105

Ey o bütün îman edenler! sizler kendinizi düzeltmeğe bakın, siz doğru gittikten sonra öte taraftan sapanlar size bir ziyan dokunduramaz, hepsinizin varacağı nihayet Allah, o vakıt haber verecek o size neler yapıyordunuz

(.........) Ey îman edenler! siz ancak kendinize bakınız, umumiyyetle hepiniz kendi şahıslarınızı, kendi millet-ü cemaatinizin salâhına ihtimam ediniz, evvelâ kendinizi düzeltmeğe uğraşınız. Zira (.........) siz, ferden ve cemaaten hepiniz hidayette bulunur, doğru yolu tutarsanız dalâlette kalanlar size zarar vermez.»- Bundan hiç kimseye karışmasın, herkes kendi nefsinde bir hayatı infirad yaşasın gibi bir ma'nâ anlaşılmamalıdır. Ma'lûmdur ki, hidayette olmanın, doğru yolu tutmanın erkânından biri de istitaati kader emir bilma'ruf, nehiy anilmünker yapmaktır. (.........) balâda geçmiş idi. Kezalik bir Hadîs-i şerifte de «sizden her kim bir münkeri görür ve tağyirine muktedir olursa onu eliyle tağyir etsin ve eğer buna muktedir olmazsa diliyle tağyir etsin, buna da muktedir olamazsa kalbiyle tağyir etsin» buyrulmuştur. Hazret-i Sıddık radıyallahü anhten de merviydir ki, bir gün minberde şöyle demiştir: Ey nâs, siz bu âyeti okur ve mevzı'inin gayrıya kor, ne olduğunu bilmezsiniz, ben Resulullahtan işittim, diyordu ki, «nâs bir münkeri görürler de tağyir etmezlerse Allahü teâlâ umumiyyetle hepsine ıkab eder.» Binaenaleyh ma'rufu emir ve münkerden nehyediniz. (.........) âyetini yanlış anlıyarak mağrur olub da her biriniz «neme lâzım ben nefsime bakarım» demesin. Vallahi ya ma'rufu emir ve münkerden nehyedersiniz, yahud Allah sizin üzerinize şerr olanlarınızı isti'mal eder de onlar size en kötü azabları peylerler, sonra iyileriniz dua eder de müstecab olmaz. İlh.» Yine aleyhissalâtü ves-selâmdan şu hadîs merviydir ki, «hiç bir kavm yoktur ki, içlerinde münker işlensin veya fenalık yol alsın ve onlar onu tağyir ve inkâr etmesinler de onların hepsine ukubetini ta'mim etmek Allah’a hakkolmasın olmaz, her halde umumu ukubete müstehık olur, Sonra da duaları müstecab olmaz». (.........) âyeti kerîmesi de bunu natıktır. Binaenaleyh bu âyeti sırf ferdî bir ma'na da telakkı etmemeli (.........) den nefsi ferdî ve hey'eti umumiyyesiyle nefsi içtimaiyyesi de umurı ammesi i'tibariyle ancemaatin salah üzere bulunur, bilfi'ıl hidayet üzere gider, nefsi ferdî ferdiyyetinde, nefsi içtimaî içtimaıyyetinde hidayet-ü salahını muhafaza eylerse onlara kafirlerin, müşriklerin, yabancı milletlerin dalâletleri hiç bir zarar vermez. Yoksa ben yapmıyorum ya başkaları ne yaparlarsa yapsınlar deyib de umuri ammenin cereyanına alakadar olmıyan ve onun ıslahını vazıfe edinmiyenler kendi nefislerinde doğru yolu tutmamış ve zimamı umurı şirarın ve erbabı dalâlin ellerine teslim etmiş olacaklarından dolayı her halde mes'ul olur, zarar görürler. Maamafih âyet bize asıl şunu da gösteriyor ki, salah ve hidayeti içtimaiyyenin de mebdei salah ve hidayeti ferdiyyedir. Ferdler doğrulunca cemaat de doğrulmuş olur. Cem'ıyyetini ıslah-u tanzım etmek istiyen ferdler evvel emirde kendilerini ıslah etmeli, emir bilma'ruf ve nehiy anilmünkere evvela kendi nefislerinden başlamalıdırlar. Her ferd, hak yolunu tutub kendini bil'fiil ıslah edince âhare nümune olması, salah-u hidayetinin diğerlerine sirayet etmesi binnisbe kolay olur. Nefsi ferdî böyle olduğu gibi nefsi içtimaî de böyledir. Nefsinde kendi umuru muhtel, salah-u hidayete muhtac olan bir kavm de diğer kavmi ıslah edemez, diğerlerini ıslah etmek veya onların zararalırndan kendilerine vikaye eylemek istiyen bir millet evvel emirde kendi umurı daliliyyesini ıslah ve tanzım etmeli, kendi yolunu doğrultmalıdır. Bunun için mü'minler de diğerlerinden evvel kendilerini düzeltmeli ve kendi umurı dahıliyyelerini ıslaha dikkat eylemelidirler. Bunu yaptılar mı diğer bozuk olan efrad-ü akvamın dalâletinden mutazarrır ve mes'ul olmazlar. Onların zarar ve mes'uliyyetleri sırf kendilerine aid kalır. Binaenaleyh erbabı dalâle bakmayınız da evvelâ kendinize dikkat ediniz, Zira her kim, hangi ferd veya hangi cemaat olursa olsun (.........) akıbet hepinizin merciı ancak Allahtır. Mü'min ve kâfir, salih fasık, doğru ve eğri hepiniz nihayette Allah’a gidecek, Allah’ın huzuruna varacaksınız ve ondan başka bir merci bulamayacaksınız (.........) o da o vakit size her ne yaptınızsa hepsini haber verecek ona göre muamele edecektir, kar mı zarar mı ettiniz o zaman anlaşılacaktır.»- Binaenaleyh doğru yol ancak Allah yolu, Allah’ın rızası yoludur. Âkıl olan evvel-ü âhır bundan ayrılmamak lâzım gelir. Her kim olursa olsun ölümden, Âhıretten, Allahtan kurtuluşa imkân yoktur. Ölüm ve Âhıreti ıhtar eden bu noktada vakıai mevt ile alâkadar bir hukmi Dünyevîyi tebliğ ile hıfzı enfüsten sonra hıfzı hukuk ve emvalin dahi vücubunu tefhim etmek ve bu suretle (.........) emrinin son nefeste bile içtimaiyyetten münfekk olamıyacağını anlatmak üzere buyuruluyor ki,

(.........)

Bu âyetin sebeb-i nüzulü Temimi darî ve biraderi Adiy ve beraberinde Amr ibnilasın azadlısı Büdeyl üçü ticaret için Şama çıkmışlardı. Büdeyl müslim muhacir, diğer iki birader de henüz Nesranî imişler. Şama vardıklarında Büdeyl hastalanmış ve yanında nesi varsa hepsini güzelce bir defter edib bir sahifeye yazmış, arkadaşlarına haber vermeksizin kumaşların arasına yerleştirmiş, sonra onlara avdet ettikleri zaman bu emtiasını ehline teslim edivermelerini vasıyyet etmiş ve vefat eylemiş, onlar da o emtia miyanından üçyüz miskal mıktarında altın ile menkuş bir gümüş kabı almışlar, mütebakı eşyayı avdetlerinde Büdeylin ehline teslim etmişler, bunlar da eşyayı taharri ettiklerinde defteri bulmuşlar, o gümüş kabın da mezkûr olduğunu görmüşler, Temim ile Adiyye bu (.........) nerede diye sormuşlar «bilmiyoruz, bize teslim ettiğini size verdik» demişler, bunun üzerine Resulullaha mürafaa olmuşlar, işbu (.........) âyeti inzal buyrulmuş. Binaenaleyh Resulullah Temim ile Adiyyi ikindi namazından sonra minberin yanında «kendilerine teslim edilen eşyadan hiç bir şey'e hıyanet etmediklerine ve ketm eylemediklerine dair

(.........) olan Allah’a kasem ile tahlif etmiş, onlar da yemin ettiklerinden sebillerini tahliye eylemiş, sonra o gümüş kab bunlardan satın alan müşterinin elinde Mekkede bulunmuş, Beni Sehm bunu haber alınca Adiy ile Temimden yine taleb etmişler, bu defa da her ikisi «biz bunu Büdeylden satın almıştık» demişler, buna karış «biz size Büdeyl eşyasından hiç bir şey sattı mı» diye sormadık mı? O zaman siz hayır demediniz mi? idi «dediklerinde» evet amma bizim beyyinemiz yoktu, bunun için ıkrar etmek istemedik.» dediklerinden tekrar Resulullaha mürafaa olmuşlar, bunun üzerine de (.........) âyeti nâzil olmuş, Amr İbn-i As ile Muttalib İbn-i Ebi vedaa kalkmışlar, yemin etmişler ve kabı almışlardır. Çünkü şira' iddiası isbat edilmediğinden yemin bunlara teveccüh etmiştir. Bu âyet Kur’ân’ın ı'rabı, ma'nası, hukmu ı'tibariyle en müşkil âyâtından olduğu söylenmiştir.

105 ﴿