58Haberiniz olsun ki, Allah size şunları emrediyor: Emanetleri ehline veresiniz ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakıt adaletle hükmedesiniz, hakikat Allah size ne güzel va'z veriyor, şüphesiz ki, Allah semi', basır bulunuyor (........) Allah size şunları muhakkak emrediyor: (........) biri: emanetleri ehline vermeniz (........) biri de: insanlar arasında hukm-ü hükûmet ettiğiniz vakıt adaletle hukmetmeniz.»- EMANET; Esasen insanın emin ve mutemed olması yani kendine maddî veya manevî her hangi bir şeyin ıtminanı kalb ile korkusuz bir surette teslim olunabilir ve arzu edildiği zaman salimen alınabilir bir halde bulunması manâsına masdar ve hasılı masdar olduğu gibi insanın bu haysiyyeti emanetine gerek Allah ve gerek kullar tarafından her hangi bir suretle bırakılmış olan şey'e de masdar bimanâ mef'ul olarak isim olmuştur ki, burada emanet bu manâyadır. Ve bunların sahiblerine edasiyle insanlığın bir emaneti İlahiyye olan haysiyyet-ü namus emanetinin muhafazası emredilmiştir. (........) âyeti celilesi mucebince insan Allahü teâlânın emanetini hamil bir emini bir naibi olmayi deruhde eden yegâne mahlûktur ki, bu sayede mahlûkatı saire üzerinde icrai hukm-ü tasarrufa kudretyab olabilir. Bu sayededirki insanlar da yekdiğerine çok hukuk ve emanat tevdi ederler. İşte insanlar gerek Allah’a ve gerek kullara karşı bu haysiyyeti emanetlerini ne kadar hüsni muhafaza ederler ve emaneti ne derece yerli yerine koyabilirlerse o nisbette kıymet-ü salâhlarını artırmış bulunurlar ve bu suretle zılli zalili İlahîye dahil ve halk beyninde zahiren ve batınen nafiz bir hakimiyyet şerefine nail olurlar. (........) buyurulmuştur. Mahzı emanet haddi zatında hiç bir şeyle kabili telâfi değildir. Emanatın yegâne bir zamânı varsa o da hıyanet veya şüphei hıyanet ile emanet haysiyyeti âliyesinin inkisar veya sukutu ve emniyyet-ü niyabetin zamânı udvana tahavvülüdür. Bunlar için emniyyeti sui isti'mal edenler Allah’a ve kullarına karşı, gasıblar, eşkıyalar gibi nazırdan sukut ederler ve zahiren olmasa bile batmen kalblerde zamânı udvana mahkûm bulunurlar. Emanet ile hâkimiyyetin bu alâkai mühimmesine mebni bu âyette edai emanat ile hukmi adâlet müterafık olarak emredilmiş ve emri emanet emri hukme takdim olunmuştur. Binaenaleyh insanın rabbına ve kendine ve halka karşı olmak üzere üç nevi' muamelei emaneti vardır. Evvelâ rabbına karşı emanete riayeti ahkâm ve kavanîni İlâhiyyenin tatbikatına ya'ni vazife mes'elesine taallûk eder ki, bütün vezaifi a'zaya şamildir. İbn-i Mes'ud Hazretleri demiştir ki, emanet her şeyde lâzımdır: Abdestte, cenabette, salâtta, zekâtta, savmde ilh... İbn-i Ömer Hazretleri de demiştir ki, «Allah insanın uzvı tenasülünü halketti ve buyurdu ki, «bu bir emanettir, nezdinde sakladım, binaenaleyh bunu muhafaza et, ancak hakkıyle isti'mali müstesna.» İşte bütün a'zanın da böyle birer emanet olan vazifeleri vardır. Kendine karşı emaneti din-ü Dünyasında kendine en nafı' ve eslâh olanı ihtiyar ve intihab etmesi, gazab-ü şehvet veya cehalet ile sonunda muzırr olan şeylere düşmemesidir. Halka karşı emaneti hukuklarını gözetmek, alış verişte aldatmamak, ziyankâr olmamaktır ki, ümeranın raıiyyeye adaleti, ulemanın avâmmı taassubatı batıleye sevk etmeyib Dünya ve Ahıret nafı' olan a'male ve i'tikadatı sahihaya sevkı, avâmmın da onlara karşı hıyanetten ictinabı, kezalik zevcin zevceye, zevcenin zevce karşı sadakatle ırzlarını ve çocuklarının neseblerini muhafaza etmeleri ve evlâdın terbiyesine dikkatleri bu cümlede dahildir. Bu (........) gerek hukukı İlâhiyye ve gerek hukukı ibade, ta'biri aharle gerek hukukı umumiyye ve gerek hukukı hususiyyeden insanların zimmeti emanete taallûk eden fi'lî veya kavlî veya i'tikadî, maddî veya ma'nevî malî ve gayri mali hukukun kâffesine şamil olduğu gibi (........) hıtabının hükmü de bütün mükallefîne âmmdır. Hukukı hususiyyeye teallûk eden ve emniyyete tevdi' olunan vedi'a vesaire, emanattan olduğu gibi umur ve hukukı âmmeye teallûk eden cihat, menasıb, velâyet, imamet ve icrayı hükûmet, nasıyhat, ifta dahi emanattandır. Bir de (........) kelimesi sahib ve ehliyetli ma'nalarına şamil olduğu için bu emir verilmiş olan emanatın sahibine iade ve isalinden başka emanet edilecek şeylerin de ehline ve müstehikkına tevdi' ve tefvız edilmesi ma'nasınıda ifade eder. Ve bu ma'nâ hukukı âmmeden olan emanatta haizi ehemmiyyettir ve ancak o itibar ile me'murun bih ve vazife olur. Maamafih bu da hukukı İlahiyyeden olan emanatın sahibine eda ve iysali demekdir. Netekim bu âyetin evliyai umur hakkında nâzil olduğu da mervidir. Sebeb-i nüzulü hakkında meşhur olan rivayet şudur: Mekkenin fethi günü Resulullah Mekkeye dahil olduğu zaman Kâ'benin miftahdarı bulunan Osman İbn-i Talha İbn-i Abdüddar kapıyı kilidlemiş, anahtarını Resulullaha teslim etmekten imtina' edib «Resulullah olduğunu bilse idim men'etmezdim» demiş, derhal Hazret-i Ali de Osmanı tutmuş, kolunu bükmüş anahtarı alıb Kâ'benin kapısını açmış ve Resulullah girip iki rek'at namaz kılmış idi. Çıkdığı zaman amucası Hazret-i Abbas anahtarın kendine verilmesini ve eskiden uhdesinde bulunan sikayeti zemzem ile beraber zedanetin ya'ni miftahdarlığın cem'edilmesini taleb etti. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. Binaenaleyh Resulullah anahtarları Osmana redd-ü teslimini ve kendisine i'tizar eylemesini Hazret-i Aliye emretti. Hazret-i Ali de götürüb i'tizar edince Osman «ikrah ve eziyyet ettin, sonra geldin ta'mire çalışıyorsun» dedi. Hazret-i Ali de «senin hakkında Allahü teâlâ Kur’ân inzal buyurdu» deyib âyeti okudu. Bunun üzerine Osman (........) deyib müsliman oluverdi. Miftahdarlağın müebbeden Osman evlâdında kalması hakkında bir de vahıy geldi sonra Osman Mekkeden hicret edib miftahı biraderi Şeybeye verdi ki, elyem Şeybe evlâdındadır.» Şübhe yok ki, sebebin hususu hukmün umumuna mani' değildir. Bil'âkis bu sebeb (........) ın pek şümullü olduğunu gösterir. Bakınız (........) Allah size ne güzel va'z ediyor. Emaneti eda adâletle hüküm bunlar ne güzel şeylerdir. Ve sizin ne kadar menfaatinizedir. Her halde bu emirleri tutmalı, hıyanet ve zulümden ictinab etmeli. Zira (........) dır. Binaenaleyh hükümlerinizi işidir, emânat hakkında yaptıklarınızı görür.» Bu suretle ümera ve hükkâm bütün evliyayı umura umum içinde veya sureti mahsusada edai emânât ve adalet ile icrayı hükm-ü hükûmet emredildikten sonra şimdi de sâir ehli îmana da bunları yapan ülül'emre itaati ve fakat sureti mustakıllede değil Allah’a ve Peygambere itaat tahtinde itaat şu hitabı ammile emrediyor. (........) |
﴾ 58 ﴿