164Hem gerek sana evvelce naklettiğimiz Resulleri, ve gerek nakletmediğimiz Resulleri gönderdiğimiz gibi, hem de Allah’ın Musâya kelâm söylemesi gibi (........) sana bundan evvel haber verdiğimiz bir takım Resuller (........) ve sana haber vermediğimiz daha nice Resuller de gönderdik»- Binaenaleyh Allah’ın vahy ettiği enbiya', gönderdiği Resuller gerek burada ve gerek bundan evvel isimleri, kıssaları bildirilmiş olan ma'lûm ve meşhur zevata munhasır zannedilmemelidir. İnsanlara daha bir çok Peygamberler gönderilmiştir ki, bunların adedlerini, isimlerini, mahallerini, kavmlerini, kıssalarını ancak Allah bilir. Cenâb-ı Allah bu izah ile de kâfirlerin ta'kıb ettikleri ba'zı teşkikâtı kat'etmiştir. Zamanımızda ba'zı kimselere tesadüf olunuyor ki, bunlar gûya Enbiya hakkında bir şek uyandırmak için mütemadiyen şu suali dermiyan ediyorlar: «Allah Rabbül'âlemîn değil mi? Acaba Peygamberlerini niçin mahdud yerlerden ve mahdud akvamdan intihab etmiş? Neden hep Peygamberler Arzı mukaddesten ve civarından zuhur eylemiş? Arzın diğer kıta'atındaki insanlar Allah’ın mahlûkları değilmidirler? Çinden, Japondan, Avrupadan, Amerikandan Peygamber niçin gönderilmemiş?» diyorlar ve bununla felsefe namına edyana bir i'tiraz ettikleri fikrinde bulunuyorlar. Halbuki böyle bir sual esas i'tibarile hılkatte ıstıfayı mahsûsı bilmemekten neş'et eden ve hiç bir kıymeti fikriyye ve ilmiyyesi olmıyan vâhi bir sözden ibarettir. Böyle olduğunu göstermek için buna mukabil şunları sormak kâfidir: «bütün Dünyadaki insanlar Allah’ın mahlûkları değil midir? Niçin hepsini alesseviyye yaratmamış, ya niçin akl-ü dehada, kudret-ü kiyasette müsavi kılmamış, niçin tarihte mazbut olan büyük hukema bir kaç kavme mahsus eşhası kalile olmuştur? Niçin her kavmde eazım mahdud-u ma'dud kimselerden ibaret bulunuyor? Niçin her kıt'ada, her memlekette, her kavmde kâşifler, fatihler mebzul olmıyor? Niçin her zamanda Dünyanın zimamı siyasetini bir kıt'a, bir millet tutuyor? Niçin meselâ bu günkü Avrupa her yerden ziyade ulûm-ü fünunun, medeniyyet ve siyaset avamilinin merkezi oluyor? Niçin ve niçin... İlh». Şu halde emsilesi pek çok olan bu gibi hususiyetler diğerleri hakkında garib görülmiyor da en büyük bir ıhtısası İlâhî olan nübüvvet-ü risalet hakkında niçin istiğrab ediliyor? Kur’ân daha evvel bu gibi hatıraları (........) âyetinde iradei ilâhiyyeyi ve ıstıfa' kanununu göstererek hal ve def' eylemiş idi. Bundan başka burada (........) fıkrasile Peygamberlerin ma'lûm olan zevata munhasır olmadığını anlatarak Enbiyanın Arzı mukaddes ve civarına mahsus zevatı kalileden ibaret olması hakkındaki faraziyyenin de kizbi mahz olduğunu anlatmış ve bununla mes'eleyi kökünden kal' etmiştir. Cemi Enbiyanın adedi yüz yirmi dört bin veya bir milyon dört yüz yirmi dört bin olduğu hakkında bazı rivayetler varsa da doğrusu Enbiya ve rüsülün adedi gayri ma'lûmdur. Zira (........) buyurulmuştur. Şüphe yok ki, dini islâmda cemi'i Enbiyaya îman erkânı iymandan bulunduğu cihetle bütün Enbiya bildirilmiş olsa idi müslimanlar bunlara her tefsıl îman ile mükellef olmak lâzım gelecek, bu da dinde bir harci azîm olacaktı. Binaenaleyh ıstıfayi ilâhînin en yüksek meratibinde bulunan eazımı Enbiyanın beyaniyle iktifa edilmesinde îman icmalînin kifayeti gibi büyük bir lûtfi mahsus vardır. Hasılı isimleri, kıssaları bildirilen veya bildirilmeyen daha bir çok Peygamberler gönderildi (........) bütün bunlar arasında (........) Allahü teâlâ Mûsaya -verai hicabdan, ya'ni (........) müeddası üzere kendini göstermeden- hakıkaten kelâm ile söyledir» -ki, böyle bilâ vasıta tekellümi İlâhî meratibi vahyin müntehasıdır. Musâya verilen kitabda da bundan daha yüksek bir sureti vahy olmamışdır. İşte ya Muhammed! Nuhtan sana gelinceye kadar gönderilen Peygamberlerin hepsine biz böyle meratibi muhtelifede vahy ettik, sana da onların mecmuuna yapdığımız gibi envai vahyin hepsile vahyettik. İmdi diğer Enbiya miyanında Musânın müntehayi meratibi vahy olan teklîmi İlâhîye ihtisası obirlerinin sıhhati nübüvvetlerinde ne bir şübheyi istilzam etmiş, ne de iymanda ve mahiyyeti nübüvvette tefrıklerini ıktıza eylemiştir. Binaenaleyh Tevratın ona bir def'ada nâzil olması, her Peygamber için de böyle olmasını neden icab etsin? Ve ona öyle oldu diye ehli kitab her Peygamberden o suretle nâzil olmuş bir kitab taleb etmek hakkını nereden almış? Sana böyle enva'ı vahy ile nübüvvet ve risalet verilmiş iken hıkem-ü mesaliha göre peyderpey Kur’ân inzâl olunub dururken bu kitabı İlâhîyi tanımayıb Semadan kitab isteyenler ve seni diğer Peygamberlerden ayırmağa kalkışanlar artık küfür-ü dalâtetten başka bir şey yapmış olmazlar. Ve bu babda şayanı kabul hiç bir ma'zeret de serd edemezler. Çünkü |
﴾ 164 ﴿