3

eğer yetimlerin haklarını gözetemiyeceğinizden korkarsanız size halâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâh edin ve eğer bu surette adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane veya milkiniz cariye alın, ağmamanız için bu daha muvafıktır

(........) ve eğer yetîmler hakkında ıksat yapamayacağınızdan, ya'ni gerek canları gerek ırzları ve gerek malları i'tibariyle ezher cihet adl-ü hakka riayet edemiyeceğinizden korkarsanız ki, böyle büyük günâhtan elbette korkarsınız ve korkmanız lâzım gelir. O halde (........) alinize göre kadınlardan ikişer, üçer, dörder size halâl ve hoş olanları nikâh ediniz. Hem onları zarar ve tehküleden sıyanete, hem de kendinizi zulm-ü tecavüzden vikayeye vesile olur. Umumiyyetle kadınlar kimsesizlikten ve mehzuliyyetten kurtulur. Siz de zina ve saire gibi günâhlara, cevrlere düşmezsiniz, ancak bunda da müteaddid kadınlar beyninde adaleti muhafaza etmek, birine diğerinden ziyade muamele etmemek lâzımdır. Bunun için (........) ve eğer müteaddid kadınlar beyninde de adalet yapamayacağınızdan korkarsınız. -Ki, bundan da korkmalısınız- O halde (........) ancak bir kadın nikâh ediniz.» -Ca'fer kıraetinde ref'ile okunduğuna göre- bir kadın kâfi. (........) yahud milki yemininiz olan cariye alırsınız.

(........) o, ya'ni bir kadın nikâhı (........) ağmâmınıza, cevretmemenize daha elverişlidir. Yalnız bir kadının hakkını gözetmek elbette daha kolaydır. Bunda cevre düşmemenize, yani ıktisadınıza daha elverişlidir» ma'nası da anlaşılmıştır ki, bunda (........) gibi mülâhaza edilmiş veya bu ma'nâ bir ma'nâi lâzımî olmak üzere gösterilmiştir.

Evvelâ, görülüyor ki, burada (........) diye bir şart vardır (........) hıtabiyle nikâh emri buna terettüb etmiştir. Binaenaleyh bu şartın ma'nâsını ve bu emrin keyfiyyeti terettübünü iyi mülâhaza etmek için bu babda rivayeten varid olan vücuhi tefsiri bilmek lâzım gelir. Söyle ki,

1- Buharî ve Müslimde dahi rivayet olunduğu üzere Urvetibnizzübeyir radıyallahü anhüma demiştir ki, ben, Hazret-i Aişe radıyallahü anha dan (........) kavli İlâhîsini sual ettim. Müşarün'ileyha dedi ki, «Hemşire zadem, bu o yetimedir ki, velîsinin tahti hıcrinde bulunur ve mal hususunda şerik de bulunurlar, malı ve cemali velîsinin hoşuna gider, Mehrinde adalet yapmıyarak onu tezevvüc etmek ister, başkalarının vereceği mehir kadar mehir vermez. İşte bu âyette o gibi velîlerin hakk-u adle riayet ve mehirlerini alel'husus en yüksek mıkdarına iblâğ etmedikce tahti hıcirlerinde bulunan yetîmeleri kendilerine nikâh etmeleri nehiy ve hoşlarına giden diğer kadınları nikâh etmelir nehiy ve hoşlarına giden diğer kadınları nikâh etmeleri emredildi, müşarünileyha dedi ki, «bu âyetten sonra nâs bunlar hakkında Resulullaha istifta ettiler, Allahü teâlâ azze ve cell de (........) âyetini inzâl buyurdu. Bu (........) evvelki (........) âyetidir. (........) de her hangi birinizin tahti hıcrinde bulunan yetimeye mal ve cemal az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Binaenaleyh bunlara rağbet edilmediğinden dolâyı mal ve cemaline rağbet ettikleri yetîmeleri kısta riayeet etmedikçe nikâh etmekten nehyolundular» ilh. Yine sahihi Müslimde Hazret-i Aişeden Urve, Urveden oğlu Hişam tarikiyle merviydir. Hazret-i Aişe demiştir ki, (........) şunun hakkında nâzil oldu ki, bir erkeğin yanında bir yetîme olur ve bu erkek onun velîsi ve varisi bulunur, yetimenin malı var, fakat o erkekten başka onu müdafaa ve nikâhına delâlet edecek bir velîsi de yoktur. İşte yegâne velîsi olan bu erkek onu malına tama'an, malına iştirâk etmek için kimseye nikâh etmez, men'eder ızrar eyler ve hüsni muaşerette bulunmaz. Binaenaleyh Allahü teâlâ (........) buyurdu ki, «size neler halâl kıldım bak ve ızrar edeceğin şu yetimeyi bırak» diyor ilh. Yetimlerin mallarını veriniz ve malları dolayısiyle nefsilerini ızrar da etmeyiniz ma'nâsiyle bu tefsirin mâkablindeki âyete irtibatı da pek sarihtir. Zührî ve Rebi'de bu sureti tefsire kail olmuşlardır. Ebubekri Razî de ahkamül'kur'anda bunu tercih etmiş ve bunun İbn-i Abbastan dahi merviy olduğunu zikreylemiştir. Böyle tezevvüc etmesi melhuz olan velîler de amuca zadeler gibi nikâh düşen akriba olabilir.

2- İbn-i Abbas Hazretlerinden şu iki cümle merviydir: «Erkekler emvali eytamdan dolayı dört kadına kasredildiler. (........) Çünkü bir adam, emvali eytam ile dilediği kadar kadın tezevvüc ediyordu. Allahü teâlâ bunu nehyetti.»

Buna karip olmak üzere müfessirîni tabi'înden Hasen ibnilhasen Hazretleri dahi demiştir ki, Velîler tahti velâyetlerinde bulunan yetîmelerden nikâhı halâl olanları tezevvüc ederlerdi, Fakat kendilerine rağbetlerinden değil, mallarına rağbeten tezevvüc ederlerdi ve binaenaleyh hüsni muaşerette bulunamazlar, miraslarını yemek için ölümlerini gözlerlerdi, bundan nehyolundular». (........)

3- Bundan evvelki (........) âyeti nâzil olunca velîler yetîmlerin hukukunda adalet yapamayıb vebale gireceklerinden korkarak onlara vesayetten çekinmeğe başlamışlar ve halbuki o zaman tahti nikâhlarında on veya daha ziyade veya daha az kadın bulunabiliyor ve bunların hukukuna riayet edemiyorlar, adalet yapamıyorlardı. Binaenaleyh bu âyetle onlara şöyle denilmiş oluyor: «Eğer hukukı eytamda adalet yapamamaktan korkuyor ve bundan dolayı onlara velâyetten çekiniyorsanız alel'umum kadınlar hakkında da adaletsizlikten korkunuz da haklarını eda edebileceğiniz mıkdarda kadınlar alınız ki, bu da nihayet dört olabilir.» İbn-i Abbastan Katade ve Süddî buna kail olmuşlardır. Fakat bu rivayet şöyle takyid ediliyor: Buna nazaran evvelki âyet bundan evvel nâzil ve şayi' olmak lâzım geliyor. Halbuki onun hükmünün zuhuru bundan sonraki (........) ilâ (........) âyetlerine mütevakkıf bulunuyor. Bu ise nüzulde mukareneti ıktıza eder. Onun için bu ma'nâ noktai nazarından sebeb, âyeti mezkûre değil, cahiliyyede bile Arabların eytam işlerini günahsınıb da kadın işini günah sınmaları olduğu zikrolunuyor ki, İbn-i ceriri Taberî de Süddîden ve Katadeden bu suretle rivayet eylemiştir. Saîd İbn-i cübeyr Hazretleri de demiştir ki, «Nas o zaman bir emir veya nehiy varid olmadıkça cahiliyye adetleri üzere bulunuyorlardı. Resulullaha yetîmlerden sual ettiler, Allahü teâlâ da bunu inzal buyurdu (........) ki, yetîmler hakkında adaletsizlikten korktuğunuz gibi kadınlar hakkında da korkunuz da adalet yapabilecek kadar nikâh ediniz» demektir.

4- İkrimeden de şöyle merviydir. Kureyşten bir adamın muteaddid kadınları bulunur, Nezdinde eytam da bulunur, derken kendi malı tükenir, yetîmlerin malına meylederdi, binaenaleyh bu âyet nâzil oldu (........) Bir adam dört, beş, altı, on kadın tezevvüc ederdi, diğer biri de «ben de filân gibi neye tezevvüç etmiyeyim» der yetîmin malini alır, bu mal ile tezevvüc ederdi, binaenaleyh dörtten ziyade tezevvüc etmekten nehy edildi.» İlh. Fahrüddîni Razî de bu kavil akrebdir, Çok aded de kadın tezevvüc edilince o nisbette çok infak ve masrafa ihtiyac hasıl olacağından bu ihtiyacın sevkiyle yetîm velîlerinin mali yetime vukuı taaddisi ihtimaline mebni Cenâb-ı Allah teksiri nikâhtan tahvif etmiş gibidir.» Diyerek bunu tercih etmiştir. Fakat bu tercih şayânı tenkıddir. Zira sebebi nehyin mali yetime taaddi endişesine münhasır olması ve gerek nefsi eytamın ve gerek diğer cihetle adaleti nisvan mes'elesinin sebebi aslîde mülâhaza edilmemesi ve bunların nihayet bir delâlet mevkiinde tutulmaları âyetin derin ve mütenevvi olan mevkiinde tutulmalır âyetin derin ve mütenvvi olan hikmeti nüzulünün hakkını vermemektir. Sonra cariye mes'elesinde aynı mahzurun varid olmıyacağı da teslim olunamaz. Bundan başka sevkı âyetin doğrudan doğru taklili istihdaf ettiği ve evvelen ve bizzat dörtten ziyadesini nehye müteveccih bulunduğu da müsellem değildir. Gerçi bu âyet ile taaddüdi zevcatın a'zamî dört ile tahdidi emri vakı' ve binaenaleyh ziyadesinin nehyi de tenzili de muhakkak olmakla beraber nazının dörde tenzili de muhakkak olmakla beraber nazının dörde kadar müsaade ile yine bir nevi' teksir siyakında bulunduğu ve Hazret-i Aişenin dediği gibi «bakınız ben size neler halâl ettim» ma'nâsını iş'ar ettiği de zahirdir. Binaenaleyh tenzil ve ziyadeden nehiy, bil'ibare değil bil'işaredir. Balâda naklonunan İbn-i Abbas kavli de nihayet kasr-ü nehyin ancak sübutunu ifade eder.

Ba'zı müfessirîn de demişlerdir ki, Bir adam, sahibi mal ve cemal bir yetîme buldumu esirgeyib kıskanarak onu tezevvüc ediveriyordu ve bu suretle ba'zan nezdinde hukuklarına riayet edemiyeceği kadar müteaddid yetîmeler toplanırdı (........) bunlar hakkındadır ve şöyle demektir: «Ve eğer o yetîm kızları, kadınları tezevvüc ettiğiniz vakıt haklarında adâlet yapamamaktan korkarsanız, diğer kadınlardan hoşunuza gidenleri tezevvüc ediniz». İlh. Kazı Beyzavî de bunu tercih etmiştir. Fakat Ebüsuudun bihakkın tenkıd ettiği veçhile buna nazım müsaid değildir. Zira bu surette «diğer kadınları tezevvüc ediniz» diye emir ve tergıb ma'nâsız olur. (........) yerine (........) denilmesi lâzım gelirdi.

6- Mücahid demiştir ki, bunun ma'nası «yetîmler hakkında adalet yapamamaktan korkuyorsanız zinadan korkunuz da size halal-ü hoş olan kadınlardan ikişer üçer dörder alınız ki, harama düşmek tehlükesine ma'ruz olmayınız» ilh. Bu tefsir büyük bir hakıkati muhtevidir ki, hukukı eysam ve adaleti nisvan mefhumu içinde zinadan vikaye ma'nasının mühim bir esas teşkil ettiğini ve taaddüdi zevcat müsaadesinin bu hikmet ile alâkadar olduğunu ve bunda fuhş ve zina sefaletlerine karşı esasli bir cidal bulunduğunu gösterir. Bu suretle görülüyor ki, bu cidal bulunduğunu gösterir. Bu suretle görülüyor ki, bu rivayetlerin ba'zıları sebeb-i nüzulü, ba'zıları da hikmet ve fevaidi nüzulü göstermektedir. Bu cihetle her biri bir noktai nazardan ehemmiyyeti haizdir. Ve hey'eti mecmuası âyetin muhtemil veya müştemil olduğu ma'naları da irae etmektedir. Sebeb-i nüzulü en sarih olarak gösteren Hazret-i Aişe rivayetidir. Yetîmlerin velîler tarafından mal veya cemaline tamaan ahare nikâhtan men'edilib lâyık olmıyan bir mehr ile kendilerine cebren nikâh ve nefisçe ve malca ızrar edilmeleri ve bu suretle mal ve cemali az olan yetîmlere hiç rağbet edilmiyerek bütün

bütün sefalete düşürülmeleri nüzuli âyetin sebebi aslîsini teşkil etmiş ve bunun için âyet, emirden evvel nehyî tazammun eylemiş ve alel'umum adaleti nisvan gayesi de hikmeti nüzulü olmuştur. Ve işte taaddüdün tahdidi bu hikmet ve faide cümlesinden bulunduğu gibi taaddüde müsaade de nev'i nisvanın sefaletine meydan vermemek ve tezyidi hars etmek hikmet ve faidesi tazammun etmiştir. Balâda dul kadınlara dahi yetîm ıtlak edildiğini beyan etmiş idik. Sebeb-i nüzul gerek münhasıran sıgarı eytam olsun ve gerekse mutlak menkûhalarla da alâkadar bulunsun her halde âyetin alel'ıtlak adaleti nisvan hikmet ve gayesiyle alâkadar bulunduğu dahi aşikârdır. Binaenaleyh sebebin hususu, mefhum ve hükmün hususıyyetini ıktıza etmiyeceğinden (........) da yetâmâ velev delâleten olsun dul kadınlara şamil bir mefhumı âmmile mülâhaza edilirse âyetin hükmü ve hikmeti daha ziyade bir vuzuh ile mutalea olunabilecektir. Demek ki, sebeb-i nüzul noktai nazarından onlarla beraber umuma ve maslahati ammeye taallûk ediyor ve bunun için nikâh mesaili hukukı ibaddan başka bir de hakkullahı, hukukı umumiyyeyi mutazammındır. Bundan dolayıdır ki, nikâh, min vechin hak ve min vechin vazifedir. Hem muamele hem ibadettir. Allahü teâlâ rıkkat ve şefekat mevzularının en barizi olan erham ve eytama celbi nazar ettikten sonra her iki hissi rakıkın te'siri heyecanı tahtinde hissi adaleti tahrik ederek hayat ve saadeti beşeriyyenin kanunı inkişafı olan ve mesaili maliyye ile dahi alâkası bulunan emri nikâhı hem hak ve hem vazife haysiyyetlerini haiz, min vechin tevsi' ve min vechin tahdidi mutazammın ve kadınla erkek beynindeki alâkai fıtriyyenin bütün inceliklerini muhtevi bir surette tesbit etmiş ve alel'umum ricali izdivaca tergib ile himayei nisvana sevk ve cevrden haksızlıktan, ahlâksızlıktan, fuhüşten nehy-ü tenfir eylemiştir. Eytam ve nisvanın hukuku ve muhafazas vezaifi umumiyye cümlesinden bulunduğunu ve bu babda nikâhın mühim bir esas teşkil ettiğini ve ma'kul bir taaddüdi zevcat, nisvanın hukuk ve haysiyyeti nev'iyyesi muktezasini ıhlâl etmiyecek bir adl-ü kasm ile tatbık edilmesi lâzım geldiğini ve bu suretle taaddüdi zevcatı erkeklere ağır külfet ve vezaif tahmil ettiğinden dolayı hakka riayet edemeyib adaletsizlikten korkanların bire veya cariyelere kanaat eylemesi lâzım geleceğini anlatmış «ve siz Allah’ın ittika emirlerine karşı hukukı eytam ve nisvana riayetsizlikten korkan insanlarsanız halinize göre bu tafsılât dairesinde hareket etmeniz lâzım gelir» buyurmuştur ki, işte (........) şartının ma'nası bu oluyor. Burada evvelâ şu sual hatıra gelebilir. Bu şart bulunmazsa ne olacak? burada korkunun ma'nayı hakikîsine nazaran böyle bir sual mümkin değildir: Çünkü yetîmler hakkında adaletsizlikten korkmamak bir küfür demek olur, binaenaleyh her hangi bir mü'min için işbu (........) şartının bulunmamasını tasavvur bir tanakuz teşkil eder. Bu şart bulunmayınca cezası küfrolacağı malûmdur. Bu cihetle bu şart (........) emrini takyîd değil, bir te'yid ma'nasındadır. Lâkin korkarsanız demek (........) de olduğu gibi mecaz olarak bilirseniz, bir haksızlık olacağını zannederseniz» ma'nâsına olduğu takdirde hal böyle değildir. Bu şartın bulunmadığını farzetmek mümkindir. Bu suretle yetîmler hakkında haksızlık olmıyacağı onların ne mallarına, ne canlarına, ne ırzlarına bir tecavüz vuku bulmıyacağı bilinir, haksızlık melhuz olmazsa ne olacağını ta'yin etmek âyetin mefhumı muhalifine aid bir hukm olacağı cihetle bunu ta'yin etmek bir ictihad mes'elesi teşkil eder. Hazret-i Aişe de sebeb-i nüzule nazaran bunun bir sureti hallini göstermiştir. Mantıkan bir kazıyyei şartıyyede mukaddemin intifasından tâlinin intifası lâzım gelmiyeceği cihetle havfı mezkûr bulunmadığı takdirde de gerek bir ve gerek müteaddid nikâh yapılamıyacağı anlaşılmaz. Bunun için eimmei müçtehidîndne ve müfessirînden hiç biri bu şartın Hazret-i Aişenin beyan ettiği mehri sıgardan başka kazaen bir hükmü ifade ettiğine kail olmamıştır. Her iki ma'nâ ile havf şartı umurı kalbiyyeden olduğu için kazaen değil, ancak diyaneten bir hüküm ifade edebilir. Netekim adalet yapamıyacağını bilen bir adam birden ziyade tezevvüc ederse cevrden hazer etmediği için âsim olur. Fakat nikâh da dörtten ziyade almış gibi batıl ve fasid olmaz, nefaka, neseb ve saire gibi ahkâmı kazaiyye cereyan eder. Ve ba'dennikâh cevrden sakmabilirse yine müsâb olur. Şu halde (........) emrinin müfadı nedir? Emir, vücubda zahir olacağı için zahiriyye bu emrin vücub ifade ettiğine ve binaenaleyh vat-ü infaka kadır olan her ferd için aslı nikâhın farzı ayn olduğuna kail olmuşlardır. Cumhurı Ehl-i Sünnet de nefsin galeyanı ve zinaya düşmek korkusu halinde infaka kudreti olanlar için farzı ayn olduğunda müttefık iseler de sureti umumiyyede vücuba kail değillerdir. Hanefiyece ferdî noktai nazardan galeyan halinde vacib, itidal halinde (........) Hadîs-i şerifi mucebince sünneti müekkede, kadına cevr korkusu halinde mekruhtur. Bundan başka yine Hanefiyece de farzı kifaye olduğunu tasrih edenler de vardır ki, her ferde değil ise de ümmetin hey'eti mecmuasına nazaran farzıdır. Umumu terkederse âsim olurlar demek olur. Biz de âyetten bunu anlıyoruz. Filvaki umumun birden nikâhı terkettiği farzıyyesi karşısında hepsinin ibadet ile meşgul olduğu bile tasavvur edilse inkirazı kül muhakkaktır. Ve hiç birinin bakai islâma sui kasd ukubetinden kurtulmıyacağı zahirdir. Binaenaleyh teehhül

edenlere her vecihle muavenet etmek de bir vazifedir. Nikâh muamelâtı da tas'ib edilmeyib daima teshil olunmamalıdır. Çünkü ta'sibi nikâh, teshili zina demektir, velhasıl (.......) emri merbut olduğu kuyude nazaran bazı ahvalde vücub, bazı ahvalde nedib delâiline mukarin olduğundan en umumî müfadı nedibdir. Nikâh, nafile ibadet ile iştigal için tecerrüdden efdaldir. İmamı Şafiî Hazretleri ise ibahaya kail olmuş, ibadet için tecerredün nikâhdan efdal ve hayırlı olduğuna hükmetmiştir ki, bunların tafsili fıkha aittir. Taaddüde gelince: Bunun esas itibariyle mahza bir müsaade ve ibaha olduğunda ve havfi cevr takdirinde mekruh bulunduğunda söz yoktur. Maamafih âyet bununda bazı ahvalde nedbini ve belki vücubunu iş'ardan hali değildir ki, bunu da en ziyade gerek erkekler ve gerek kadınlar için fuhş-ü zina tehlükesinin yüz göstereceği ahvalde aramak lâzım gelir (........) mucebince bu müsaadenin a'zamîsi dört olmuştur. Zira hasbellisan «şu elmaları şu cemaate ikişer ve üçer ve dörder taksim et» denildiği zaman bir kısmına yalnız iki bir kısmına yalnız üç, bir kısmına yalnız dört isabet edeceği anlaşılır. Fakat zahiriyyeden bazısı bu adedlerin a'dadı tevzıiyye olduğunu (........) i düşünmiyerek aradaki (........) ye bakıb bundan bu adedlerin bir şahısta cem'i ıktiza edeceği vehmine düşmüş ve mecmuunu iki ve üç ve dört gibi dokuz saymıştır. Bunlar i'mali fikri kabul etmedikleri gibi icmaı da kabul etmediklerinden asrı saadetten beri gelen an'anei islâmiyye eimmei dînin ve bütün Fukuhai müçtehidînin icma'larına muhalefet etmişlerdir. Âyetin hıtabında Hazret-i Peygamber dahil olmamakla beraber buradaki dokuz tevehhümünü Peygamberin hassai mahsusasına haml etselerdi belki bir veçholurdu. Yoksa «mesna, mükerrer iki; sülâs, mükerrer üç, ruba' mükerrer dört» demek olduğundan bu hısapça dokuza değil, on sekize çıkmaları lâzım gelirdi

Diğer taraftan Rafızî şiy'adan bir kısmı bu adedlerin hiç bir tahdid ifade etmediğini ve (........) umumî üzere baki olub bu adedlerin ikişer, üçer, dörder ilâ ahırini gibi bu ta'mimi te'kid etmiş olduğunu iddiaya kadar varmışlar ve mücerred havâlarına tâbi' olmuşlardır. (........) .Sebeb-i nüzulde Hazret-i Aişe riyayetinin sıhhatini te'yid eden bir nokta da şudur;

3 ﴿