22Onlar da: "Ey Mûsa orada zorba bir kavim vardır. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa şüphesiz biz gireriz." dediler. Mûsa kavmine, Allah'ın vermiş oludğu nimetleri hatırlatıp, girmelerini emrettiği Kudüs şehrine gitmelerini söyleyince, düşmanları karşısında korkan, sinen Yahudiler, Mua'ya şu cevabı vermişlerdi: "Ey Mûsa, O mudaddes topraklarda güçlü kuvvetli, zorba bir kavim var. Biz onlarla savaşmaya güç yetiremeyiz. Çünkü onlar, ezici bir güce sahib oldukları için bütün milletleri mağlup etmişlerdir. Eu zorba kavim o mukaddes topraklardan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Şâyet onlar oradan çıkarlarsa biz oraya gireriz." Âyet-i kerime’de Hazret-i Mûsa'nın, kavmine, mukaddes topraklara girmelerini emretmesi üzerine kavminin, o topraklarda bulunan güçlü kuvvetli insanlardan korkarak Mûsa'nın emrine karşı geldikleri zikredilmektedir. Süddi bu hususta şunları anlatmaktadır: "Mûsa, kavmine Kudüs topraklarında bulunan Eriha'ya gitmelerini emretti. Onlar buraya yaklaşınca Mûsa, İsrailoğullarının on iki torununun herbirinden bir kişi seçilmek üzere on iki kişiyi öncüler olarak gönderdi. Bu adamlar zorba kavmin haberlerini toplayıp Mûsa'ya getirmek için gönderilmişlerdir. Bunlar, "Uc" diye adlandırılan bir zorba ile karşılaştılar. O, başında odun taşıdığı halde bu on iki kişiyi koltuğunun altına sıkıştırıp götürmüş, onları karısının önüne atmış ve."Bak şunlara, bunlar bize karşı savaşacaklaıni zannediyorlarmiş. Şimdi ben bunları ezeyim mi?" demiş karısı da "Hayır, bir şey yapma. Onlar gidip kavimlerine, gördüklerini anlatsınlar." diye cevap vermiştir. Abdullah b. Abbas da demiştir ki: "Mûsa'ya, zorbaların şehrine girmesi emredilmişti. Mûsa yanmdakilerle birlikte yürüyüp şehrin yakınında bir yere ulaştı. Oranın adı "Eriha" idi. Mûsa, her torundan bir kişi seçerek on iki kişiyi, zorbalardan haber getirmek üzere öncüler olarak gönderdi. Onlar şehri girdiler. Zorbaların şekil ve manzaralarının çok büyük olduğunu gördüler. Onlardan bir kişinin bahçesine girdiler. Adam, bahçesinden meyve toplamak üzere girmişti. Meyve toplarken on iki kişiden her birinin izini takib ederek onları yakaladı ve kolunun yeninin içine koydu. Onları krala götürdü ve yeninin içinden onun önüne döktü. Kral onlara: "Bizim kim olduğumuzu gördünüz. Şimdi gidip bu durumu arkadaşlarınıza anlatın." dedi. Onlar da Mûsa'nın yanına dönüp gördükleri şeyleri ona anlattılar. Âyet-i kerime’nin devamında; "Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz." buyurulmaktadır. Burada İsrailoğullarının, girmeleri emredilen şehre, orada bulunan zorbalar yüzünden giremedikleri beyan edilmektedir. Bu hususta İbn-i İshak diyor ki: "Kâlib b. Yûfenna, Mûsa'ya karşı isyan eden halkı susturdu ve onlara dedi ki: "Biz bu emredilen yere çıkacağız, oraya sahib olacağız. Bizim, orada bulunanlara gücümüz yeter." Ancak Kâlib'le birlikte giden diğer öncüler: "Biz oraya ulaşamayız. Çünkü orada bulunan insanlar bizden daha cesaretli kimselerdir." dediler. Öncü olarak gönderilen o insanlar, İsrailoğullarına, zorba kavmin güçlü ve kuvvetli oldukları haberini yayarak dediler ki: "Orası, içinde bulunanları yiyip bitiriyor. Bir kısmı insanlar gördük, onların vücuttan çok büyüktü. Biz orada zorba oğlu zorbalar gördük. Biz onların gözünde çekirgeler gibiyiz." Bunun üzerine İsrailoğuları korkudan titremeye başladılar. Yüksek sesle ağladılar. Gecelerini ağlama ile geçirdiler Mûsa ve Harun hakkında da şüpheye düşerek şöyle dediler. "Keşke biz Mısır'da ölmüş olsaydık. Keşke biz şu çölde ölsek de savaşa katılmasak. Böylece kadınlarımız, çocuklarımız ve mallarımız düşmanlar tarafından yağmalanmasaydı. Biz, Mısır topraklarında kalmış olsaydık bizim için daha hayırlı olurdu." hep birlikte Mısır'a dönelim" şeklinde konuşmaya başladılar. Yahudiler bu sözlerini, korktuklarından, sindiklerinden ve düşmanlarına karşı savaşmakta yılgın davrandıklarından söylemişler ve Hazret-i Mûsa'ya karşı sızlanmaya başlamışlardı. Bu, Yahudilerin içinde kökleşmiş bir huydur. Yahudiler: "O zorbalar, mukaddes topraklardan Çıkmadıkça biz oraya giremeyiz." demektedirler. Hiçbir insanın, savaşsız ve mücadelesiz, evinî ve vatanını başkalarına bırakıp gitmesi düşünülebilir mi? Bu hadiseyi bizlere anlatan Kur'an-ı Kerîm, başarılı savaş taktiklerini öğretmektedir. Kur'an, müslümanların savunmada değil devamlı taarruzda bulunmaları gerektiğini öğretmektedir. Çünkü taarruza geçmek cesaret ve kahramanlık işidir. Yahudiler ise bunun tam aksini yapmışlardır. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi onlar yılgın, cesaretsiz ve korkak insanlardır. Ne yazık ki günümüzde Yahudiler Araplara karşı arslan kesilmektedirler. Çünkü müslümanlar Allah yolunda cihad etmeyibırakmişlar, dünya hayatının zevkine dalmışlardır. Cihadı terkeden her millet, zelil olmaya mahkumdur. Günümüzdeki Yuhadiler, kendilerine karşı duracak kimseyi bulamadıkları için adeta kedi gibi kabarmaktadırlar. Eğer gerçek arslanı karşılarında görseler kokup kaçacaklardır. Müslümanların bugünkü halini tasvir eden bir hadis-i şerifte Resûlüllah efendimiz buyuruyor ki: "Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında milletler sizin başınıza üşüşeceklerdir." Bir kişi: "O gün, bizim azlığımızdan mı böyle olacaktır?" diye sorunca Resûlüllah: "Bilakis o gün sizlerin sayısı çok olacka fakat sizler, sel üzerindeki çer çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden, sizden korkma duygusunu çekip alacak sizin kalbinize ise zafiyet salacaktır." cevabını verdi. Bir kişi: "Ey Allah'ın Resulü, zafiyet nedir?" diye sorunca Resûlüllah, "Dünyayı sevmek ve ölümden nefret etmektir." buyurdu. (Bkz. Ebû Davud K. el-Melahim bab. 5, Hadis no: 4297 / Ahmed b. Hanbel, Müsned C.5 S.278) |
﴾ 22 ﴿