141ve Allah iman edenleri seçib kâfirleri mahvedeceği için (........) bir de Allah iman edenleri tasfiye ve zünubdan tathir etsin ve o kâfirleri tenkıs edib körletsin. Demek olur ki, beynennas müdavelei eyyam iman ile küfür beyninde bir ıstıfa' ile akıbetül'emir mü'minleri i'lâ hikmetine mübtenidir. Her hangi bir zamanda kâfirlerin bir zafer günü görmüş olmaları bile bir nevi iman ile alâkadardır. Meselâ kâfirlerin batıla imanlarının kuvveti mü'minlerin hakka imanlarının kuvveti ile mukayese edildiği zaman kâfirin batıla olan imanında daha ziyade bir şiddet ve kuvvet varsa o kâfirler o mü'minlere galebe edebilirler ki, bu galebe batılın hakka galebesi değil mü'menün bihten kat'ı nazarla bir imanın diğer imana galebesi demektir. Çünkü müteallekatından kat'ı nazarla alel'ıtlak iman, alel'ıtlak küfre behemehal galibdir. Binaenaleyh mü'minlerin Allah’a öyle kavi bir imanları bulunması lâzım gelir ki, kâfirlerin haddi zatında bir küfür ve şirk olan Dünyevî imanları onunla ölçüldüğü zaman ahiret karşısında dünya, halik karşısında mahlûk kadar zayıf ve hükümsüz kalsın, bu noktada (........) mazmununun da bir tecellisi vardır. Ve her halde binnetice şurası kât'iyyen sabittir ki, hılkat mutlak bir istıfaya müteveccihdir. (........) bunun için kâfirlerin mazharı nusrat olması da netice itibariyle kendi aleyhlerinedir. Mes'ele -işbu (........) ve yukarıda surei Bakarede geçen (........) âyetlerindeki ilmi ilâhînin ma'nası şayanı dikkat görülmüştür. Hatta Mu'tezileden Hişam İbn-i Hakem bu âyetlerin zahiriyle istidlâl ederek «Allahü teâlâ hâdisatın hudusunu ancak vukuu anında bilir, zira bu ayetler Allahü teâlânın bu şeyleri ancak hudusu sırasında bildiğini ifade ediyor» demiştir, Halbuki ilmi İlâhînin ezeliyyeti aklî ve naklî edillei katıa ile sabit ve ilmi İlâhîde tegayyür muhal olduğu için müfessirîn bu âyetlerdeki ilme bir kaç vechile me'nâ vermişlerdir. 1- Temsile mahmûldur ki, iman üzere sabit olan muhlısları görüb bilmek isteyen bir muhibbi şefık muamelesi yapmak demektir. 2- Burada ilim, sebebiyyet ve müsebbebiyyet alâkasile temyizden mecazdır ki, imanlarında kavi ve sabit olanları diğerlerinden ayırd etmek demek olur. Netekim (........) buyurulmuştur. 3- İlim, kendi ma'nâyi hakikîsiyledir. Fakat ma'lûme tealluku haysiyyetlerini tefrik etmek lâzım gelir. Bir şey'e vücudundan evvel ilmin tealluku haysiyyetiyle bil'fiil vücudundan sonra tealluku haysiyyeti arasında fark vardı. Bunun için Mütekellimîn demişlerdir ki, ilmi İlahî, kadim olduğu halde tealluku hâdis olabilir ve ilmi İlahînin hâdisata iki tealluku hâdis olabilir ve ilmi İlahînin hâdisata iki tealluku vardır, biri kablel'vücud teallukdur ki, ezelîdir. Allahü teâlâ ezelde (........) dir. İkincisi, ba'delvücud lâyezâlde teallukudur ki, Allahü teâlâ lâyezâlde her şey'i ba'dehvücud mevcud veya fani olarak da kemâhüve bilir. Ve bu fark, ilmi İlahîde bir tagayyür değil, malûmun halinde bir tagayyür ifade eder. Ve bununla ilmi İlahînin tehakkuk ve sebatı tebeyyün eyler. Binaenaleyh bu ma'nâca ilim, tenakkuk ve icad manâsiyle mütelâzimdir. 4- İlim, lâzımından mecazdır ki, mücazat veya mükâfat ma'nâsınadır. Netekim lisanımızda «iyiliği et denize at, balık bilmezse Hâlık bilir» darbı meselinde Hâlık bilir demek o takdir eder mükâfatını verir demektir ki, onun mükâfatı rıdvanı ekberidir. Bir hayli âyetlerde ilmin bu ma'nâya geldiği de vaki'dir. Netekim (........) bu kabildendir. Üçüncü ma'nâ pek dakîk ve pek felsefî olduğu için ikinci ve dördüncü ma'nâlardan birisi umumî noktai nazarla daha vazıhtır. (........) den buraya kadar olan âyetlerin hulâsai meali şu oluyor ki, «Allahü teâlâ bu dine nusrat va'detmiştir. Eğer siz hakikaten mü'minler cümlesinden iseniz biliniz ki, «Uhud» vak'ası bu hal üzere kalmıyacaktır. Devlet, müslimanların olacak ve onları akıbet düşmanları istilâ edeceklerdir. Zaten Dünyanın âlâm-ü lezaizi gayri baki ve ahvali gayri müstemirdir. Saadeti bakiye Ahırettedir. Tefsiri Ebû Hayyanda nakleder ki, hafızın birisi (........) âyetini okurken halisullisan Arablardan birisi dinlemiş, o her halde (........) olacak demiş, kendisine hayır (........) dır, denilince (........) yani inna lillâh ve inna ileyhi racıun rabbı Ka'beye kasem olsun ki, Arabın devleti elden gitti» demiş ve bu âyetten devleti islâmın Araba münhasır olmadığını ve bütün akvam beyninde bir tedavüle namzed bulunduğunu kuvveti lisan ile anlamıştır. Bu mevıza ve tebşir-ü tesliyeden sonra «Uhud» vak'asında hataları intikad ve kusur edenleri tevbıh ve terbiye sadedinde buyuruluyor ki, (........) (........) (........) |
﴾ 141 ﴿