60

(Ey Rasûlüm, Mûsa ile Salih bir kulumuzun kıssasını hatırla) Hani bir zaman Mûsa, genç bir adamına: "Durmayacağım, iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim veya yıllarca yürüyeceğim" demişti.

Âyet-i kerime’de, Hazret-i Mûsa'nın genç adamından bahsedilmektedir. Hadis-i Şerifte de bu gencin, Yûşâ b. Nûn olduğu Rivâyet edilmektedir. Yine âyet-i kerime’de Hazret-i Mûsa'nın Hızır ile başlaması için iki denizin birleştiği yere kadar gitmesinin emredildiği ifade edilmektedir. Bu iki denizin birleştiği yerin de Marmara ile Karadeniz'in birleştiği İstanbul boğazı veya Akdeniz ile Atlas Okyanusu'nun birleştiği Cebel-i Târik boğazı olduğu Rivâyet edilmektedir.

Allahü teâlâ bu âyetten itibaren Hazret-i Mûsa ile Hızır aleyhisselamın birlikte yaptıkları yolculuğun kıssasını beyan etmektedir.

Übey b. Kâ'b, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın bu kıssayı şöyle anlattığını Rivâyet etmektedir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: "Mûsa Peygamber bir kere İsrailoğulları içinde hutbeye çıkmıştı. Kendisine "En çok âlim olan kimdir?" diye soruldu. "En âlim benim" diye cevap verdi. Bu husustaki ilmi "Allah daha iyi bilir" diyerek Allah'a havale etmediğinden dolayı Allahü teâlâ ona sitem etti. Allahü teâlâ: "İki denizin bitiştiği yerde kullarımdan biri var o senden daha âlimdir" diye ona vahyetti. Mûsa: "Ya rabbi ona nasıl yol bulayım?" dedi. "Ona: "Bir zenbil içinde bir balık taşı. Onu nerede kaybedersen o kulum oradadır" denildi. Mûsa (aleyhisselam) gitti. Genç arkadaşı Yûşâ b. Nûn'u da birlikte götürdü. Bir zenbil içine de bir balık koyup aldılar. İki denizin bitiştiği yerdeki kayanın yanına varınca başlarım yere koyup uyudular. Derken, tuzlanmış ölü balık zenbilden sıyrılıp kurtuldu. Ve denizin içinde kendine su borusu gibi bir boşluk bırakarak yol açtı. Deniz içinde böyle bir yol açılması Mûsa ile genç arkadaşına garip gelmişti. Uyandıktan sonra o gecenin geri kalan kısmında ve bütün gün gittiler. Sabah olunca Mûsa genç arkadaşına: "Öğlen yemeğimizi ver. Bu yolculuğumuzdan yorgunluk duymaya başladık" dedi. Halbuki Mûsa emrolunduğu o yerin ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Genç arkadaşı: "Bak hele, taşın dibinde barındığımız zaman balığın gittiğini haber vermeyi unutmuştum" dedi. Mûsa: "Zaten istediğimiz de buydu" dedi. Bunun üzerine kendi izlerini takibederek geriye döndüler. Taşın yanına varınca bir de baktılar ki orada esvabına bürünmüş bir zat duruyor. Mûsa (aleyhisselam) selam verdi. Hızır (aleyhisselam) "Hayret, burada selam ne gezer?" dedi. Mûsa (aleyhisselam) "Ben Mûsa'yım" dedi. O "Beni İsrail Mûsa simi?" diye sordu. "Evet" dedi. Mûsa (aleyhisselam) sonra yine söze başlayıp "Sana öğretilen ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?" dedi. Hızır (aleyhisselam) "Sen benimle arkadaşlığa sabredemezsin ey Mûsa. Bende, Allah'ın kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim var ki sen onu bilemezsin. Sende de Allah'ın verdiği öyle bir ilim vardır ki onu da ben bilemem" cevabını verdi. Mûsa (aleyhisselam) "Beni inşallah sabırlı bulursun. Sana hiçbir işinde de karşı gelmeyeceğim" dedi.

Gemileri olmadığı için deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Oradan bir gemi geçiyordu. Onları da alsınlar diye gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır (aleyhisselam)ı tanıdılar ve onları ücretsiz olarak gemiye bindirdiler. O sırada bir serçe geminin kenarına konup denizden bir iki yudum su aldı. Hızır (aleyhisselam) "Ya Mûsa benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilmini bu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar bile eksiltmez" dedi. Ve ondan sonra gemi tahtalarından birine el atıp söktü. Mûsa (aleyhisselam) "Adamcağızlar bizi gemilerine ücretsiz olarak almışlarken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun?" dedi. Hızır (aleyhisselam) "Sen benimle arkadaşlığa hiç sabredemezsin" demedim mi?" dedi. Mûsa (aleyhisselam) "Unuttuğum için beni muaheze edip de bana güçlük gösterme" cevabım verdi, gerçekten de Mûsa (aleyhisselam)nın bu ilk muhalefeti bir dalgınlık eseriydi... Yine gittiler. Bir de baktılar ki bir çocuk, diğer çocuklarla oynuyor. Hızır (aleyhisselam) çocuğu tuttu ve başını eliyle kopardı. Mûsa (aleyhisselam) "Kısası gerektirmediği halde günahsız birinin canına nasıl kıyarsın?" dedi. Hızır (aleyhisselam) yine "Ben sana" Benimle arkadaşlığa asla sabredemezsin" demedim mi?" cevabını verdi... Yine gittiler. Nihâyet bir köye gelidler ve köy halkından yemek istediler. Halk onları misafir etmedi. Orada, yıkılmaya yüztutmuş bir duvar buldular. Hızır (aleyhisselam) eliyle duvarı doğrulttu. Mûsa (aleyhisselam) "İsteseydin, hiç olmazsa bunun için bir ücret alabilirdin" deyince Hızır (aleyhisselam) "Bu andan itibaren artık ayrılalım" dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıssayı buraya kadar anlattıktan sonra: "Allahü teâlâ Mûsa'ya rahmet etsin. Ne olurdu sabretseydi de Hızır ile aralarında geçen maceralar Allahü teâlâ tarafından bize bildirilseydi" buyurdu Buhari, K. el-İlm, bab: 44 / Müslim, K. el- Fadail. bab: 170, Hadis No: 2380 Ahmed b. Hanbel, Müsned.C: 5, S: 18-19

60 ﴿