bile dışarı çıkar. Ellerini yıkadığında hataları ellerinden dışarı çıkar. Başını meshettiğinde hataları başından dışarı çıkar. Öyle ki kulaklarından bile dışarı çıkar. Ayaklarını yıkadığında hataları ayaklarından dışarı çıkar. Öyle ki ayaklarının tırnaklarının altından bile dışarı çıkar. Bu kişinin namazı ve mescide doğru yürümesi nafile bir ibadet olur. İbn-i Mace,K. et-Taharet, bab: 6,1 ladis no: 282 |
﴾ 6 ﴿