103Bunların mallarından bir sadaka al ki, onunla kendilerini hem tathir edersin hem tezkiye, bir de haklarında dua ediver, çünkü senin duan onların kalblerini yatıştırır, Allah semîdir alîmdir (.........) kendilerini onunla tathir ve tezkiye edesin -ya'ni günah lekelerinden temizlenmelerine ve hasenatlarının tenmiyesiyle muhlısler derecesine terfi'lerine sebeb olasın. Bunun üzerine Resulullah o mallarının hepsini değil (.........) kaydındaki teb'ıza müraat ederek üçte birini ahz eyledi denilmiştir. Bu rivayete nazaran burada ahzı emrolunan sadakadan murad farz olan zekât olmayıb o mütehalliflerden bir keffareti zünub gibi alınan hususî bir sadaka demek oluyor. Haseni Basrînin kavli budur. Maamafih bir cezai malî mahiyyetinde değil, tav-u niyyete mütevakkıf bir sadaka olmak üzeredir. Fakat ekseri fukaha demişlerdir ki, bundan asıl murad farzolan zekâttır. Ya'ni yukarıdan beri siyakı muahaze agniya üzerinde olduğundan bununla zekâtın agniyaya farzolduğu ve bu i'tirafi zünub eden mütehalliflerin günaha girmelerine sebeb hubbi mal olduğundan tevbe ve nedametlerinin sıhhati ve sıdkı diyanetleri farzolan zekâtlarını husni rıza ve tıybı nefs ile çıkarıb vermeleriyle zâhir olacağı ve şaibei nıfaktan o zaman temizlenecekleri anlatılmıştır. Bu ma'nâ ise tatavvu'an daha ziyade vermelerine ve verdikleri surette ahzinin vücubuna ma'ni' değildir. Aleyhıssalâtü vesselâmın «emrolunmadım» buyurmasının da Hâtıb İbn-i Sa'lebe gibi bir takımlarının sadakalarının kabulünden memnuıyyet mes'elesiyle alâkası muhtemildir. Velhasıl burada (.........) emri o rivayete nazaran farzı zekâttan başka keffareti zünub mahiyyetinde tatavvuan bir sadakanın tarafi Peygamberîden ahz ve kabulünün vücubuna delâlet etse de farz olan zekâtların ahz ve kabulüne evleviyyetle delâlet edeceği derkârdır. Ve şurası ma'lûmdur ki, Resulullah kendi namına sadaka olmaktan memnu' idi. Âli Resul fukarasının sadakatı vacibeyi kabul etmeleri haram olduğu gibi Resulullaha vâcib ve tatavvu' her sadaka haram idi. Binaenaleyh Resulullahın ahzi (.........) Hadîs-i şerifinin delâleti vechile sadakatı hasbel'imame alıb masarifine sarfetmek demek olacağından bu âyet her halde sadakatın ahzinde imamın bir vazifesi bulunduğuna delâlet eder ki, (.........) bununla alâkadardır. Bu münasebetle Ahkâmı Kur’ân’da mezkûr olan şu satırları kaydedelim: «Bu âyet delâlet eder ki, sadakatı ahiz, İmama aiddir. Mükellef onu kendi kendine mesâkîne verirse kâfi gelmiyecektir. Zira ahzinde imamın hakkı kaimdir, binaenaleyh sakıt olmaz. Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi vesellem mevaşi sadakatına âmiller gönderir ve onlara mevaşinin mevzı'larında, sular üzerinde sadakalarının ahzini emrederdi. Aleyhıssalâtü vesselâmın Sekıf vefdine (.........) diye şart etmsenin de ma'nâsı budur. Ya'ni mevaşiyi âmili sadakaya ihzar ile mükellef olmıyacaklar ve lâkin âmili sadaka suları ve mevaşinin bulunması maznun olan mahalleri devredib sadakalarını kendilerinden alacaktır. Kezalik sadakatı simar «hububat ve meyve» de böyle olacaktır. Diğer zekâti emval -ya'ni emvali bâtıne- ise Resulullaha ve Ebû Bekre ve Ömere ve Osmana götürülürdü. Sonra Hazret-i Osman -bir Ramazanda- bir hutbe irad edib: «bu ay zekâtlarınız ayıdır. Her kimin üzerinde deyni varsa te'diye etsin, sonrada bakıyyei malini tezkiye eylesin» dedi ve binaenaleyh mesakîne edasını herkesin kendisine bıraktı ve bundan dolayı İmamın ahizdeki hakkı sakıt oldu. Çünkü bu, eimmei adilden bir İmamın akdeylediği bir akıddir. Ve binaenaleyh ümmet üzerine nafizdir. Çünkü aleyhıssalâtü vesselâm (.........) buyurmuştur. Aleyhıssalâtü vesselâmın mevaşi ve esmar sadakatı üzerine gönderdiği gibi zekâtı emval üzerine de sa'îler gönderdiği bize baliğ olmamıştır. Çünkü sair emval, İmam için zâhir değildir. Onlar evlerde, dükkânlarda ve muhrez mahallerde saklanacağı ve sa'îlerin ev gibi hirzlere duhulleri caiz olamıyacağı gibi mükelleflere bütün mallarının ihzarını teklif etmek de caiz olamıyacağından öyle emvali bâtıne zekâtlarına sa'î gönderilmemiş idi, İmama kendileri getirirler ve bu babda kavilleri makbul olurdu. Maamafih bu emval, beldeden beldeye sevk ile tasarruf olunub mevaşi gibi zâhire çıktığı zaman bunlarda vacib olan zekâtı ahzetmek için de âmiller nasbolunmuştur. Netekim Ömer İbn-i Abdil'âziz «müslimin mürur ettirdiği ticarattan her yirmi dinarda yarım dinar, zimmînin geçirdiğinden her yirmi dinarda bir dinar alınmasını sonra bir sene geçmeden hiç bir şey alınmamasını ve bunu Peygamberden dinliyenin kendisine haber vermiş olduğunu» âmillerine yazmış idi. Daha evvel Hazret-i Ömer ibnil hattab âmillerine «müslimden rubı uşur, zimmîden nısfı uşur, harbîden uşr almalarını» yazmış idi ve müslimden alınan, zekâti vacıbe olub bunda havl ve nısâb ve sıhhati milk gibi şerâitı vücub mu'teber olur. Eğer zekât, vacib değilse alınmazdı. Bunda Hazret-i Ömer, sadakatı mevaşide ve esmar ve mezruatın uşurlerindeki fi'li nebevîye ıktifa ediyordu. Zira emvali ticaret, mevaşii saime ve züru' ve simar gibi dari islâmda dolaşır emvali zâhire olmuştu. Eshabdan bir kimse de buna i'tiraz ve muhalefet etmemiş binaenaleyh bir icma' olmuştu. Ve işte Ömer İbn-i Abdül'aziz, Hazret-i Peygamberden rivayet olunan mezkûr hadîs ile beraber buna ittiba' ediyordu (.........). (ki, bu mes'ele kütubi Fıkhiyyede kitabı zekâtta âşir faslı unvaniyle mevzui bahistir).Hulâsa mallarından öyle bir sadaka al (.........) ve onları salâvatla -ya'ni kendilerini dua ve istiğfar ile taltıf et (.........) senin salâtın: duan onlar için muhakkak bir sekendir- ındallah tevbelerinin kabulü hakkında kalblerinin sükûn ve ıtmi'nanına sebebdir. (.........) |
﴾ 103 ﴿