152

o halde anın beni, anayım sizi ve şükredin de bana nankörlük etmeyin

(........) beni zikrediniz, lâyıkıyle anınız ki, (........) ben de sizi bana lâyık bir anışla anayım, imdad ve inayetimi idame edeyim.

İkincisi (........) bana şükrediniz, ni'metlerime karşı, kalben veya lisanen veya bedenen veya hepsiyle birden bana ta'zım ve benim emirlerime itaat ve ni'metlerimi yerine sarf ile intifa eyleyiniz. İnkâr ve ısyan ile bana küfür ve küfranı ni'met etmeyiniz, hasılı unutkan ve nankör olmayınız.»

ZİKİR dahi şükür gibi ya lisanî veya kalbî veya bedenî olur. Zikri lisanî Allahü teâlâyı esmaı hüsnasiyle yad etmek, hamdetmek, tesbih ve temcid eylemek, kitabını okumak, dua etmektir. Zikri kalbî gönülden anmaktır ki, başlıca üç nevidir:

Birincisi, vücuhı ilâhîye delâlet eden delilleri düşünmek ve şüpheleri defederek sıfat ve esmaı ilâhiyeyi tefekkür etmek, ikincisi, ahkâmı rububiyeti ve vezaifi ubudiyeti, ya'ni Allah’ın tekâlifini, ahkâmını, evamir-ü nevahisini, va'd-ü vaidini ve bunların delâilini tefekkür etmek.

Üçüncüsü, enfüsî, afakî mahlûkatı ve bunlardaki esrarı hilkati temaşa ve tefekkür ile her zerrenin âlemi kudse bir ayine olduğunu görmekdir ki, bu âyineye gereği gibi bakanların gözüne o âlemi celâl-ü cemalın envari in'ikâs eder ve bundan bir âni şuur içinde alınacak olan zevki şuhudun bir lemhası bile cihanlar değer ve bu makamı zikrin hiç nihayeti yoktur. Bu noktada insan kendinden ve âlemden geçer. Bütün şuuru hakka müstağrak olur. Hattâ zikir ve zakirden nam-ü nişan kalmaz da, meş'ur yalnız mezkûrdan ibaret kalır. Gerçi bu makamın lâfını edenler çoktur, Fakat buna erenlerin lâf ile alâkası yoktur. aleyhissalâtü ves-selâm efendimiz (........) = Benim Allah ile bir vaktim vardır ki, onda bana ne bir meleki mukarreb, ne de bir nebiyi mürsel, hiç bir yanaşamaz» buyurmuştur.

Zikri bedenî: bedenin cevarih-ü âzasından her biri me'mur bulundukları vezaif ile meşgûl ve müstağrak olmak ve neh'yolundukları şeylerden hâli bulunmaktır. Şükûr de bu meratibden her biriyle icra edilir. Ancak bunların şükr olması için şakirin kendisine vasıl olmuş olan nimeti hissetmesi ve bunları o nimete mukabil bir vazifei tazim olarak yapması şarttır. Zikir ise nimetin böyle bir kaydi vüsulü olmaksızın alel'ıtlak bir mahabbetin, bir aşki kemalin eseridir. Şu halde şükrün zikre atfı esasen atfülhas alel'âm demektir. Lâkin her ikisi kaydi nimetten sonra zikredilmiş bulunduğundan burada atfı tefsirî kabilinden olur. Böyle olmamak için şükrün şükri urfî mânâsına hamli daha muvafıktır. O da vasıl olan nimetlerin hepsini mahulika lehine sarf eylemektir. Binaenaleyh her hatvei terakkide zikir bidayet, şükür bir nihayettir. Seyri namütenahide bunlar mütevaliyen birbirinde tedahül ederek giderler. Allahü teâlâ bu envaı zikirden hangisiyle zikrolunursa o da ona lâyık bir veçhile zakirini zikir ve yad edecektir. Bu noktayi ifham için bu âyet muhtelif tabirat ile izah edilmiştir. Ezcümle:

1- Beni taatım ile zikrediniz, ben de rahmetim ile zikredeyim.

2- Beni dua ile zikrediniz, ben de icabet-ü ihsan ile zikredeyim. Yâni (........)

3- Beni senâ ve itaat ile zikrediniz, ben de sizi senâ ve nimet ile zikredeyim.

4- Beni Dünyada zikrediniz, ben de sizi Ahırette zikredeyim.

5- Beni halvetlerde zikrediniz, ben de sizi sahralarda zikredeyim.

6- Beni refahınız zamanında zikrediniz, ben de sizi belâ ve musıbetiniz zamanında zikredeyim.

7- Beni taatle zikrediniz, ben de sizi meunetle zikredeyim.

8- Beni benim yolumda mücahede ile zikrediniz, ben de sizi hidayetimle zikredeyim.

9- Beni sıdk-ü ıhlâs ile zikrediniz, ben de sizi halâs ve meziydi ıhtisas ile zikredeyim.

10- Beni bidayeten rububiyet ile zikrediniz, ben de sizi nihayette rahmet-ü ubudiyet ile zikredeyim. Hasılı bidayeti ubudiyet zikr, nihayeti ubudiyet şükürdür.

(........) İşte Cenab-ı Hak bütün kullarını hulâsa olarak bidayet ve nihayeti cami bu iki vazife ile tavzıf buyurmuştur. Bu vazifeler hüsni ifa edildikce o nimet de baliğen mabelâğ itımam edilecektir. Fakat zikir marifet ile şükûr de nimet ile mütenasib olacaktır. Halbuki hakikati ilâhiyeyi bihakkin marifet onu kendisi gibi bilmek demek olacağından, bu mütenahi âlemde kullar için gayri mümkindir. (........) kezalik nıami ilâhiye namütenahidir. Meselâ bir nefeste içli dışlı iki nimet mevcuttur. Demek ki, sadece her nefeste iki şükûr vacibdir, bu halde bihakkin edai şükür de gayri mümkindir (........) Demek ki, bu hıtabı ilâhî karşısında ilk hissedilen şey aciz ve kudreti halikâ arzı teslimiyettir. Filvaki mebdei iman-ü islâm bu idraktır ve efdalî zikir (........) dır. Bu tevhidin ve bu teslimiyetin muktezası da bu acz içinde kendini evamiri ilâhiyenin yegâne vasıtai icraiyesi bilerek teveccüh eden vazifeyi en güzel bir surette ve azamî bir derecede ifa için yalnız Allahdan istiane ederek hüsni surette sarf etmektir. Ve bu sarf aynı şükürdür. Yani teklif imkân-ü istitaat ile meşruttur. Fakat o istitaat Allah’ın bir meuneti olduğu için onun da nefselemirde hadd-ü payanı yoktur. Binaenaleyh kul Allah’ını zikir ile ondan istiane eder ve kendine verilen istıtaatı sarf eyler, o istıtaat ona fi'lile beraber Allah’ın murad ettiği kadar gelir, İşte islâm o acizden bu bîpayan kudret-ü istıtaata intikaldir. Şu halde her mü'min (........) emri karşısında aczini hissederek evvelâ (........) misakını yad edecek ve buna şükr etmek için Allahdan istiane eyleyecektir. Bunun için bütün ehli imana hitaben buyuruluyor ki, (........)

152 ﴿