14

Muhakkak ki Muhammed onu (Cebrâili) bir kere daha "Sidretül Münteha") denilen yerde gördü.

Hazret-i Âişe, Abdullah b. Mes'ud, Mücahid ve Rebi' b. Enes bu âyeti, mealde zikredildiği gibi yorumlamışlar, Hazret-i Muhammed'in, Cebrâili asıl şeklinde ve Sidretül Münteha denilen yerde bir defa daha gördüğünü bildirdiğini söylemişlerdir. Bu hususta Mesruk diyor ki:

"Ben, Âişe'nin yanında bir şeye yaslanmış oturuyordum. Âişe bana (Kızımın ismini bana nisbet ederek) Ey Âişe'nin babası, kim üç şey hakkında konuşacak olursa o, Allah’a karşı büyük bir iftirada bulunmuş olur." dedi. Ben, yaslandığım yerden doğruldum ve dedim ki: "Ey mü’minlerin annesi, bana fırsat ver, acele etme. Aziz ve celil olan Allah: "Yemin olsun ki Muhammed onu apaçık gördü. Tekvir Sûresi, âyet: 23

"Muhakkak ki Muhammed onu bir kere daha Sidretül Münteha denilen yerde gördü." buyurmuyor mu? Âişe şöyle dedi: "Ben bu ümmetin, Resûlüllahtan bu âyetin manasını soran ilk kişisiyim. Resûlüllah buyurmuştu ki: "O görülen Cebrâildi. Ben Cebrâili bu iki kerenin dışında, yaratıldığı asıl şekliyle görmedim. Ben onun gökten indiğini gördüm. Öyle ki onun azametli yaratılışı gökle yer arasını doldurdu." Âişe sözlerine devamla şöyle dedi: "Sen Allah'ın: "Gözler onu görmez o ise bütün gözleri görür. O, herşeyin inceliklerini bilendir, her şeyden haberdardır. Rn'am Sûresi, âyet: 103 buyurduğunu işitmedin mi? Yine sen, Allahü teâlânın: "Allah bir insanla ancak vahiyle veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderir de izniyle, ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz o, yüceler yücesidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Şûra Sûresi, âyet: 51 buyurduğunu işitmedin mi? Yine kim, Resûlüllah'ın, Allah'ın kitabından bir şeyi gizlediğini zannedecek olursa şüphesiz ki o, Allah’a karşı büyük bir iftirada bulunmuş olur. Zira Allah: "Ey Peygamber, rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan Allah'ın peygamberliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz ki Allah, kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez Maide Sûresi, âyet: 67 buyurmuştur." Keza kim, yarın olacak bir şeyi bilip haber vereceğini zannedecek olursa o da Allah’a karşı iftirada bulunmuş olur. Zira Allahü teâlâ: "Ey Rasûlüm, de ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar, ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. Nemi Sûresi, âyet: 5 buyurmaktadır Müslim, K.el-İman, bab: 2S7, Hadis no: 177

Abdullah b. Abbas ve İkrime ise bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmişlerdir. Şüphesiz ki Muhammed, rabbini "Sidretül Münteha" denilen yerde kaîb gözüyle görmüştür. Âyet-i kerime’de geçen "Sidretül Münteha" ifadesi "Sidre" ve "Münteha" kelimelerinden meydana gelmektedir. "Sidre" bir ağaç adıdır. "Münteha" ise "Son noktada bulunan" demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) miraca çıktığında yedinci kat gökten sonra "Sidre" denilen ağacın bulunduğu bu son noktaya vannış ve orada Allah’tan emirler almıştır. Sidre ağacının bulunduğu bu yere "Son nokta" denilmesinin sebebi hakkında çeşitli görüşler zikredilmiştir.

Kâ'bül Ahbar: "Bu yere bu ismin verilmesinin sebebi, yaratıkların bilgilerinin burada sona ermesidir.. Bu noktadan sonra gayb âlemi ve ona ait bilgiler başlamaktadır." demiştir.

Abdullah b. Mes'ud ise: "Buraya son nokta denilmesinin sebebi, Resûlüllah'ın sünnetine bağlı olanların varacakları son nokta olmasıdır." demiştir.

Taberi, âyet-i kerime’nin bu noktaya "Son nokta" dediğini, bunun sebebini ise belirtmediğini bu itibarla zikredilen bu sebeplerden herhangi birisinin söz konusu olabileceği gibi hepsinin de söz konusu olabileceğini söylemiştir.

Sidre ağacının şekli hakkında çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Mâlik b. Sâ'saa, Resûlüllah’ın, miraca çıktığını anlatan hadisini rivâyet ederken bu hadisin bir bölümünde, Resûlüllah’ın, yedinci göğe çıkıp Hazret-i İbrahim ile görüştükten sonra şunları söylediğini rivâyet etmiştir.

"... Sonra önüme son noktada bulunan sidre ağacı dikildi. Onun "Nebk" isimli meyveleri "Hecer" bölgesinin testileri gibiydiler. Onun yapraklan ise filin kulakları kadardı. Cebrâil: "İşte bu, son noktada bulunan sidre ağaçdır. "Sidretül müntehadir." dedi. Onun kökünden dört nehir akmaktaydı. İki nehir içeriye doğru ikisi de dışarıya doğru akıyordu. Dedim ki: "Ey Cebrâil, bu nehirler nedir? Cebrâil: "İçeriye akan bu iki nehir, cennete ait nehirlerdir. Dışarıya akan ikisi ise Nil ile Fırat'tır. Buhari, K.Menakıbu'l Ensar, bab: 42 dedi.

Bu hadis-i şerifin başka bir Rivâyette devamı şöyledir:

Allah'ın emriyle o ağacı kaplayan şeyler kaplayınca o ağaç, yakut veya zümrüte dönüştü. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.128

14 ﴿