60Ve bir vakit Mûsa, kavmi için su dilemişti, biz de asan ile taşa vur demiştik, onun üzerine ondan on iki pınar fışkırdı, her kısım insanlar kendi su alacağı menbaı bildi, Allah’ın rızkından yeyin, için de müfsitlik ederek yer yüzünü fesada vermeyin (........) ve hani Mûsa kavmi için istiska etmişti, ISTISKA, sakiy talep etmek, sakiyde suvarmaktır. Yani Mûsa susuz veya kuraklıkta kalan kavminin suvarılması için bir su veya yağmur istemiş, su taharrisine veya yağmur duasına çıkmış idi de (........) biz de taşa asan ile vur demiştik (........) binaenaleyh taştan on iki pınar fışkırdı (........) her kısım halk içecekleri pınarı tanıdı. Haydi (........) Allah’ın rızkından yeyin, için (........) ve Yer yüzünde fesat çıkararak şuna buna saldırmayın- dedik. Cümhuri müfessirîn bu ıstıskanın da menn-ü selva ile beraber olduğunu beyan etmişler, ancak Ebû Müslimi İsfehanî bu kelâmın istiklâlini nazarı dikkate alarak bunun ayrıca bir mucize olduğuna kail olmuştur. Âyet bunlardan birini tayin etmiyor. Hazret-i Mûsanın asası ne idi ve ne kadardı? Sonra bu taş, muayyen ve malûm bir taş mı idi?. Yoksa her hangi bir taş mı idi?. İmamı Razî, tefsirinde der ki, asanın her hangi bir ağaçtan veya Cennetin mersin ağacından olduğu ve boyu on zira ve başı iki çatallı bulunduğu, kezalik taşın Turdan getirilmiş veya asa ile beraber Hazret-i Şuaybden alınmış, şöyle, böyle ma'hud veya mukaddes bir taş olduğu hakkında muhtelif rivayetler var ise de bu bapta mütevatir bir nassı kat'î olmadığından tafsılâtından sükût etmek ve ilmini Allahü teâlâya tafvız eylemek ıktıza eder. Çünkü amelî bir hükmü tazammun eden mesailde ahbarı âhat ve zanniyat ile amel vacip olursa da amalî olmıyan ve sırf ilmî ve i'tikadî bir haysiyeti haiz bulunan hususatta nassı kat'î lâzımdır. Halbuki asa ve hacerin tafsılâtını bilmek te bizim için bir vazife ameliye olmadığı gibi nassı kat'î de yoktur. Binaenaleyh tafsılinden sükût etmek her halde muhtardır. ilah... Asanın ve taşın hakikatlerini tayin ile meşgul olmaksızın âyetten şunu anlarız ki, Cenab-ı Hak burada mayei hayat olan büyük bir nimeti Dünyeviye ile sermayei hidayet olan büyük bir mucizei rahmaniyeyi ıhtar-ü tezkir buyurmuştur, Hazret-i Mûsa kuraklıktan, susuzluktan yanıp kavrulan kavmi için Cenâb-ı Allahdan su diliyor. Yağmur duasına çıkıyor, Cenâb-ı Allah da bu duayı kabul ve istenilenden daha büyük harikulâde bir nimet ihsan eyliyor. Gelip geçici bir yağmur yerine, Beni İsrailin on iki Sıptından her birine mahsus ayrı ayrı on iki pınar fışkırtıyor ve bununla vücudi bâriye ve inayeti ilâhiyesine bariz bir beyyine bahş ediyor ve o suretle bahş ediyor ki, duanın akıbında bir de fi'lî bir teşebbüs lüzumunu emreyliyor. «Asan ile taşa vur» diyor. Demek ki, o sırada Hazret-i Mûsa bilfarz bu emri ilâhîye derhal imtisal etmeyip de asayı taşa vurmanın suya ne münasebeti var gibi indî ve aklî bir kıyas ve muhakemeye kalkışsa idi bu nimet tecelli etmiyecek, dualar, taharriler belki boşa çıkacak idi. O halde harikanın en büyük sirri bu sebebin ilhamında ve bu büyük nimetin o sebebe rapt edilmiş olmasındadır kuru taşları yarıp pınarlar fışkırtmaya kadir olan Allahü teâlâ o suları doğrudan doğruya ihsan edivermiyor da bir sebebi manevî ile bir sebebi maddîye teşebbüs üzerine ihsan ediyor. Sebebi manevî olan dua sebebi maddînin ilhamına vesile oluyor. Bunun üzerine sebebi maddî olan darbı asaye teşebbüs ile de taştan sular fışkırıyor, bürhanı hüda tamamile tecelli eyliyor. Bunu da yeyin için fesat çıkarmayın irşadı takip ediyor. Filhakika Allah bir şey murat edince esbabını tehyic eder ve esbab o kadar muhtelif ve namütenahidir ki, aklı beşer ne kadar yükselse bunları tafsılâtile ihata edemez. Bunun için faide beyan asa ile taşın hususiyetini izahta değil, cereyanı vakıayı idraktedir. Hazret-i Mûsa gibi bir Resuli zişanın asasında sebebi infilâk olacak her türlü mihanikî kuvvetleri tasavvur mümkindir ve Hak teâlânın tecelliyatı nimeti her zaman böyle esbabı maddiye ve maneviyenin sivri içtimaındadır. Ne fıkdanı esbab karşısında me'yus olmalı, ne de esbabı ihmal etmemelidir. Allahü teâlâya hulûsı kalb ile duayı hiç bir zaman elden bırakmamalı ve ayni zamanda duanın en büyük semeresi inkişafatı ruhiye olduğunu bilmeli ve ilhamatı sübhaniyeden müstefit olarak en umulmaz esbabı dahi tatbik eylemelidir. Düşünülürse tarikı fende bile en büyük keşifler, kalbi insaniye şimşek gibi çarpan bir telkini hakkın eseridir. Bunu hayirde kullanan hayra, şerde kullanan şerre vasıl olur. Tasian: (........) |
﴾ 60 ﴿