101

Ey iman edenler, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'an indirilirken sorarsanız size açıklanır. Allah, sorduklarınızdan dolayı sizi affetmiştir. Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.

Ey iman edenler, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri Allah'ın Resulünden sormayın. Eğer bu şeyleri, Peygambere vahiy indiği sırada soracak olursanız Allah onların hükmünü size açıklar. Geçmişteki faydasız sorularınızdan dolayı Allah sizi affetmiştir. Allah tevbe edenlerin günahlarım çokça affeden ve günahkârların cezasını hemen vermeyerek yumuşak davranandır.

Allahü teâlâ bu âyet-i celile ile kullarına, davranış ve konuşma âdabım öğretmekte, kendileri için faydalı olmayan şeylerin arkasına düşmelerini yasaklamaktadır. Zira sorulan hususların cevaplan ortaya çıkınca ya kendilerine ağır gelen bir hüküm gelecek veya hoşlarına gitmeyen bir durum ortaya çıkacaktır.

Müfessirler bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, Katade, Süddi ve Ebû Hureyre'den nakledilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Resûlüllahtan, babalarının kimler olduğunu veya kaybolan develerinin nereye gittiğini soracak kadar Resûlüllahtan çokça soru soran sahabiler hakkında nazil olmuştur ve onların, bu tür huylarından vazgeçmelerini emretmiştir.

Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bir kısım insanlar Resûlüllahı alaya alarak ondan çokça sorular soruyorlardı. Bir kimse geliyor ve "Babam kimdir?" diye soruyor. Bir başkası geliyor "Devem kayboldu nerededir?" diyordu. İşte Allahü teâlâ bu gibi kimseler hakkında bu âyeti indirdi. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab: 12.

Enes b. Malik diyor ki:

"Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle bir hutbe okudu ki ben onun benzeri hiçbir hutbe işitmemiştim. Hutbede şunları söylemişti; "Eğer benini bildiğimi sizler de bilseniz elbette ki az güler çok ağlardınız." Bunun üzerine sahabiler yüzlerini kapatarak hüngür hüngür ağlamaya bağladılar. İçlerinden birisi, "Benim babanı kim?" diye sordu. Resûlüllah da: "Falan adam." dedi. Ve bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, bab: 12

Enes b. Malik başka bir Rivâyette de diyor ki:

"İnsanlar Resûlüllahtan çokça sorular sordular. Sorularında çok ileri gittiler. Nihâyet bir gün Resûlüllah minbere çıktı ve buyurdu ki: "Sizler bana neyi sorarsanız ben onu size mutlaka açıklayacağım. "Ben de sağa sola baktım bir de ne göreyim, herkes elbisesini başına çekmiş ağlıyor. Bu arada, kendisiyle tartışıldığında babasından başkasına isnad edilen (yani asıl babasının bir başka adam olduğu söylenen) bir adam harekete geçti ve "Ey Allah'ın peygamberi, benim babam kimdir?" diye sordu. Resûlüllah da "Senin baban Huzafedir." dedi. Sonra Ömer harekete geçti ve dedi ki: "Biz, Allah'ın rabbimiz, islam'ın dinimiz, Muhammed'in Peygamberimiz olduğuna razı olmuşuzdur. Biz, fitnelerin şerrinden Allah'a sığınırız." Resûlüllah da buyurdu ki: "Hayır ve şerri müşahade etme bakımından bugün ki gibi hiçbir gün görmemiştim. Öyleki cennet ve cehennem bana tasvir edildi. Ben onları duvarın yanında (yüzünde) gördüm." Hadisi Rivâyet eden Katade diyor ki: "Bu hadis-i şerif bu âyetin izahında zikredilmiştir. Buhari, K. el-Fiten, Bab: 15.

İbn-i Şihab ez-Zühri de diyor ki:

"Ubeydullah b. Abdullah'ın bana anlattığına göre Resûlüllahtan, babasının kim olduğunu soran Abdullah b. Huzafeye annesi demiştir ki: "Ey oğlum, ben senden daha isyankâr kimse duymadım. Sen, annenin, cahiliye dönemi kadınlarından bir kısım kadınların işledikleri çirkin işi işlediğine mi kanaat getirdin de anneni insanların huzurunda rezil ediyorsun?" Abdullah da dedi ki: "Vallahi eğer Resûlüllah bana babamın siyah bir köle olduğunu söylemiş olsaydı ben onu baba edinip peşine takılırdım. Müslim, K. el-Fadail, bab: 136, Hadis No: 2359.

b- Ali b. Abdüla'la, Ebû Hureyre, Ebû Ümame el-Bahili, Abdullah b. Abbas ve Mücühid'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi, hac farz kılındıktan sonra bir kişinin, haccın her yıl mı yoksa ömründe bir kere mi farz olduğu hususunda Resûlüllah’a sorması üzerine bu âyet nazil olmuş ve Resûlüllahtan çokça sorular sorarak neticesinde bir kısım emir ve yasakların gelmesine vesile olmak yasaklanmıştır.

Bu hususta Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki:

"Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kabe'yi ziyaret edip hac yapmak farzdır. Âl-i İmran Sûresi, 3/37. âyeti nazil olunca bazıları "Ey Allah'ın Resulü, her yıl mı farzdır?" diye sordular. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cevap vermedi. Tekrar "Her yıl mı farzdır?" diye sordular. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Hayır değildir." "Evet." diyecek olsaydım elbette ki her yıl hac yapmak farz olacaktı. (Farz olunca da bunu yapamayacaktınız.) dedi ve bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Hadis No: 3055 / İbn-i Mace, K. el-Menasık, Bab: 2, Hadis No: 2884, 2885.

c- Mücahidin Abdullah b. Abbas'dan rivâyet ettiğine göre ise bir kısım insanların Resûlüllahtan, bu âyetten sonra gelen âyette zikredilen "Bahire, Sâibe, Vasile ve Hâm gibi bir kısım hayvanların durumlarını sormaları üzerine nazil olmuştur.

Taberi diyor ki: "Bu hususta söylenen sözlerin doğru olmaya ilaha layık olanı şöyle diyenin sözüdür." Bu âyet-i kerime, Resûlüllahtan soru soranların çokça soru sonnalan üzerine nazil olmuştur. Mesela, Abdullah b. Huzafe'nin, babasının kim olduğunu sorması, başka bir sahabinin her yıl mı farz olduğunu sorması ve benzeri somlar bu kabildendir.

Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Böyle söyleyen görüşün tercih edilmesinin sebebi, bu görüş hakkında sahabilerden, tabiinden ve bütün müfessirlerden çokça Rivâyetler zikredilmesidir.

Mücahidin Abdullah b. Abbastan rivâyet ettiği üçüncü bir görüşe gelince bu görüş her ne kadar doğru olmaktan uzak olmayan bir görüş ise de sahabi ve tabiinden nakledilen Rivâyetlere muhalif olan bir görüştür. Bununla birlikte Bahire, Saibe, Vasile ve Hâm gibi hayvanların durumlarını sormanın da Resûlüllah’a çokça sorulan sorulardan olması muhtemeldir. Âyet-i kerime’nin, bütün bu soruları soranları uyardığını söylemek daha isabetli olur.

Âyet-i kerime’de "Eğer onları Kur'an indirilirken sorarsanız size açıklanır." buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat şudur: "Ey çokça soru soran insanlar, eğer sizler o sorularınızı Kur'an'ın, onların hükümlerini açıklamasından sonra Peygamberime soracak olursanız o size kitabımın açıklamasını ve dolayısiyle sizin somlarınızın cevabını size açıklamış olur. Böylece önceden sorduğunuz bir kısım sorularla kendinize farz olmayan şeylerin farz kılınmasına, haram kılınmayan şeylerin haram kılınmasına vasıta olmazsınız."

Bu hususta Ebû Sa'lebe el-Huşeni diyor ki: "Şüphesiz ki Allah, bir kısım hükümleri farz kılmıştır. Siz onları zayi etmeyin. Bir kısım şeyleri yasaklamıştır, onları işlemeyin. Hudutlar koymuştur, onları aşmayın. Allah bazı şeyleri de bilerek bahse konu etmemiştir, siz bu hususları deşelemeyin.

Ubeyd b. Umeyr de demiştir ki: "Allah bazı şeyleri helal, bazı şeyleri de haram kılmıştır. Helal kıldığı şeyleri helal görün, haram kıldığı şeylerden de kaçının. Allah, bazı şeyleri de serbest bırakmıştır. Onları ne helal, ne de haram kılmıştır. İşte bu, Allah'ın size karşı olan bir affıdır." Ubeyd bu sözlerden sonra "Ey iman edenler, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın." âyetini okumuştur.

101 ﴿