KIYAMET SÛRESİ

Kıyamet sûresi kırk âyettir. Mekke'de nazil olmuştur.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Kıyamet gününe yemin ederim.

Said b. Cübeyr, bu âyeti, mealde zikredildiği şekilde izah etmiştir.

Ebubekr b. Ayyaş ile bir kısım Küfe âlimleri ise bu âyeti "Hayır, kıyamet gününe yemin olsun ki." şeklinde izah etmişler ve daha önce geçmiş olan bir sözün reddedilip ve yemin edilmesi halinde bu şekilde yemin edileceğini söylemişlerdir. Bu izaha göre âyetin manası şöyledir: "Hayır, durum, müşriklerin, cenneti ve cehennemi inkâr etmeleri gibi değildir. Kıyamet gününe yemin olsun ki onlar tekrar diriltileceklerdir"

2

Kendini kınayan nefse yemin ederim ki (mutlaka diriltileceksiniz.)

Said b. Cübeyr ve Katade bu âyette de yemin bulunduğunu söylemişlerdir. Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve âyetin üslubunun buna müsait oduğunu söylemiştir. Meal de bu görüşe göre hazırlanmıştır.

Hasun-ı Basri ise bu âyette yemin bulunmadığım, âyetin manasının, "Ben, kendini kınayan nefse yemin etmem." demek olduğunu söylemiştir.

Âyette geçen ve "Kendini kınayan" diye tercüme edilen "Levvame" kelimesi çeşitli sekilerde izah edilmiştir.

Said b. Cübeyr ve İkrime'ye göre bunun manası, "Sahibini, hayır işlediğinde de şer işlediğinde de kınayan" demektir. Buna göre âyetin manası: "Kaçırdığı şeylerden dolayı pişman olan ve kendisini kınayan nefse yemin olsun ki." demektir.

Katade'ye göre ise bu kelimenin manası "Günah işleyen." demektir. Buna görede âyetin manası "Günah işleyen nefse yemin ederim ki." demektir.

Abdullah b. Abbas'a göre de: Bu kelimenin manası "Kınanmış olan" demektir. Buna göre de âyetin manası "Kınanmış olan nefse yemin ederim ki." demektir.

Taberi, bütün bu görüşlerin birbirlerine yakın görüşler olduklarını, ancak "Sahibini hayır işlediğinde de şer işlediğinde de kınayan ve kaçırdığına pişman olan" şeklinde izah etmenin âyetin zahirine daha muvafık olduğunu söylemiştir.

3

İnsanoğlu, kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi zannediyor?

İnsanoğlu, öldükten sonra çürüyüp dağılan kemiklerini, kıyamette kendisini dirilttiğimizde bir araya getiremeyeceğimizi mi zannediyor? Böyle zannetmesin. Zira biz kıyamette dirilttiğimiz insanların bütün kemiklerini bir araya getirmeye kadiriz ve bunu yapacağız.

4

Hayır, biz onun parmak uçlarını bile yeniden yaratmaya kadiriz.

Abdullah b. Abbas, İkrime, Hasan-ı Basri, Mücahid, Katade ve Dehhak bu âyeti şu şekilde izah etmişlerdir: "Hayır, durum insanoğlunun zannettiği gibi değildir. Biz onun kemiklerini bir araya getirip dirilteceğiz. Bizonun parmaklarını da birleştirerek deve ve at gibi tek tırnaklı yapmaya kadiriz. Yani biz insanın parmaklarını, dünyada iken bu hayvanlar gibi yapabilirdik. Fakat öyle yapmadık. Parmaklarım aynk ve birbirinden farklı yaptık ki onlarla her türlü işi yapabilsin. Dünyada iken insanın parmaklarını böyle yaratan Allah, öldükten sonra da onun kemiklerini bir araya getirerek tekrar diriltmeye kadirdir.

Bu âyet-i kerime’nin, mealde de işaret edildiği gibi insanoğlunun parmak izlerinin âhirette de aynen var edileceğini ifade ettiğini söylemek mümkündür.

5

Daha doğrusu insan devamlı suç işlemek ister.

Daha doğrusu insan, rabbinin, Öldükten sonra kemiklerini bir araya getirip kendisini dirilteceğini öğrenmek istemez. Fakat o, Allah’a isyana devam etmek ister. Yaptıkları günahlardan tevbe etme yerine "İlerde tevbe ederim." diyerek kendisini oyalar.

Müfessirler bu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade, Hasan-ı Basri, Süddi, İkrime ve Said b. Cübeyr, çok az bir takım farklarla bu âyeti şu şekillerde izah etmişlerdir. "İnsan günah işlemeye, burnunun doğrultusunda koşar. Yaptıklarından vazgeçmez. İlerde tevbe ederim." ümidiyle kendisini oyalar."

Dehhak ise şöyle izah etmiştir: "Daha doğrusu insan, dünya malını talep etmekte devamlı ileri gitmek ister. Ölümü hiç hatırlamaz."

Ali b. Ebi Talha'nın, Abdullah b. Abbas'tan naklettiğine ve İbn-i Zeyd'e göre ise âyetin manası şöyledir: "Daha doğrusu kâfir insan, önünde bulunan kıyamet gününü ve hesaba çekilmeyi yalanlamak ister."

Bazı âlimler de bu âyeti "Daha doğrusu insan, kıyametten önce gelecek olan hakkı inkâr etmek ister." şeklinde izah etmişlerdir.

6

"Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sorar.

Devamlı olarak isyana doğru koşan insan, ilerde tevbe edeceğini hesaba katarak "Kıyamet ne zaman kopacaktır?" diye sorar.

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) diyor ki: "Kim, kıyametin ne zaman kopacağını soracak olursa bu sureyi okusun."

7

Gözlerin kamaştığı.

8

Ayın tutulduğu.

9

Güneşin ve ayın bir araya getirildiği zaman.

10

İşte o gün insan, "Kaçacak yer neresi?" der.

Âyette geçen "Gözlerin kamaştığı" ifadesi, "Gözlerin dehşetten belerdiği ve ölüm anında açık kaldığı zaman." şeklinde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Mücahid, bu halin, kişinin ölümü halinde gerçekleşeceğini söylemişlerdir.

Âyette geçen "Ayın tutulduğu zaman" ifadesinden maksat, ayın ışığının kaybolmasidır. "Güneş ve ayın bir araya getirildiği zaman" ifadesinden maksat, Mücahid'e göre bunların kıyamet gününde dürülmeleridir. İbn-i Zeyd'e göre ise ikisinin birleştirilerek yeryüzüne atılmalarıdır.

Ata b. Yesar diyor ki: "Bunlar, kıyamet gününde birleştirilerek denize atılacaklar ve deniz, Allah'ın büyük bir ateşi haline gelecektir.

Taberi bu ifadeden maksadın, güneşle ayın, ışıklarını kaybetmede eşit olacaklarını beyan etmek olduğunu söylemiştir.

11

Hayır, hayır, sığınacak yer yoktur.

Hayır, hayır, orada kaçana fayda sağlayacak bir kaçış söz konusu değildir. Orada, kendisine sığınılacak herhangi bir kule, dağ ve müstahkem mevki gibi bir yer de yoktur.

Âyette geçen ve "Sığınacak yer" diye tercüme edilen "Vezer" kelimesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir:

Abdullah b. Abbas, bu kelimenin manasının "Kule" ve sığınak" olduğunu söylemiştir.

Mutarrif ve Hasan-ı Basri de bu kelimenin "Dağ" manasına geldiğini söylemişler Mücahid, "Sığınak ve dağ" Katade "Dağ", "Sığınacak yer, kurtarıcı mekan" manasına geldiğini, Said b. Cübeyr ve Katade "Dağ ve kule" manasına geldiğini İbn-i Zeyd ise "İçinde kaybolunacak her yer" manasına geldiğini söylemişlerdir.

Görüldüğü gibi, görüşler birbirlerine yakındır. Bu itibarla "Sığınılacak yer" şeklinde izah etmek isabetlidir.

12

O gün herkesin varıp duracağı yer ancak rabbinin huzurudur.

Katade, bu âyeti, mealde zikredildiği şekilde izah etmiş, İbn-i Zeyd ise bu âyeti "O gün yerleştirme işi rabbine aittir. O, cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme yerleştirecektir." şeklinde izah etmiştir.

13

O gün insana, yaptığı ve yapmadığı herşey haber verilir.

Güneş ve ayın birleştirilip dürüldükleri o gün insana, yaptığı veya yapmayıp ertelediği şeyler bildirilecektir.

Âyette zikredilen ve "Yaptığı ve yapmadığı" diye tercüme edilen "Bima Kaddeme Ve Ahhare" ifadesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'ud'a göre bu ifadeden maksat, şudur: İnsanoğluna, dünyada iken yaptığı hayır ve şer amelleri bildirileceği gibi, ölümünden sonra işlenmesine sebep olduğu hayır ve şer ameller de kendisine bildirilecektir.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadeden maksat, "Kıyamet gününde insana, hem yaptğı günahlar ve hem de erteleyip yapmadığı vazifeler haber verilecektir." demektir.

Mücahid'e göre ise bu ifadeden maksat, kıyamet gününde, insana, en önce yaptığı ameli de en son yaptığı ameli de" haber verilecektir." demektir.

Katade'ye göre bu ifadeden maksat, "Kıyamet gününde insana, yaptığı itaatler ve yapmadığı dini vecibeler haber verilecektir." demektir.

İbn-i Zeyd'e göre ise âyetin inanası "Kıyamet gününde insana, hem yaptığı hayır ve şer amelleri haber verilecek hem de yapmadığı vazifeleri haber verilecektir." şeklindedir.

Taberi, doğru olan görüşün, kıyamet gününde insana, hayatmdayken yaptığı hayır ve serlerin haber verileceği ve ölümünden sonra da işlenmesine vesile olduğu halde, bunlardan işlenen veya işlenmeyen hayır ve serlerden sorulacağı görüşüdür. Zira âyetin umum ifadesi bunu bu şekilde izah etmeyi gerektirmektedir.

14

Bak. Âyet 15.

15

Daha doğrusu insan, özürlerini ortaya koysa bile, kendi yaptığına şahittir.

Âyet-i kerime’de geçen "İnsan, kendi yaptığına şahittir." ifadesi Abdullah b. Abbas tarafından, "Doğrusu insan, ne yaptığını bilmektedir ve yaptıklarına bizzat kendisi şahittir." şeklinde izah edilmiştir.

Ali b. Ebû Talha'nın, Abdullah b. Abbas'tan naklettiği diğer bir görüşe göre ise bu ifadenin izahı şöyledir: Daha doğrusu insanın aleyhine bizzat kendisi şahitlik edecektir. Yani, insanın, kulak, göz, el-ayak gibi organları onun ne yaptığına dair, aleyhinde şahitlik edeceklerdir.

Katade bu âyeti izah ederken şöyle diyor: Bakarsın ki insan, diğer insanların kusurlarını ve günahlarını görür fakat kendi günahlarından gafildir.

İbn-i Zeyd, bu âyeti "Daha doğrusu insan, bizzat kendi aleyhine kendisi şahittir." şeklinde izah ettikten sonra âyeti okumuştur: "O gün insana "Kitabım oku. Bu gün hesap gönne bakımından sen kendine yetersin." denilir." Nisa Sûresi, 4/14

Âyet-i kerime’de "İnsan özürlerini ortaya koysa da" ifadesi zikredilmektedir. Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Mücahid, İkrime ve İbn-i Zeyd bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: Daha doğrusu insan, işlediği günahlara karşı bir kısım özürler ileri sürerek haksız yere kendisini savunmaya kalkışsa da o, bizzat kendi aleyhine şahitlik yapacaktır." Abdullah b. Abbas bu âyeti bu şekilde izah ettikten sonra şu âyetleri okumuştur: "O gün zalimlere, mazeretleri hiçbir fayda sağlamayacaktır." Mü’min Sûresi, 40/52 "...Bu kâfirler (âhirette gerçekleri görünce) boyun eğip "Biz hiçbir günah işlemedik" derler.." Nahl Sûresi, 16/28 (Allah’a ortak koşanlar) "Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz ona ortak koşanlardan değildik." demekten başka çareleri kalmaz." En'am Sûresi, 6/23

Zürare b. Evfa, Abdullah b. Abbas'ın, bu Âyet-i kerime’yi şu şekilde izah ettiğini söylemiştir: "Daha doğrusu, insanın aleyhine, bizzat kendi nefsinde şahit vardır. Bu insan kendisini günahsız göstermeye çalışsa bile."

Süddi ise bu âyeti şöyle izah etmiştir: Daha doğrusu insan, kendi yaptıklarına şahittir velev ki yaptıklarının önüne perde çekse, üzerine kapılar kilitlese de..." Hasan-ı Basri diyor ki: "Özürler beyan etse de kabul edilmeyecektir."

16

Ey Rasûlüm, (Cebrâil sana Kur’an’ı okurken) Onu acele almak için Cebrâille beraber dilini oynatma.

Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Şa'bî, İbn-i Zeyd ve Dehhak'a göre, Allahü teâlânın Resûlüllah’a, Cebrâil Kur’an’ı kendisine okurken acele etmemesini emretmesinin sebebi şudur: Cebrâil (aleyhisselam) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)e Kur'andan bir şey getirdiğinde, Resûlüllah, Kur’an’ı çok sevdiğinden, Cebrâil ile birlikte dilini hareket ettirir, Kur’an’ı acele olarak ezberlemek isterdi. Bunun üzerine bu âyet indi ve Kur’an’ı alırken acele etmemesi, zira Kur’an’ı Allah'ın ona mutlaka ezberleteceği bildirildi.

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Resûlüllah’a vahiy geldiğinde onu ezberlemek maksadıyla dilini hareket ettirirdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ "Onu, acele alasın diye dilini Cebrâil ile birlikte hareket ettirme." âyetini indirdi. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 75, bab: 1

Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken diğer bir Rivâyette de şöyle diyor:

"Cebrâil, Resûlüllah’a vahiy indirdiğinde Resûlüllah, Cebrâil'in okumasıyla birlikte dilini ve dudaklarını hareket ettirirdi. Bu ona zor gelirdi. Öyle ki, onun bu hareketi, görenler tarafından farkedilirdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, kıyamet süresindeki: "Ey Rasûlüm, (Cebrâil sana Kur’an’ı okurken) onu acele almak için Cebrâil ile beraber dilini oynatma." "Onu (senin göğsünde) bir araya toplamak ve okutmak şüphesiz bizim işimizdir." "Biz onu okuttuğumuz zaman (indirdiğimiz zaman) sen onun okuyuşunu takibet." "Onu dinle" "Sonra onu açıklamak şüphesiz bizim işimizdir. Yani, Kur’an’ı senin dilinle açıklamak bizim işimizdir." âyetleri indi ve artık ondan sonra Cebrâil Resûlüllah’a geldiğinde başını eğer ve onu dinlerdi. Cebrâil gidince de, Allahü teâlânın, ona vaadettiği gibi vahyedileni okurdu. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 75, bab: 1 Taberi bu izah tarzını tercih etmiştir.

Mücahid ve Katade'ye göre Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre, Allahü teâlânın, Resûlüllah’a, Cebrâil Kur’an’ı okurken onu acele almak için dilini oynatmamasını emretmesinin sebebi şudur: Resûlüllah, Cebrâil kendisine Kur'an okurken onu unuturum korkusuyla Cebrâil ile birlikte dilini hareket ettirir ve Kur’an’ı acele ezberlemek isterdi. Allah’a teala, Kur’an’ı onun kalbinde yerleştireceğini ve unutturmayacağını beyan ederek Resûlüllah’ın, acele etmemesini bildirmiştir.

17

Onu bir araya toplamak ve okutmak şüphesiz bizim işimizdir.

Ey Rasûlüm, Kur’an’ı senin zihninde toplamak, onu senin kalbinde yerleştirmek ve ondan sonra onu sana okutmak bizim işimizdir.

Abdullah b. Abbas ve Dehhak bu âyeti bu şekilde izah ederlerken Katade bunu şöyle izah etmiştir: "Ey Rasûlüm, Kur’an’ı senin kalbinde toplamak ve onu sana sevdinnek bizim işimizdir."

18

Biz onu, Cebrâile okuttuğumuz zaman, sen onun okuyuşunu lakibet.

Bu âyeti kerime, farklı şekillerde izah edilmiştir. Said b. Cübeyr'in Abdullah b. Abas'tan Rivâyetine göre o, bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Biz o Kur’an’ı sana indirdiğimiz zaman sen onun okunmasını dinle."

Ali b. Ebi Talha'nın, Abdullah b. Abbas'tan naklettiğine ve Katade ile Dehhak'a göre bu âyetin manası şöyledir: "Kur'an sana okunduğunda sen ondaki hükümlere uy. Onunla amel et." Taberi bu görüşü tercih etmiştir.

19

Sonra onu açıklamak şüphesiz bizim işimizdir.

Katade bu Âyeti "Sonra Kur’an’ın, helalini, haramını, emirlerini ve yasaklanın beyan etmek bize aittir." şeklinde izah etmiş, Abdullah b. Abbas ise "Ey Rasûlüm, Kur’an’ı senin lisanınla insanlara açıklamak size aittir." şeklinde izah etmiştir.

20

Bak. Âyet 21.

21

Hayır, hayır, ey insanlar, siz, çabuk elde edilen dünya varlığını seversiniz de âhireti bırakırsınız.

Ey insanlar, durum, sizin söylediğiniz gibi değildir. Sizin, Öldükten sonra dirilmeyeceğinizi ve yaptığınız amellerin karşılığını görmeyeceğinizi söylemenizin sebebi, kolayca elde ettiğiniz geçici dünyayı ve onun lezzetlerini sevmenizdir. Sizler, gelip geçici olan dünyaya iman ediyor, ebedi olan âhireti yalanlıyorsunuz.

Katade diyor ki: "İnsanların çoğu, âcil olanı ve kolayca elde edileni seçmişlerdir. Ancak Allah'ın, merhamet edip koruduğu kimseler hariç."

22

O gün, öyle yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar.

Hasan-ı Basri, Mücahid ve İbn-i Zeyd bu âyeti, "Kıyamet gününde öyle yüzler vardır ki, onlar sevinçlerinden ve nimetlere eriştiklerinden dolayı hoşnut ve güzeldirler." şeklinde izah etmişlerdir.

Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre de âyet şöyle izah edilmiştir: "Kıyamet gününde öyle yüzler vardır ki onlar, sevinç içindedirler.

23

Rablerine bakarlar.

İkrime ve Hasan-ı Basri, bu Âyet-i kerime’yi, "Kıyamet gününde öyle yüzler vardır ki, onlar, kendilerini yaratan Allah’a bakacaklardır." şeklinde izah etmişler, Taberi ele, hadis-i şeritler zikrederek bu görüşü tercih etmiştir.

Abdullah b. Ömer, Resûlüllah’ın bu hususta şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir:

"Cennetliklerin en aşağı derecesinde olan bir insan, bahçelerine, hanımlarına, hizmetçilerine ve oturacağı koltuklara bin yıllık bir mesafeden bakacaktır. (Yani bin yılda gidilebilecek kadar bir sahaya sahib olacaktır) Cenneti iki erin, Allah katında en üstünü ise her gün sabah akşam, Allah'ın yüzüne bakacaklardır." Resûlüllah sonra: "O gün öyle yüzler vardır ki pınl pml parlarlar. Rablerine bakarlar." âyetlerini okudu. Tirmizi, K. Tefsir el-Kuran, Sûre: 75, bab: 2, Hadis no: 3330

Allahü teâlânın, kıyamet gününde görüleceği hususunda sahabiler, tabiiler ve selef-i salihîn ittifak etmişler, sadece, daha sonra izah edileceği üzere Mücahid bu âyeti başka bir şekilde izah etmiştir. Allahü teâlânın görüleceği hususunda Ebû Said el-Hudri'den, Ebû Hureyre'den, Cabir b. Abdullah'tan, Ebû Mûsa el-Eş'ari'den, Buhari ve Müslim'de, Süheyb-i Rumi'den, Cabir b. Abdullah'tan Sa-hih-i Müslim'de, Hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah'tan, Tirmizi ve Ahmed b. Hanbel'in müsnedinde hadisler Rivâyet edilmiş ve kıyamette Allahü teâlânın görüleceği, mütevatir hadislerle sabit olmuştur.

Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki:

"Bir kısım insanlar: "Ey Allah'ın Resulü, biz kıyamet gününde rabbimizi görecek miyiz?" dediler. Resûlüllah da "Siz, ayın on dördünde ve altında bulutların bulunmadığı bir anda ayın görülmesini tartışır mısınız?" buyurdu. Onlar, "Hayır, Ey Allah'ın Resulü," dediler. Resûlüllah: "Altında bulutların bulunmadığı bir anda güneşin görülmesi hususunu tartışır mısınız?" buyurdu. "Hayır" dediler. Resûlüllah: "İşte siz, rabbinizi böylece göreceksiniz." Buyurdu. Buhari, K. el-Ezan, bab: 129, K. er-Rikak, bab: 52/ Müslim, K.el-İman ,bab: 299, Hadis no: 182

Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Resululkıh sağ iken bir kısım insanlar ona: "Ey Allah'ın Resulü, biz kıyamet gününde rabbimizi görecek miyiz?" dediler. Resûlüllah: "Evet (göreceksiniz) Siz öğle vaktinde, gökte bulutların olmadığı aydınlık bir anda, güneşin görülmesinde sıkıntı çeker, birbirinizle tartışır mısınız?" buyurdu. Onlar: "Hayır." dediler. Resûlüllah: "Sizler, ayın on dördünde, gökte bulutların bulunmadığı aydınlık bir anda ayı gönnekte sıkıntı çeker, birbirinizle tartışır mısınız?" buyurdu. Onlar: "Hayır." dediler. Resûlüllah: "Sizler kıyamet günüde, Aziz ve Celil olan Allah’ı görmekte ancak bu haldeki güneş ve ayı görmekteki sıkıntı ve tartışmanız kadar bir sıkıntı çekecek ve tartışmada bulunacaksınız." buyurdu. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 4, bab: 8 / Müslim, K. el-İmam, bab: 302,1 Hadis no: 183

Cerir b. Abdullah diyor ki:

"Biz Resûlüllah'ın yanında oturuyorduk. O ayın ondördünde aya baktı ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki sizler, bu ayı gördüğünüz gibi rabbinizi göreceksiniz ve onu gönnekte, kalabalıktan dolayı sıkıntı çekmeyeceksiniz." Buhari, K. et-Tevhid, bab: 24 / Müslim, K.el-Mesacid, bab: 211, Hadis no: 633

Ebû Mûsa el-Eş'ari (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir:

"İki cennet gümüştendir. Kapları ve içlerinde bulunan herşeyleriyle. İki cennet de altındandır. Kapları ve içlerinde bulunan herşeyleriyle. İnsanların, Altın cennetlerinde rablerine bakmaları ile kendileri urasmda, sadece rablerinin yüzündeki azamet perdesi bulunacaktır." Buhari. K. et-Tevhid. bab: 24/ Müslim, K.el-İmam, bab: 296, Hadis no: 180

Süheyb-i Rumi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"Cennetlikler cennete girdikleri zaman, Allah tebareke ve teala onlara "Bir şey istiyor musunuz onu size fazladan vereyim?" der. Onlar da: "Sen bizim yüzümüzü ak etmedin mi? Bizi cennete koyup cehennem ateşinden kurtarmadın mı?" derler. Allah perdeyi kaldırır, cennetliklere, aziz ve celil olan rablerine bakmaktan daha sevimli bir şey verilmemiş olur." Müslim, K.el-İmam, bab: 297, Hadis no: 181

Cabir b. Abdullah diyor ki:

"Kıyamet gününde insanlar, putlarıyla ve tapmış oldukları şeylerle çağırılırlar. Bunlar sırayla çağırılırlar. Sonra bize rabbimiz gelir ve buyurur ki: "Kimi bekliyorsunuz?" Derler ki: "Rabbimizi bekliyoruz." Allah: "Rabbiniz benim" der. Onlarda "Seni görelim." derler. Allah onlara gülerek görünür." Müslim, K.el-iman, bab: 316, Hadis no: 191

Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i celile şu şekilde izah edilmiştir: "O gün yüzler pınl pınl parlamaktadır ve rablerinden sevap verilmesini beklemektedirler." Ebû Salih de bu âyeti bu şekilde izah etmiştir.

Taberi

birinci görüşün daha doğru olduğunu söylemiş ve sahih hadislerin buna delil olduğunu bildirmiştir.

24

Bak. Âyet 25.

25

O gün, belini kıracak azabın geleceğini bilen asık çehreler de vardır.

Kıyamet gününde renkleri değişip siyahlaşmiş asık yüzler de vardır. Onlar, bel kemiklerini kıracak olan cehennem azabının kendilerine geleceğini idrak etmiş olacaklardır.

26

Hayır, hayır, can boğaza geldiği zaman,

27

"Tedavi edecek kim var?" denildiği zaman.

Hayır durum, müşriklerin, Allah’a ortak koşmaları ve isyanlarından dolayı cezalandırılmayacaklarını sanmaları gibi değildir. Onlardan birinin canı, ölümü anında gelip boğazına dayanınca aile efradı: "Bunu iyileştirecek doktor veya büyücü kim vardır?" diye sızlanınca onlar orada neyin ne olduğunu bileceklerdir.

Âyet-i kerime’de geçen ve: "Tedavi edecek kim var?" şeklinde tercüme edilen (......) "Men Rak" ifadesi, İkrime, Ebû Kılabe, Dehhak, Katade ve İbn-i Zeyd tarafından: "Tedavi edecek hangi doktor veya büyücü var?" şeklinde izah edilmiştir.

Ebul Cevza ve Abdullah b. Abbas tarafından ise: "Ölüm gelip boğaza dayanınca melekler: "Bunun ruhunu kim alıp yukan çıkaracaktır? Rahmet melekleri mi yoksa azap melekleri mi?" diye soracaklardır." şeklinde izah etmişlerdir. Meal

birinci görüşe göre hazırlanmıştır.

28

Can veren kimse, dünyadan ayrılma olduğunu anladığı zaman.

Can veren kimse, malından, ailesinden, çocuklarından ve bütün dünyadan ayrıldığını idrak ettiği zaman, varılacak yer, Allah'ın huzurudur.

29

Bacakları birbirine dolaştığı zaman.

30

Evet, işte o gün, sevkediliş ancak rabbinin huzurunadır.

Âyette geçen, "Bacaklar birbirine dolaştığı zaman" ifadesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade, Hasan-ı Basri, Dehhak, Atiyye ve İbn-i Zeyd'e göre bu ifadeden maksat, dünyanın dehşetinin, âhiretin dehşetine karışmasıdır. Yani, can veren kişi, dünyada veda ederken bir taraftan onun sıkıntısını çeker diğer tarafta âhirete ilk adımını atarak orada olacak şeylerden dolayı büyük bir sıkıntı hisseder. Böylece dünyada olan bir ayağı ile âhirete attığı diğer ayağı birbirine dolaşmış olur.

Hasan-ı Basri ise, iki bacağın birbirine dolaşmasından maksadın, ölünün, kefenlenirken bacaklarının sarılması olduğunu söylemiştir.

Âmir eş-Şa'bî, Ebû Malik, Hasan-ı Basri ve Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre, Ölenin bacaklarının birbirine dolaşmasından maksat, kişinin, ölümü anında gücünü kaybederek bacaklarının birbirine fiilen dolaşmasıdır.

Ebû Malik ve Süddi'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadeden maksat, ölenin bacaklarının ölümü anında kuruması ve sertleşmesidir.

Ebû İsa'ya göre bu ifadeden maksat, ölen kişinin işlerinin birbirine karışmasıdır.

Mücahid'e göre bu ifadeden maksat, ölenin felaketlerinin birbirine karışmasıdır.

Taberi, ölenin, dünyadaki sıkıntıları ile âhiretteki sıkıntılarının birbirine karıştığını söyleyen görüşü tercih etmiştir. Buna delil olarak da: "Evet, işte o gün sevkediliş ancak rabbinin huzurunadır." âyetini göstermiştir.

31

İnkârcı insan ne iman etti ne de namaz kıldı.

32

Bilakis yalanladı, yüz çevirdi.

33

Sonra çalım atarak ailesine gitti.

İnkârcı insan, Allah'ın kitabına inanmadı. Bilakis o, Allah'ın kitabını yalanladı ve Allah’a itaatten yüzçevirdi. Sonra da o, böbürlenerek yürüyüp ailesine gitti.

Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd'e göre bu âyetlerde anlatılan kâfirlerden maksat, Ebû Cehil'dir. Bundan sonra gelen âyetler de onu tehdit etmektedir.

34

Gerektir sana bela gerek.

35

Yine gerektir bela sana gerek.

Katade diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Cehil'i yakaladı elinden tuttu ve ona: "Gerektir sana bela gerek. Yine gerektir sana bela gerek." buyurdu. Ebû Cehil: "Ey Muhammed, ne sen ne de rabbin bana bir şey yapabilirsiniz. Zira ben Mekke'nin iki dağı arasında en güçlü kimseyim." dedi. Bedir savaşı başladığında yine müslümanlara üstten baktı ve "Artık bu günden sora Allah’a kulluk edilmeyecektir." dedi. Allah da onun boynunu vurdurdu. Ve onu en kötü bir şekilde öldürttü.

Mûsa b. Ebi Âişe diyor ki: "Ben, Said b. Cübeyr'e dedim ki: "Resûlüllah bunları Ebû Cehil'e kendiliğinden mi söyledi yoksa Allahü teâlâ ona emretti de onun için mi söyledi?" Said dedi ki: "O kendiliğinden söyledi. Daha sonra Allahü teâlâ bu âyetleri indirerek şöyle buyurdu: "Gerektir sana bela gerek. Sonra yine gerektir sana bela gerek."

36

İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?

Bu kâfir insan, kendisine herhangi bir emir ve yasak konmayacağını ve herhangi bir ibadeti yapmakla yükümlü kılınmayacağım ve başıboş salıverileceğini mi sanıyor?

37

O, rahme dökülen meniden bir damlacık su değil miydi?

38

Sonra o damla bir kan pıhtısı olmuş, derken Allah onu yaratıp güzel bir şekîe koymuş,

39

Ondan erkek ve dişi iki cins yaratmıştır.

40

Bütün bunları yapan Allah, ölüleri tekrar diriltmeye kadir değil midir?

Allah'ın, kendisini öldürdükten sonra tekrar diriltileceğim inkâr eden kâfir, ilk yaratılışını bir hatırlasın. O, başlangıçta ana rahmine dökülen bir damla meni değil miydi? Daha sonra Allah onu, azaları düzgün bir beşer haline ge-tirmedi mi? Allah ona eş vermedi mi? Erkek ve kız çocuklar bahşetmedi mi? Bütün bunları yaratan Allah, hiç yoktan var ettiği insanı, öldürdükten sonra tekrar diriltmeye kadir değil midir?

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyet-i kerime’yi okuyunca: "Seni tesbih ederiz. Evet, kadirsin." dedi. Bkz. Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 150, Hadis no: 884

Ebû Hureyre (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor.

"Sizden kim, "Vettîni Vezzeytuni" suresini okurda, "Allah, hükmedenlerin en güzel hüküm vereni değil midir?" şeklindeki son âyetine erişecek olursa, "Evet öyledir. Ben ele buna dair şahitlerdenim." desin. Kim de "La Uksimu Biyevmil Kıyame" suresini okur da, "Bütün bunları yapan Allah, ölüleri tekrar diriltmeye kadir değil midir?" âyetine gelince "Evet öyledir." desin. Kim de Mürselat suresini okur da, "Onlar Kur'andan başka hangi söze iman edecekler?" âyetine erişecek olursa, "Allah’a iman ettik." desin. Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 151, Hadis no: 887

0 ﴿