5Mukaddes olan "Haram aylar" çıkınca, müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayın, çember içine alın. Her gözetilecek yerden onları gözetleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekâtı verirlerse, artık yollarını sebrest bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir. Haram aylan olan, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı çıktıktan sonra, Resûlüllah ile hiç muahede yapmamış olan veya muahede yaptığı halde Resûlüllah'ın ve mü’minlerin aleyhinde bulup muahedesini bozan yahut muahede süresi tayin edilmeyen müşrikleri, haram bölgesinde de olsalar dışında da olsalar, haram aylarının içinde de olsalar dışında da olsalar, onları öldürün. Onları esir edin. Diledikleri gibi gezip dolaşmalarına engel olun. Onları esir almak veya öldürmek için her gözetlenebilecek yerden gözetleyin. Eğer onlar, Allah'a ortak koşmaktan ve Muhammed'in Pegamberliğini inkâr etmekten vaz geçip tevbe ederler, Allah'ın kendilerine farz kıldığı namazı kılıp zekâtı verirlerse onları serbest bırakın, diledikleri gibi hareket etsinler. Beytullah'a girsinler. Şüphesiz ki Allah tevbe edenleri çokça affedendir ve bol merhamet sahibidir. Görüldüğü gibi, bu izaha göre haram aylar'ından maksat, Zilkade, Zülhicce ve Muharrem aylandır. Tevbe sûresi, Zilhicce ayında inmesine rağmen, ondan önceki Zilkade ayının da sayıya katılarak haram aylan şeklinde çoğul bir ifade ile söylenmesinin sebebi, bunların birbirlerine bitişik aylar olmalarıdır. Ancak Süddi, Mücahid, Amr b. Şuayb, İbn-i Zeyd ve İbn-i İshak'a göre, bu âyette zikredilen haram aylarından maksat; meşhur olan haram aylan değil, Zilhicce'nîn yirmisi, Muharrem ayı, Safer ayı Rebiülevvel ayı ve Rebiülhahir ayının onu'dur. Toplamı dört ay'dır. Bunlar da bu sürenin ikinci ayında zikredilen dört ay'dır. Bu aylara haram aylan denilmesinin sebebi ise Allahü teâlânın, bu surenin ikinci âyetinde, bu aylarda müşriklere serbest dolaşma izni vermesi ve onların kanlarının akıtılmasını, kendilerine kötülük yapılmasını yasaklamasıdır. Bu izaha göre bu âyet-i kerime de ikinci Âyette zikredilen, dört ay geçtikten sonra müşriklerle savaşılmasını emretmektedir. Birinci görüşte olanlara göre ise Kurban bayramından itibaren elli gün'den sonra, müşriklerle savaşılması emredilmiştir. Çünkü Muharrem ayı bu günde bitmektedir. Müfessirler bu âyet-i kerime'nin mensuh olup olmadığı hususunda iki görüş zikretmişlerdir. İbn-i Zeyd'e göre bu âyet mensuh değildir. Katadeye göre bu âyet, mensuh değil aksine, Muhammed suresinin dördüncü âyeti olan şu âyetin şu bölümünü neshetmiştir. "Onları sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız serbest bırakın veya serbest bırakma karşılığında fidye alın." Dehhak ve Süddiye göre ise "Müşrikleri nerede bulursunuz öldürün" âyeti, muhammed suresinin şu dördüncü âyetiyle neshedilmiştir. "Kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Onları sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız serbest bırakın veya şerbet bırakma karşılığında fidye alın..." Taberi diyor ki: "Bu hususta doğru olan görüş şudur. "Bu âyetlerden herhangi biri diğerini neshetmiş değildir. Zira bunlardan herhangi biri diğerinin hükmünü ortadan kaldıracak mahiyette değildir. Allahü teâlâ müşriklerle savaşmayı emredip daha sonra o savaşı kaldırarak onlardan fidye alınmasını emretmemiştir. diğer yandan, fidye alınacak kâfirlerden fidyeyi kaldırıp öldürülmelerini emretmemiştir. Bu da göstermektedir ki, Resûlüllah'ın, kâfirlerle yapmış olduğu ilk savaş olan Bedir savaşından bu yana, mü’minlerin, müşrikleri buldukları yerde öldürmeleri, onları ya öldürmek veya yakalayıp fidye alarak yahut da fidyesiz olarak serbest bırakmalan hükmü geçerlidir." |
﴾ 5 ﴿