155

Bunun üzerine misaklarını nakzetmeleri ve Allah’ın âyâtına küfürleri ve Enbiyayı nâhak yere katilleri ve "kalblerimiz gılıflı" demeleri sebebiyle -ki, doğrusu Allah o kalblerin üzerini küfürlerile tab'etmiştir de onun için îmana gelmezler meğer ki, pek az

(........) ba'dehu misaklarını nakzetmeleri ve bervechi âtî ta'dad olunan cinayetleri irtikâb eylemeleri sebebiyle...»- Bu nazımda «bâ» nın müteallakı olan kelâm hazfedilmiştir ki,» biz de belâlarını verdik: Şu şu sebeblerden dolayı kendilerine lâ'net ve gazab ettik» demektir, Netekim Sûre-i Maide de (........) diye musarrahtır. Bu gibi hazifler sükût için de zihni sâmia mümkin olan her hatırayı ilka ederek gayet beliğ bir tehvil ifade eder.

Ya'ni misaklarını nakzetmeleri (........) Allah’ın âyetlerine, ahkâm ve evamirini gösteren delâili zâhire ve mu'cizatı bâhiresine küfretmeleri (........) ve bir takım Enbiyayı bigayri hakkın katleylemeleri (........) ve bizim kalblerimiz (........) tür demeleri sebebiyle -ki, bunda iki manâ vardır. Birisi bizim kalblerimiz ilim mahfazalarıdır. Binaenaleyh ilmimiz sayesinde biz artık Enbiyadan, filandan müstağniyiz» demek, diğeride «bizim kalblerimiz kabuklu, kaşerlidir, ne söylense müteessir olmaz. Binaenaleyh yapılan da'vet ve telkınatın hiç biri kulağımıza girmez» demektir. Burada bu söze karşı bir cümle-i muterıza halinde şöyle buyuruluyor: (........) Hayır bunların kalbleri ilim mahfazası ve fıtraten kabuklu olduğundan değil, belki (........) Allah o kalblerin üzerine küfürlerini tabetmiş, küfrü ısrar ve i'tiyadları hasebiyle artık onlara tabiat yapmış da (........) ondan dolayı îman etmezler ancak pek azı müstesna. Yoksa ne ilim insanı dinden, iymandan, Allahdan, Peygamberden müstağni kılar, ne de asli fıtratte kalbi beşer bu kadar katı ve bu kadar zalim olur. Bir bu sebeblerle

155 ﴿