14Ya, de: O Göklerin Yerin yaradanı Allahdan başkasınımı veliy ittihaz edeceğim? Halbuki o besliyor da kendisi. Beslenmekten münezzeh bulunuyor, ve ben "cidden ehli islâmın birincisi olmakla emrolundum ve sakın müşriklerden olma, buyuruldu (.........) ben Allah’ın gayrısını mı veliy tutacağım? (.........) Gökleri ve yeri yaratan, bütün fıtratleri yapan Allahdan başkasına mı gönül verib velâyetine sığınacağım, ma'bud tanıyacağım? (.........) halbuki o yaradan yarattıktan başka ıt'am da eder: rızık verir, müntefi' kullar da buna mukabil kendisi ıt'am olunmaz; taam ve intifa'dan ve her türlü ihtiyacdan münezzeh ve müstağnidir. - Böyle ganiy lizatihi ve muhsin lizatihi olan yaradanı bırakıb da zatında muhtac olanlara, gayrıdan intifa' ihtiyacında bulunanlara perestiş etmek aklen bile ne kadar büyük şenaat ve hamakat olduğu da aşikârdır. FATIR, Fatrdan ismi faildir ki, fıtrat bunun binai nev'ı veya hasılı masdarıdır. Lisanımızda da pek çok müsta'mel olan bu kelimenin ma'nasını biraz izah edelim: İbn-i Abbastan merviydir ki, «ben, demiş, «fatır»ın ma'nâsını iyice bilmiyordum, nihayet bana iki a'rabî bir kuyu hakkında muhakemeye geldiler, birisi (.........) ya'ni ben başladım, ibtidâ ben kazdım» dedi. İbn-i Enbarî de şöyle beyan etmiştir ki, «Fatr» in aslı bir şey'i ibtidasında şakketmek, yarmaktır.», Bundan anlaşılır ki, lisanımızdaki yaratmak kelimesi daha ziyade bununla alâkadardır. Ve bunun izahı şudur: mevcudatı hâdise vücude gelmezden evvel ma'dumdurlar, gayri mütemayizdirler. Semavât ve Arzda ecram ve ecsamı süfliyyesiyle bütün kâinatı mâddiyyeden kat'ı nazarla fezâi mutlak mülâhaza edildiği zaman ve meselâ sakin ve tenha bir yerde göz yumulduğu veya gayet karanlık bir yerde veya bir gecede muhıta iltifat olunduğu zaman hiç bir noktada bir yarık, bir delik görünmez hepsi zulmette, ademde, bitişik, kapanık, retk bir halde bulunur ki, insanlara ademi mutlak ancak bu suretle tevazzuh edebilir. Netekim (.........) gelecektir. Ve sonra bu hal içinde bir noktadan bir mevcudiyyetin belirdiği, meselâ bir ışığın, bir yıldızın doğduğu lahza tasavvur edilirse bunun o noktada fezâyı yarıb orada bir bu'd, bir delik, bir pencere gibi zuhur ettiği görülür. Ve işte mevcudatı hâdisenin ilk ânı vücudu fezayı ademin böyle bir yarılışıdır, Bu şakk, bu yarış fatr, ve bu ilk yarılıştaki hali vücud bir fıtrattir. Yaratmak ve yaradılış da budur. Binaenaleyh fıtrat, bir ilmi mütekaddem ile takdir etmek ma'nâsını da mutazammın olan halk mefhumunun cüz'i sanisi demektir. Ve bu i'tibar iledir ki, halk-u hılkat, fatr-ü fıtrat müteradif olarak isti'mal olunur. Ademden yaratılış böyle olduğu gibi bir maddei asliyyeden yaradılış da böyledir. Bir maddeden diğer bir cismin, bir mevcudun zuhur etmesi evvel emirde böyle bir şakk ile başlar. Bir şak ki, hem evvelki maddeyi hem de fezâyı yarmıştır, bir cirimden diğer bir cirmin kopması, bir tohumdan bir çemenin çıkması, bir huceyreden bir huceyrenin doğması hep bir şaktır. Bu şakk evvelki maddeye nazaran bir harab-ü fesad, fakat ondan çıkan yeni mevcuda nazaran da bir şakkı ıslah ve vücudtur. İlk ademi yarış maddeyi çıkarışta ise hiç bir ma'nâyı fesad yoktur. O mahzı salâh olan bir şaktır. İşte evvel emirde mekâniyyatta barız olan bu ma'nâ dolayısile her hangi bir şey'in madde ile gerek mesbuk olsun ve gerek olmasın bilfiil olan ilk icad-ü ibdaına fatr ve ilk hâleti vücudiyyesine fıtrat tesmiye olunmuştur ki, bu fıtratın tevâlisi içindeki sûreti ıttırâda da tabiat tesmiye olunur. Bunun için fıtrat, tabiate mukaddemdir. Ma'nâyı tabiat hali fıtratın tevâli ve tekerrürü mertebesinden başlıyan bir tâlisidir. İşte (.........) olan Allah hem bütün fıtratları yapar yaratır, hem de onların mukadder olan devam ve tevâlîleri için muhtaç oldukları havaici tabi'ıyyeyi de bahş-ü ihsan eder. Ve kendisi her ihtiyacdan müberrâdır. Bu halk-u ihsanına bedel kullarından, mahlûkatından hiç bir intifa' maksadı gözetmez, ancak hâleti saniyede rahmeti ebediyyesine iysal ile onları gadabından vikaye için kendine, evamir-ü ahkâmına islâm ve inkıyad ister. Ya Muhammed, (.........) bana müslimanların: Allah’a teslimi nefs ile ıhlâs üzere inkıyad edenlerin evveli olmam emredildi (.........) ve sakın müşriklerden olma buyuruldu, bana bu emr-ü nehiy son derece kat'î ve muhakkaktır. |
﴾ 14 ﴿