73Elbette küfretti şunlar: "Allah üçün üçüncüsü" diyenler, halbuki bir tek ilâhdan başka ilâh yok, eğer bu dediklerinden vaz geçmezlerse elbette işlerinden kâfir kalanlarına şübhesiz ki, bir elîm azab dokunacaktır, (.........) vahid, ya'ni vahdaniyyetle mevsuf ve kabuli şirketten münezzeh bir ilâhdan başa hakikatte ıbadete müstahık olabilecek hiç bir ilâh, hiç bir ma'bud mevcud olmadığı halde üç ilâh farz edib de «Allah üçün üçüncüsüdür.» diyenler kasem olsun ki, muhakkak küfrettiler.» -Bir hayli müfessirîn «salisü selâse: ehadü selâseti alihe» ya'ni üç ilahın biri demek olduğunu söylemişler ve ba'zıları bilhassa üçüncü ma'nasına tertib maksud olmadığını da tasrih etmişlerdir. Zira lisanı Arabda sani, salis, rabi' ilh... diye ismi fail vezninde olan ismi adedler, bir ismi aded, bir de şibih fiil olan ismi fail olmak üzere isti'mal olunur. İsmi fail olunca, sanî vahid; salisü isneyn, rabiu selâse gibi bir mertebe aşağısına muzaf kılınarak onun haricindeki mertebeyi gösterir ki, tasyir ifade eder. «Biri ikileyen, ikiyi üçleyen, üçü dörtleyen» demek olur. Diğerinde ise mücerred kendi hali kasdedilir. (.........) gibi aynı adede muzaf kılınır ve «üçün biri demek olur» diye kütübi Nahıvde musarrahtır. Şu halde «Allah salisü selâsedir» diyenler «ilâh üçtür. Lâkin Allah birdir, bu üçün biridir» demiş oluyorlar. Bu takdirde ekanimi selâse namiyle eb, ruhulküdüs, ibin, yahud ba'zı kavle göre: Eb, üm, ibin diye üç ilâh ta'dad eden Nesârâ Allah dedikleri zaman bu üç beyninde hiç bir tertib i'tibar etmiyerek mübhem surette alel'ıtlak birini kasdederler demek olur. Bu ise ruhulkudüse ve ibine dahi muhtemil olmakla beraber daha ziyade ebde mütebadir zannedilir. Ve bu surette (.........) diyenler (.........) diyenlerden başka olmak lâzım gelir. Bunun içindir ki, evvelki âyet Ya'kubiyye, bu da Melkâni ve Nesturiyye fırkaları hakkında olduğunu söylemişlerdir. Filvaki' küfr olmak için (.........) demek de kâfidir. Ve Nesârâdan hikâye olmayan (.........) kavli ilâhîsi de bilhassa bu noktayı müş'irdir. Sonra Nesârânın ekanimi selâsede müsavat iddiasına da mutabıktır. Fakat biz «salisü selâse» ta'birinin «ehadü selâse» ta'birine alel'ıtlak müradif olduğunu kabul edemiyeceğiz. Salisü selâse üçün içinde üçüncü mertebede bulunan biri ma'nâsına «ehadü selâse» demektir ki, ehasstır. Bunda da her halde mertebe mu'teberdir. Şu kadar ki, bu mertebe sabit olmak şart olmayıb i'tibarî de olabilir. Evvel her hangi birinden i'tibar edilebilirse salis yine ikinciden sonra gelir salisü selâse diyen sade üçün biri dememiş üçün üçüncüsü demiştir. Gerçi bir tertibi sabit kasdedilmediğine göre bu üçüncü her birine muhtemil dahi olabilirse de üçüncü üçüncüdür. Binaenaleyh «ehadü selâse» denilmeyib de «salisü selâse» denilmesi her halde calibi dikkattir. Ve doğrusu bu kavl teslise kail olan umum Nesârâ fırkalarının akıdesidir. Burada teslisi Nesârânın bütün mahiyyeti münderiçtir: Salisü selâse. Bu bize gösteriyor ki, Nesârâ teslisi ile Allah üçtür demiyor ilâh üçtür diyor ve Allah’ı bu üçün üçüncüsü addediyor. Ya'ni üç ilâhın üçünü de saymadan «Allah» demiş olmuyor. Nazarında cevher veya tabiati ülûhiyyet birdir. Lâkin şahıs üçtür. Ekanimi selâsenin her biri bir ilâhtır. Eb ilâh, ruhulkudüs ilâh, ibin ilâhtır. Ve bu cihetle üçü müsavidir. Maamafih hiç bir tertib de yok değildir. Beyinlerinde i'tibarî olsun bir tertib vardır. Daha doğrusu eb, ibin kelimeleri haddi zatında birer mertebe iş'ar ve bir tertibi tabiîye delâhet ederler. Gerçi her hangi birinden ta'dada başlanabilir. Fakat umumiyyetle ebden başlanır. Netekim ilk İznık konsilinin akıdesinde Yesu' Mesih hakkında «babasının cevherinden ilâhı haktan bir ilahı hakk olan «İbn-i vahid» denilmiş olması bir tertibi tabiî ifadesidir. Münferiden mülahaza olunan eb bir ilâh, ruhulkudüs bir ilâh, ibin bir ilâh addedilir. Ancak üçü birden mülahaza olundukları mertebededir ki, Allah denilmiş olur. Bununla üç basit, bir de mürekkep olmak üzere dört ilâh farzettikleri de zannolunmamalıdır. Zira üçün her halde üçüncüsü olan birinde birleştiğini tasavvur ederler ki, rabiu selâse demezler de salisü selâse derler. Netekim bir iki üç diye sayıldığı zaman bir birinci, iki ikinci, üç üçüncüdür ve aynı zamanda bir adeddir ki, birle iki bunda birleşmiştir. Bu üçüncü aded ikiyi üçleyen bir değildir. Birinci olan bir, ikinci olan ve bir aded teşkil eden iki de değildir hepsidir. Ve aynı zamanda üçüncüdür. Yoksa bir iki üçün yekûnu olan altı adedi gibi dördüncü bir aded değildir. İşte teslisi Nesârâ da hem üç, hem birdir. Ve bu bir rabiu selase değil, salisü selâsedir. Üç ilâhı üçüncüsü olan birinde birleştirirler. Bu salisten murad «ibin» olduğu da ifadelerinden zahirdir. Fakat umumiyyetle bunu tasrih etmiyor görünürler de rabiu selâse demezler, salisü selâse derler, fakat üçü sayıb birleştirmeden kelimenin ibinde tecessüdünü i'tibar etmeden evvel Allah demiş olmazlar. Binaenaleyh bunların nazarında «eb» ba'zı ta'bire göre «vücud» haddi zatında bir ilâhtır. Lâkin Allah değil Allah’ın babasıdır. Kezalik ruhulkudüs ve ba'zı ta'bire göre hayat, haddi zatında bir ilâhtır. Lâkin Allah değil Allah’ın kelimesi veya ruhudur. Kezalik ibin veya kelime ve ba'zı ta'bire göre ilim de kendi zatinde bir ilâhtır. Ve babasının cevherinden, ruhundan oğludur. Babadan ve ruhtan ayrı gibi mülâhaza edildiği mertebede henüz Allah değil ibnullah veya kelimedir. Ancak ebin cevheriyle, ruhiyle, kelimesiyle olan ibinde tecessüdü mülâhaza edildiği andadır ki, üçü bir Mesih olmuş ve Allah mülâhaza edilmiş olur. Netekim İznık konsili «bir vakit var idi ki, Allah’ın oğlu yoktu» diyenleri tekfir etmiş idi. Çünkü nazarlarında oğuldan evvel ilâh varsa bile henüz Allah yok idi. Demek ki, teslisi Nesârâ açıktan açığa (.........) demek olmadığı gibi alel'ıtlak (.........) demek de değildir. «ilâhlar üçtür, Allah ise bunların içinde salisü selâsedir» demektir. Bu da Allah Mesih demektir. Bunun içindir ki, Nesârâ ilâh üçtür dedikleri halde (.........) da derler ve bunu (.........) demeğe müsavi tutarlar. İlâh üçtür demekle beraber Mesihin haricinde hiç bir ilâh tanımazlar. Binaenaleyh (.........) bihasebilmefhum Mesih İbn-i Meryemden eam gibi görünürse de Nesârâ ı'tikadında bihasebit tahakkuk müsavîdirler. (.........) demek (.........) demenin diğer bir ifadesidir. Bunu iyi mülahaza edebilmek için ilâh kelimesiyle Allah kelimesinin ma'nalarındaki mazmun ve şumulü iyi gözetmek lâzım gelir. Fatiha da tafsıl ettiğimiz veçhile (.........) ismi cins olduğundan mefhumuna nazaran müteaddid farz olunabilir. Lâkin (.........) ismi hass olduğundan ancak vahid olarak mülahaza edilebilir. (.........) haddi zatında bihakkın ma'bud olan ve mafevkı kabili tasavvur olmıyan (.........) dir. Ve binaenaleyh hakikatte ilâh ancak odur. Lâkin ilâh ve ma'bud kelimeleri izafî olarak da mülâhaza edilir. Ve bunun için Allahtan maadasına da ıtlak edilir. Ve her hangi bir kimsenin en çok ta'zım ettiği, arzı ubudiyyet eylediği ne ise o onun ilâhıdır. Fakat bu bâtıl ve fanî de olabilir. O zaman ona onun ilâhı denilir de Allah’ı denemez. Hatta izafetle fülanın Allah’ı demek lisanen bile caiz değildir. Allah muzaf olmaz, muzafünileyh olur. «Benim Allah’ım demek benim ilâhım» demek olabilir. «Allah» ismini bilmiyen veya anlamıyan ve kullanmıyan ve ancak «Ma'bud, Rab, İlâh, diyö ılâh» gibi ilâh ma'nasına olan ismi cins kelimeler istimal eden lisanlarla bu farkı anlatabilmek mümkin değildir. Meselâ Fransızca «Diyö üçtür, Diyö birdir» denilmekle bu ma'na ifade edilemez. Bu noktada Nesârâ «Allah» ismi yerine Isa İbn-i Meryemin lakabı olan «Mesih» vasfını «ve ehadi ekmelin bir ifadesi olmak üzere ahzetmişlerdir. Bunun için nazarlarında «ilâh üçtür fakat Mesih birdir» her biri bir ilâh farzedilen ekanimi selâse de Yesu' yalnız ibindir. Lâkin (.........) hepsidir. Eb ve kelime ve ibin kendi zatlerinde mütemayiz oldukları halde (.........) de mütesadıktırlar ve ahadi ekmel bu addedilir. Bundan dolayıdır ki, Nesârâ Yesu' Mesihten evvel avalimin kelime ile halkedilmiş olduğunu ve her şey'in halik-u maliki bir eb ilâh bulunduğunu kabul etmekle beraber henüz avalimin itkansız olub bu itkanın tecessüdi kelime üzerine Yesuı Mesih yedile vukua geldiğini ilk İznık konsilinden beri akıdelerinin başına yazmışlardır. Demek ki, bunlara göre akanimi selâse evvel ve sanisiyle değil, salisle ekmeldir. Üçünün teşkil ettiği ilâhi vâhid ve vâhidi ekmel, eb değil, ruhulkudüs değil, hepsi olan Yesuı Mesîhdir, salisü selâsedir. Binaenaleyh bunların nazarında bir olan Allah alel'ıtlak ahadi selâse değil, salisi selâsedir, kelimenin tecessüd ettiği Mesîhtir. (.........) demek hem selâse kelimesi hem de salis kelimesi ı'tibarile olmak üzere iki veçhile küfürdür. Birisi hakıkatte bir ilâhtan başka ilâh olmadığı halde üç ilâh farzetmek ve bunların her birine ilâhi hak demektir ki, şirki mahızdır. Birin hakkı olan ülûhiyyeti onunla beraber ikiye daha vermektir yalandır, zulümdür. Allah’ın hakkını inkardır. Allah üç demek gibi bir tenakuzdur. Birisi de bu şirk-ü taaddüd içinde yalan bir tevhid da'vasile Allah’ı bu selâsenin salisi farzetmek, Allahdan başkasına Allah demektir ki, bu da Allah’ı ve Allah’ın evveliyyetini inkâr eylemektir. Halbuki Allahü teâlâ yok demekle yok olmıyacağı ve yalan ı'tikad ile hak ve hakıkat değişmiyeceği için bu da haddi zatında diğer bir şirktir. Ve filhakıka teslisi Nesârânın böyle biri şirk, biri tevhid görünen iki yüzü vardır ki, hakıkatte ikisi de şirktir. Ve bu şirk haddi zatında Allah’ın evveliyyetini inkâr etmeyen ve maamafih açıktan şirk iddia eden sarih müşriklerin şirkinden daha ileri gitmiş olmakla beraber onlarınki kadar sarıh değil kaçamaklıdır. Hakıkati ise her şüpheden azade olarak yakîni kat'î ile söylemek lâzım olduğundan bu Nesârânın müşrikliği şüpheli olursa da bu teslis da'vasiyle kâfir olduklarında aslâ şüphe yoktur. Ve işte Allahü teâlâ işbu (.........) âyetiyle teslise kail olan alel'umum Nesârânın iddia ettikleri teslisin bütün künhünü «sâlisü selâse» diye iki kelimede telhıs ile her iki cihetten küfürlerini kasem ve te'kid ile beyan eylemiştir. Gerçi Allahü teâlâ bunların Hazret-i Isâya Ensar olmadıklarını temamen anlatmak üzere böyle diyenlerin Nesârâ olduklarını zikretmemiştir. Lâkin «salisü selase» diyenler ta'birinin de ekanimi selâseye kail olan firakı Nesârânın hepsine şamil olduğu zâhirdir. Bunda yalnız melkanî denilen Katolik ve Ortodokslarla Nasturîler değil, Ya'kubîler ta'biri âharla Monofizitler dahi dahildirler. Hatta bir vakitler mevcut olub sonradan temamen münkarız olan ve akanimi selâseyi eb, üm, ibin diye sayan Berberanîler dahi dahildirler. Balâda dahi tafsıl olunduğu üzere (.........) diyenler de Ya'kubîyyeye munhasır değildir. Hasılı hakıkatte (.........) demek de (.........) demenin diğer bir ta'biridir. Bu iki ta'bir, biri tevhid suretinde şirk, biri de şirk içinde tevhid iddia eden teslisi Nasârânın her iki veçhile künhünü ve küfr olduğunu natıktır. Binaenaleyh bunlar da dini hakkın birinci rüknü olan (.........) şartını haiz değildir. (.........) ve eğer bu söyledikleri sözlerden vaz geçmezler, vaz geçib şaibei şirkten ariy bir tevhid ve Allah’a îman etmezlerse (.........) içlerinden böyle kafir kalanlara elbette ve elbette elîm bir azab dokunacaktır. |
﴾ 73 ﴿