15

ve kalblerindeki gayzı gidersin, hem Allah dilediğine tevbe de nasıb eder, Allah alîmdir, hakîmdir

(.........) ve kalblerinin gayzını gidersin. -

Ya'ni öyle bir şifayı sadır versin ki, ihtirasları artıracak yeni yeni öclere, sârlara sebeb olacak mütecaviz bir intikam mahiyyetinde olmasın, bil'âkis hakkın ihkakından zevkyab olacak olan mü'minlerin kalblerindeki muhık gayzları silsin, meşru' gayzlara sebeb olan zulm-ü teaddi menabi'ni ta'kım eylesin de gayzdan azâde bir hayatı selâmet yaşatsın.

Görülüyor ki, burada kıtal emri üzerine beş hıkmet ve faide terettüb ettirilmiş ve bunlar (.........) ile atfedilerek beşi bir (.........) emrine cevab yapılmıştır. Ta'zib, ıhza', nusrat, şifai sadır, izhabi gayz. Bu suretle bunların hey'eti mecmuası meşru' bir harbin gayelerini beyan ve bu gayelerin tahakkukunu va'detmektedir. Demek olur ki, harbde idtidaen bir ta'zib hıkmeti vardır. Bir harbi şayânı tahsin bir hale koyacak olan makasıdı haseneye evvel emirde katl-ü cerh ve esr, tahribi bilâd ve itlâfı emval gibi acı bir yoldan gidilebilecektir. Fakat bu ta'zib balâda işaret olunduğu üzere harbin müstekıllen bir eza ve iylâmdan ıbaret de olmamalıdır. Mü'minler, bunu azâba istihkak kesbetmiş bir kavme azâbı hakkın tatbikına me'mur bir el olmak, emri hakkı yerine getirmek fikir ve maksadıyle ve binaenaleyh haksız, faidesiz bir ta'zibden sakınmak suretiyle yapmalıdırlar ki, ta'zib, ta'zibi abid değil ta'zibi ilâhî ta'zibi hakk olsun da bu uğurda şehid olanlar azâbdan azâde olarak doğrudan doğru rahmeti rahmana kavuşsun. Bu böyle yapıldığı surette buna düşmanın hızy-ü zilleti hıkmeti terettüb edecektir ki, harbin ikinci safhası ve gayesidir. Fakat bir gayei asliyye değildir. Bu da ilâhî ve bihakkın bir ıhza olduğu surette üçüncü bir gaye ile mütelâzim olacaktır ki, o da mü'minlerin hey'eti mecmuasiyle düşmanlarına zafer ve galebesi, nusreti ilâhiyye ile mansuriyyet ve tealisi gayesidir. Yoksa düşmanlar zillete düşmekle beraber mü'minler de diğer cihetten bir afete ma'ruz kalacak olurlarsa harbden intifa' edilmemiş, gayei harb hasıl olmamış olur.

Ve bunun içindir ki, ta'zib, harbin garazını teşkil edemiyeceği gibi ıhza da öyledir. Gayei harb, hakıkî bir mansuriyyettedir. Bu nusret gayesinin de sadre şifa verecek ve kalblerdeki gayzı silecek bir surette istihsali matlûb olmalıdır. Zira ba'zı zaferler olur ki, daha büyük derdler açar ve ba'zı teşefiı sadırler olur ki, daha büyük gayzlar tehyîc eder. İşte evvelinde düşmanı ta'zib-ü tezlil gibi iki sebeb ve vasıta ve nihayetinde sadirlere şifa ve izâlei hayz gibi iki faide ile mütelâzim ve müctemi' bulunan ve makasıdı harbin merkezini teskil eden bu gayei nusrat ve zaferi îman bir gayei maksudedir ki, garezı harb bunun üzerinde deveran eder. Âyetin nazmındaki tertibi zikrî de bu ma'nâya bir iyma demektir. Bu ı'lânı beraet ve bu kıtal emirleri bu beş hıkmet ve faidenin intaciyle alâkadardır. Bu emirlere imtisal ve bu niyyetle hareket edildiği surette Allahü teâlâ bunların tahakkukunu va'deyler. Bir de bütün bunların mâverasında ve hey'eti mecmuasına muadil bir gaye daha vardır ki, yukarıda (.........) diye tensıs buyurulduğu üzere harbde gayetül'gaye olarak gözetilmesi lâzım gelen ve harbi bir ıbadeti mahza haline koyan asıl hıkmeti ilâhiyye odur. Onun için bunun beyanında obirlerinin sebki değiştirilerek müstakıl bir cümle-i müste'nefe halinde buyuruluyor ki, (.........) Ve Allah, kimi dilerse tevbe nasıb eder. -O yeminsizlere mukatele zikrolunan beş faidenin husulüne sebeb olduktan başka bunların husulü nihayet bir tevbe ile de alâkadar olur ki, bu tevbenin iki tarafa da şümulü olabilir: bir taraftan o söz dinlemez kâfirler harbin acısını ve iymânı hakkın zaferini gördükçe içlerinde mütenebbih olanlar ve binaenaleyh küfr-ü ma'sıyyetten tevbe edib îman ve islâma rücu' eyliyenler bulunur. Netekim fethi Mekke bunun pek bariz bir misalini vermişti. Beri taraftan böyle bir harbin mü'minler üzerinde de pek büyük bir neticei terbiyeviyyesi vardır: iymanlarını takviye eder ve hasbel beşeriyye sâdir olan günahlarından tevbekâr olub temizlenmelerine sebeb olur ki, bunu müfessirîn vücuh ile beyan etmişlerdir: evvelâ bu emri ilâhîyi bidayetinde hasbelbeşeriyye gücürgenenler varsa bunlar harbe ıkdam ettikleri surette bu amel kendileri için o günahtan fi'len bir tevbe olur.

Saniyen nusrat-u zafer haddi zatında büyük bir in'amdır. Ve ni'metin tevalisini müşahede etmek ise hissi hamd ve şükranı bulunanları cemi' zünubden tevbeye daî olur.

Salisen Nusrat-u zafer ve te'mini hakk-u adalet emvalin tekessürüne ve ni'metlerin tezayüdüne sebeb olur. Halbuki lezzeti haram yollara bile sevketmesi melhuz olan mal-ü câhın halâl tarık ile tahsıli mümkin olunca bu vüs'at, müzayeka ve ihtiyacın ba'ıs olabileceği bir takım fena meyillerden Tevbeye daî olur.

Rabian nefsi beşerînin Dünyaya ve lezaizi Dünyaya şiddetli bir meyli vardır. Bunu ba'zı ahvalde (.........) medlulünce mahrumiyyet ve memnuıyyet daha ziyada teşhid eder. Buna karşı insana Dünya kapıları açılır ve Allahü teâlâ da onun hayrını murad buyurursa o zaman nefis, meylettiği o Dünya lezzetlerinin ne kadar hakır ve ehemmiyetsiz, boş şeyler olduğunu aynelyakın anlar ve o vakıt Dünya gözünde küçülür. Dünyaya kıymet veren o şiddetli meyiller süner, bu da nefsin Dünyadan inkıbazına sebeb olur. Bu ma'nâ Sûre-i (.........) de Süleyman aleyhisselâmdan hikâye olunan (.......) = bana benden sonra bir kimseye gerekmiyecek bir mülk bağışla» duasının tefsirindeki vücuhtan birisidir.

Ya'ni bir mülk ki, husulünden sonra nefsin talebi Dünya ile bir iştigali kalmaz. Mülklerin, devletlerin en büyüğü olan böyle bir mülk-ü devletin husulü halinde bilmüşahede anlar ki, hasılı Dünya bir hiç ve Dünya lezzetleri, şehvetleri boş ve faidesizdir. Bu anlayış üzerine kalb, Dünyadan yüz çevirir ve artık ona hiç bir kıymet vermez olur. Bütün külliyyetiyle Allâha teveccüh eder. Ve işte harbin sureti cereyanına ve makasıdına nazaran ahlâkı umumiyye ve hususıyye üzerinde iyi veya kötü bir takım netaici vardır. Allah’ın emrettiği harb ise bervechi meşruh zikrolunan beş menfeatin husulüne sebeb, bunlar da bu suretle tarafeynin vücuhi muhtelifeden tevbesine sâık ve bâıs olur. Fakat görülüyor ki, bu tevbenin her halde küllî olarak değil Allah’ın dilediklerine nasîb olacağı bilhassa anlatılmıştır. Çünkü ba'zı kimseler de küfr-ü ma'sıyyet, tabiat halini almış bulunur ki, bunlar ne darlıkta ne vüs'atte mütenebbih olmaz, düzelmez, netekim ba'zı kimselerde de ısmeti fıtriyye veya müktesebe ile îman ve tekvâ tabiat olur, ne darrâda, ne serrâda bozulmazlar. Kezalik ba'zı kimseler vardır ki, ahlâkları üzerinde muzayakanın vüs'atten ziyade hüsni te'siri bulunur: Sonra ikbal ve devletin teveccühü ve Dünya kapularının açılması (.........) medlüllerince insanı azıtmağa da sebeb olur. Begy-ü tuğyan ile fir'avnlaştırır, bütün bütün dünyaya daldırır, şehevata sürükler, bir çokları hakkında gururunu artırır, hakkı unutturur Allah yolundan keser, çirkâbı fena içinde boğar.

(.........)

Vüs'at ve devletin Dünyayı anlamağa, hiçliğini anlayıb tiksinmeğe, Dünyadan bıkıb Allah’a teveccüh etmeğe sebeb olması Allahü teâlânın bilhassa hayır murad etmiş olduğu kimselere mahsustur. Ve insanların ahvalindeki bu ıhtılâfın esası da mücerred Allah’ın meşiyyetine aiddir. Bunun için tevbe hikmeti obirleri gibi ıtlakıyle kıtale terettüb ettirilmemiş (.........) diye takyid buyurulmuştur. (.........) Ve Allah alîm hakîmdir. -Her şeyi ne yaptığını yapacağını bilir. Her fi'li ve her emri böyle nice nice hikmet-ü müslahatı tezammun eder. Ekseriya bu gibi tezyilî cümlelerde zamir ile iktifa olunmayıb da ismi celâlîn tasrih edilmesi terbiyei mehabet ve ilkai haşyet içindir.

Ya'ni o azamet ve celâline payan olmıyan Allahü teâlâ bu kıtal emrini ılm-ü hikmetiyle vermiştir. Binaenaleyh bu emirler kemali tedebbür-ü itaatla icra edildiği surette bu hikmetlerin faideleri tahakkuk edeceğinde ve bunun daha nice hikmetleri bulunduğunda şüphe edilmemeli ve emri ılâhîye muhalefetten son derece hazer olunmalıdır.

Mü'minleri bu vechile tergıbden sonra harbden kaçınanları tevbih ve hikmetlerinden biri de halisâne cihad edenlerin ındi ilâhîde temayüz ve ıstıfaları olduğunu tefhim ile ziyadei tergıb için buyuruluyor ki,

15 ﴿