5

İçi, yakıtı bol olan ateşlerle dolu o hendekleri kazanlara lanet olsun.

Müfessirler bu âyet-i kerimelerde kıssaları zikredilen insanların kimler oldukları hususunda çeşitli izahlarda bulumulardır.

İbn-i Ebza'nın Hazret-i Ali'den Rivâyet ettiğine göre bu âyetlerde, mü’minlere işkence ettikleri zikredilen insanlar, aslında ehl-i kitap olup daha sonra mecusileşen Farslardır. Hazret-i Ali'nin şöyle buyurduğu Rivâyet edilmektedir. "Bunlar ehl-i kitaptı. İçki bunlara helal kılınmıştı. Bunların krallarından biri iyice sarhoş oluncaya kadar içki içti. Kızkardeşine sataşıp onunla cinsi münasebette bulundu. Sarhoşluğu gidince kızkardeşine: "Vay haline, içine düştüğün bu felaketten kurtuluş yolu nedir?" dedi. Kızkardeşi ona dedi ki: İnsanlara konuş ve onlara, "Ey insanlar, Allah kızkardeşlerle evlenmeyi helal kıldı." de. Bunun üzerine Kral insanlarla konuştu ve: "Ey insanlar, şüphesiz ki Allah kızkardeşle evlenmeyi helal kıldı." dedi. İnsanlar da: " Biz bu sözlerinden Allah’a sığınırız. Bunu bize ne bir peygamber getirdi ne de onu bir kitapta bulduk." dediler Kral kızkardeşine pişman olarak döndü ve ona: "Vay haline, insanlar bunu kabul etmediler, direndiler." dedi. Kızkardeşi "Sen onları kamçılat.." dedi. Kral onları kamçılattı. Yine insanlar kabul etmediler, direttiler. Kral tekrar pişman vaziyette kızkardeşine döndü ve ona "İnsanlar kabul etmediler, direttiler" dedi. Kızkardeşi ona dedi ki: "Onlara tekrar konuş kabul etmezlerse kılıca başvur." Kral bunu da yaptı. İnsanlar yine kabul etmediler. O tekrar kızkardeşine: "İnsanlar kabul etmediler, direttiler." dedi. Kızkardeşi: "Sen hendekler kazdır. Sonra ülkenin halkını oraya getir ve onlara göster. Kim kabul ederse serbest bırak kim de kabul etmezse onu, hendeklerde yanan ateşin içine at." dedi. Kral bunları yaptı. Memleketin halkını toplayıp hendekleri gösterdi. Kabul etmeyenleri oraya atıp yaktı." İşte Allahü teâlâ bunlar hakkında "İçi yanan ateşlerle dolu o hendekleri kazanlara lanet olsun." âyetlerini ve bundan sonra gelen âyetleri indirdi."

Katade'nin Hazret-i Alî'den naklettiği başka bir görüşe göre âyette kıssaları zikredilen bu Ashabul Uhdud, Yemen'de yaşayan insanlardır. Bunlardan bir kısmı mü’min diğerleri ise kâfirdi. Bunlar birbirleriyle savaştılar. Mü’minler kâfirlere galip geldiler. Tekrar savaştılar. Yine mü’minler kâfirlere galip geldiler. Sonra bunlar, birbirlerine ihanet etmeyeceklerine dair söz verip ahitleştiler. Fakat kâfirler mü’minlere ihanet ettiler ve mü’minleri yakaladılar. Sonra mü’minlerden biri onlara: "Sizin için uygun olan bir teklifte bulunayım mı? Siz bir ateş yakın, bizi ona götürün. Bizden kim size uyarsa -ki sizde bunu istiyorsunuz- onu bırakın. Kim de tabi olmazsa ateşe atılmayı kabul etmiş olur. Siz de ondan kurtulmuş olursunuz." dedi. Bunun üzerine ateş yaktılar. İnsanlan ona götürüp gösterdiler Mü’minlerin ileri gelenleri ateşe atılmaya razı oldular. Mü’minlerden yaşlıca bir kadın kendisini ateşe atmaktan çekinir gibi oldu. Kucağındaki çocuğu: "Anneciğim devam et münafık olma" dedi. İşte Allahü teâlâ bizlere bunları anlatmakta ve olaylarını nakletmektedir.

Abdullah b. Abbas ve Dehhak ise âyette kıssaları geçen Ashabul Uh-dud'un İsrailoğullarından bir kısım kimseler olduklarını söylemişlerdir. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bunlar, İsrailoğullarından bir kısım insanlardır. Hendekler kazıp onların içinde ateşler yaktılar. Sonra kadın erkek hendeklerin başında toplanıp insanları oraya atacaklarını söylediler."

Abdurrahman b. Ebi Leyla, Süheyb-i Rumi'nin, Resûlüllah’ın, Ashabul Uhdud hakkında şunları buyurduğunu Rivâyet ettiğini söylemiştir:

Resûlüllah buyuruyor ki: "Sizden önce geçen kavimlerden birinin bir kralı vardı. O kralın bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala: "Ben yaşlandım bana bir genç ver de ona sihir öğreteyim." dedi. Kral, sihiri öğretmesi için ona bir genç gönderdi. Genç, sihirbaza gidip gelirken yolunun üzerinde bir rahip bulunuyordu. Onun yanında oturuyor, konuştuklarını dinliyor ve onu beğeniyordu. Sihirbazın yanına her gittiğinde rahibe uğruyor ve onun yanında oturuyordu. Sihirbazın yanına varınca da (geç kaldığı için) sihirbaz onu dövüyordu. Genç, durumu rahibe bildirdi. Rahip ona: "Sen sihirbazdan korktuğun zaman, "Beni ailem geç bıraktı," de. Ailenden korkunca da "Beni sihirbaz geç bıraktı." de diye tenbih etti. Genç bu şekilde devam ederken bir gün büyük bir hayvanın, insanların önünü kestiğini ve onları korkudan evlerine hapsettiğini gördü. Genç, "Bugün sihirbazın mı yoksa rahibin mi daha üstün olduğunu bilmiş olacağım." dedi ve eline bir taş aldı ve "Ey Allah’ım, eğer sana rahibin hali sihirbazın halinden daha sevimli ise sen bu hayvanı öldür ki insanlar geçip gidebilsinler." dedi.

Hayvana taşı attı ve onu öldürdü. İnsanlar serbestçe geçip gidebildiler. Genç gelip durumu rahibe bildirdi. Rahip ona: Evladım bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun, gördüğüm bu seviyeye erişti. Sen mutlaka imtihan olacaksın. İmtihan edildiğinde beni kimseye söyleme." dedi. Çocuk anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananlan ve insanların yakalanacağı diğer hastalıkları iyileştiriyordu. Çocuğun bu durumunu, kralın sonradan kör olan yakın adamlarından biri duydu. Ona büyük hediyelerle gitti ve ona: "Eğer sen beni iyileştirecek olursan bu hediyelerin hepsi senin olsun."" dedi. Genç ona: "Ben kimseyi iyileştirmiyorum. İyileştiren ancak Allah’tır. Eğer sen Allah’a iman eder ve ona yalvanrsan o sana şifa verir." dedi. Bunun üzerine o kişi Allah’a iman etti Allah da ona şifa verdi. Adam, kralın yanına vardı. Daha önce oturduğu yere oturdu. Kral ona: "Gözünü kim açtı?" diye sordu. Adam: "Rabbim açtı." dedi. Kral: "Senin benden başka rabbin var mı?" dedi. Adam: "Benim de senin de rabbin Allah’tır." dedi. Bunun üzerine kral onu hapsedip durmadan işkence etti. Adam nihÂyet çocuğu ele verdi. Çocuk getirildi. Kral ona: "Evladım senin sihirin o dereceye ulaşmış ki anadan doğma körleri, alaca hastalığına yakalanmış olanları iyileştiriyor ve şöyle şöyle yapıyorsun." dedi. Genç: "Ben kimseyi iyileştirmiyorum. İyileştiren ancak Allah’tır." dedi. Bunun üzerine kral genci tutuklattı. Ona durmadan işkence etti. Nihâyet o da rahibi ele verdi. Rahip getirildi ve ona: "Dininden dön" denildi. Rahip bunu kabul etmedi. Kral bir testere istedi onu rahibin başının üzerine koydu ve onu biçip iki parçaya ayırdı. Öyle ki her bir parçası bir yana düştü. Sonra kralın adamı getirildi, ona da "Dininden dön" denildi. O da kabul etmedi. Bunun üzerine kral onun da başının ortasına testereyi koydu ve ortadan ikiye ayırdı. Öyle ki her bir parçası bir yana düştü. Sonra çocuk getirildi. Ona da "Dininden dön" denildi. O da kabul etmedi. Kral onu adamlarına teslim etti ve onlara: "Bunu alıp şu dağın başına götürün. Tam tepesine ulaşınca bakın eğer dininden döndü ise bırakın. Yoksa oradan aşağı atın." dedi. Kralın adamları çocuğu alıp götürdüler. Onu dağın başına çıkardılar. Çocuk: "Ey Allah’ım sen dilediğin bir şey ile bunların şerrini benden uzaklaşır." dedi. Dağ sallandı. Adamlar aşağı düştüler. Çocuk yürüyüp tekrar krala geldi. Kral ona: "Arkadaşların ne yaptılar?" dedi. Genç: "Allah beni onların şerrinden kurtardı." dedi. Bunun üzerine kral, o genci, adamlarından başka bir gruba teslim etti ve onlara: "Bunu alın, küçük bir gemiye bindirin. Tam denizin ortasına vardığınızda, eğer dininden dönerse bırakın yoksa onu denize atın." dedi. Adamlar genci alıp götürdüler. Genç orada da: "Ey Allah’ım, sen dilediğin bir şeyle bunların şerrini benden uzaklaştır." dedi. Gemi alabora oldu. Adamlar boğuldular. Genç, kurtulup tekrar krala geldi. Kral ona: "Arkadaşların ne yaptılar?" dedi. Genç: "Allah beni onların şerrinden kurtardı." dedi. Genç, krala: "Benim sana emrettiklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin." dedi. Kral: "Nedir o?" diye sordu. Genç dedi ki: "İnsanları bir alanda topla.. Beni bir ağacın dalından as. Sonra av yeleğimden bir ok al. Onu yaya tak. Sonra: "Gencin rabbi olan Allah'ın ismiyle." de ve oku bana at. İşte bunu yapacak olursan beni öldürebilirsin." Kral, insanları bir alanda topladı. Genci bir ağacın dalından astı. Onun av yeleğinden bir ok alarak yaya yerleştirdi. Sonra: "Gencin rabbi olan Allah'ın ismiyle." dedi ve oku gence attı. Ok gencin şakağına saplandı. Genç, elini okun saplandığı yere koyarak öldü. Bunun üzerine bütün insanlar: "Biz, gencin rabbine iman ettik. Biz, gencin rabbine iman ettik. Biz, gencin rabbine iman ettik." dediler. Kralın yanına gidildi ve ona: "Gördün mü vallahi senin korktuğun başına geldi, insanlar iman ettiler." denildi. Bunun üzerine kral, yol kavşaklarına çukurlar kazılmasını emretti. Çukurlar kazıldı. Kral onların içine ateş yaktırdı. Dininden dönmeyenleri oraya atıp yakın." dedi. Yahut da onlara: "Haydi kendini hendeğe at." denildi. Onlar da bunu yaptılar. Nihâyet bir kadın geldi. Kucağında çocuğu vardı. Kendisini ateşe atmaktan çekindi. Çocuk ona: "Anneciğim sabret çünkü sen, hak üzeresin." dedi. Müslim, K.ez-Zühd, bab: 73,Hadis no: 3005/ Tirmizi, K Tefsir el-Kur’an, Sûre: 85, bab: 2, Hadis no: 3340

Rebi' b. Enes, bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Ashabul Uhdud, mü’min olan bir kavimdi. Bunlar, peygamberlerin arasının uzadığı bir fetret döneminde insanlardan ayrı bir yerde yaşadılar. Putperestlerden bir zorba bunlara adamlar göndererek kendi dinine girmelerini teklif etti. Onlar bunu kabul etmediler. Bunun üzerine o zorba, hendekler kazdırıp içlerinde ateşler yaktırdı. Ve mü’minleri, dinini kabul etmeye ve ateşe atılmalarından birini seçmeye zorladı. Mü’minler, dinlerinden dönmektense ateşe atılmayı tercih ettiler. Onlar ateşe atıldılar. Fakat Allah, onları daha ateşe düşmeden canlarını alarak yanmaktan kurtardı. Ateş, çukurların dışına taşarak kâfirleri yaktı. Nitekim âyet-i kerime’de: "Onlar için can yakıcı bir azap vardır." Büruc Sûresi, 85/10 buyurulmuştur. Bu onların, dünyada yandıklarım beyan etmektedir.

5 ﴿