EN'AM SÛRESİEn'am sûresi yüz altmış beş âyettir ve 20.23.91.93.114.141.151.152 ve 153. âyetleri Medinede diğerleri Mekkede nazil olmuştur. Bu sûre-i Celile de diğer Mekki surelerde olduğu gibi inanç konusunu işliyor. Göklerde ve yerde ilahlık ve kulluk meselesini ele alıyor. Bütün insanları, Allah'tan başka ilâh bulunmadığına şehadeî etmeye davet ediyor. Onlara hak olan rablarını tanıtarak ondan başkasına ibadet etmemelerini, yalnızca ona ibadet edip sadece ondan yardım dilemelerini emir ve tavsiye ediyor. Sûre-i Celile, ortada Allah'ın birliğine dair yiğınlarca delil bulunduğu halde ona şirk koşanları, çevrelerinde bulunan bu delillerle yüz yüze getirerek başlıyor. İnsanları, hem bütün varlıklar âlemini kaplayan hem de kendi varlıklarını kuşatan delillerle karşı karşıya getiriyor. Ve Allah'ın varlık ve birliğini müessir bir şekilde ifade eden şu âyetlerle gerçekleri dile getiriyor: "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Öyle iken kafirler hâlâ rablerine başkalarını eşit sayıyorlar." "Sizi çamurdan yaratan sonra size bir ecel tardir eden O'dur. Tayin edilen bir ecel de onun katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz." "Göklerde ve yerde Allah sadece O'dur. O sizin gizlinizi ve açığınızı da ve ne kazandığınızı da bilir." Bu âyetlerle başlayan sûre-i celilede devamla, her şey Allah’ın varlık ve birliğini ikrar ettiği halde bu delillerle doğru yolu bulamayan kafirlerin bu inkâr ve inatlarını neden sürdürdüklerine ve sonlarının nasıl olduğunu temasla buyuruluyorki: "Böyle iken onlara rablerinin âyetlerinden bir âyet gelince hemen ondan yüz çevirirler." "Hak kendilerine gelince hemen onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberi yakında kendilerine gelecektir." "Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı helak ettik ve kendilerinden sonra başka bir nesil var ettik." Göklerde ve yerde bulunan her şeyin sahibinin, bütün rmıhlukatı rızıklandıranın fakat kendisinin böyle bir şeye ihtiyacı olmayanın, fayda ve zarar verme kudretine sahib olanın ve kullan üzerinde kahredici bir gücü bulunanın da yine Allah olduğu gerçeği de şöyle beyan ediliyor: "De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" de ki: "Allah’ındır." o, merhamet etmeyi üzerine almıştır. Muhakkak ki o sizi, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Hüsrana düşenler, inanmayanlardır." "Gece ve gündüzde barınan her şey ona aittir. O, her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir." "Ey Rasûlüm, de ki: "Gökleri ve yeri yaratan, rızıklandıran fakat rızka ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineyim? Ve de ki: "Şüphesiz ben, müslümanlarm ilki olmakla emrolundum." Asla ortak koşanlardan olmam." "O, kulları üstünde kahredici güce sahiptir. Ve o, hüküm ve hikmet sahibidir. Her şeyden haberdardır." Sûre-i celilede bundan sonra Allahü teâlâ, Resûlüllah’ın tebliğde bulunduğu insanların, kendisini yalanlamalarından dolayı duyduğu üzüntüyü gideriyor ve onu sevindiriyor. Geçmiş Peygamberleri örnek göstererek üzül memesini beyan ediyor: "Ey Rasûlüm, onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar fakat o zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar." "Senden önce de nice Peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, Peygamberlerin haberlerinden bir kısmı geldi." İlahlığın gerçeğini beyan etmek, insanlara hak olan rablarını tanıtmak ve onları, sahte ilahların kulluğundan kurtarıp sadece Allah’a kulluk ettirmek gibi dinin temel esaslarını beyan ve tebliğ eden sûre-i celile, bu kadar muhteşem deliller getirdikten sonra, akıllara en ikna edici delil ve gerçekleri beyan ettikten sonra şu âyet-i kerimelerle sona eriyor. "De ki: "Allah her şeyin rabbi iken ondan başka bir rab mı ariyayım? Herkesin kazandığı günah ancak kendi aleyhinedir. Hiçbir kimse başkasının günahını taşımaz. Sonra dönüşünüz yine rabbinizedir. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir." "Verdiği şeylerde sizi imtihan etmesi için sizleri yeryüzünün Halifeleri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün yapan O'dur. Şüphesiz ki rabbin, azabı sür'atü olandır. O, çok affeden ve çok merhamet edendir." Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle, 1Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ rablerine başkalarını denk tutuyorlar, *Bu âyet-i kerime, kafirlerin, yaratıcıları olan Allah'ın dışındaki varlıklara tapmalarını kınamakta ve bunların hallerinin şaşılacak bir hal olduğunu bildirmektedir. Yüce mevla insanların, düşünüp ibret almaları için veciz ve beliğ bir şe-kilde bu âyet-i kerime’yi göndermiştir. Evet ,bütün kainatı yokken var eden sadece O'dur. Yarattığı bu kâinattaki göklerin ve yerin içine, insanların, hayattayken ihtiyaçlarını karşılayacak nimetleri koymuş, böylece yağmurları gökten indirmiş, kulların hizmetine âmâde olan güneş ve ay gibi gezegenleri orada yörüngelerine koymuş, yerden, yarattıklarının gıdalarını bitirmiş, sularını var etmiştir. Bütün bunları yapana, herhangi bir âciz yaratık denk tutulabilir mi? Muhammed b. Kâ'b el-Kurezî demiştir ki: "Tevrâtın girişi, En'am suresinin girişi gibidir. Âyet-i kerime’de kafirlerin bir takım putları, rableri olan Allah’a denk tuttukları zikredilmektedir. Burada zikredilen kafirlerden maksat İbn-i Ebza'ya göre, ehl-i kitaptır. Katade Süddi ve İbn-i Zeyde göre ise putlara tapan müşriklerdir. Taberiye göre de âyet-i kerime, kâfirlerin tümünü ifade etmektedir. |
﴾ 1 ﴿