111Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını; Cennet muhakkak kendilerinin olmak bahasına satın aldı, Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler, Tevratta da, İncilde de Kur’ân’da da hakka taahhüd buyurduğu bir va'd, Allahdan ziyade ahdine vefa edecek kim? O halde akdettiğiniz şu bîatten dolayı size müjdeler olsun, ve işte, o fevzi azîm bu (.........) Muhakkak Allah Mü'minlerden canlarını ve mallarını satın aldı (.........) şununla ki, Cennet münhasıren onların ola. Rivayet olunduğuna göre Resuli ekrem sallallahü aleyhi veselleme Mekkede Akabe gecesi Ensâr yetmiş kişi olarak biat ettikleri zaman -ya'ni ikinci Akabe biatinde- Abdullah İbn-i Revaha «rabbın ve nefsin için dilediğini şart et» demişti. Aleyhıssalâtü vesselâm da «rabbım için ona ıbadet etmenizi ve ona hiç bir şey şirk koşmamanızı nefsim için de beni kendinizi ve emvalinizi men'edeceğiniz şeylerden meni' ve müdafaa etmenizi şart ederim» buyurdu. Onlar da «bunu yaptığımız takdirde bizim için ne var» dediler (.........) buyurdu «bu beyi' kârlıdır ne ikale ederiz ne de ikaleyi kabûl ederiz» dediler, ba'dehu bu âyet nâzil oldu, bir gün Resulullah bu âyeti kıraet ederken bir A'rabî uğradı «bu kimin kelâmı» dedi «kelâmullah» buyurdu, «vallahi çok kârlı bir beyi, biz bunu ne ikale ederiz, ne de istikale» dedi ve gazaya çıktı, nihayet şehîd oldu. (.........) . Şüphe yok ki, Allahü teâlânın halkettiği o nefisler ve merzuk kıldığı o mallar, evvel-ü âhir Allah’ın milkidir ve binaenaleyh Allah’ın onlara iştira ve temellükü mütesavver olamıyacağından Fatihada (.........) de beyan olunduğu üzere burada Allahü teâlânın pek büyük bir talâttuf ve ıbadını taâte ve cihada da'vet ve teklifi vardır. Bunun hakikati şudur ki, Allah, insanlara can ve mal vermiş ve onlarda muvakkat bir tasarruf ve intifaa izin de vermiştir. Bu suretle onlar kendilerinde ve mallarında müstear bir hakkı hurriyyet ve milkiyyet ile muvakkaten tasarruf ve intifaa maliktirler. Fakat onlar bunları sırf kendileri ve kendi rıza ve ıhtiyarları namına sarf edecek olurlarsa atıyyei ilâhiyyeyi kendileri gibi fani olan makasıdı faniye uğrunda istihlâk etmiş olacaklar ve ondan başka hiç bir kâr ve menfaat kazanmaksızın ecelin mürurunda her şeyden mahrum olarak bütün bütün azâbı husran ile karşılaşacaklardır. Halbuki atıyyei ilâhiyye olan o can ve malı kendileri için ve kendi milkleri olmak üzere değil, hurriyyetlerini husni isti'mal ederek kemali rıza ile Allah’a teslim ve Allah için ve Allah’ın emrine, Allah’ın yoluna sarfederlerse Allah onları heder etmiyecek ve kendilerini Cennet ile müsâb kılarak naîmi ebedîye mazher eyliyecek, ya'ni fanî olan menafi' ve lezzatın Allah için fedasına mukabil ebedî olan hayır ve menafi' terettüb edecek, hayatı faniye yerine hayatı bakıye kaim olacaktır. Bir mü'min, Allah yolunda mukatele eder, can verir, ve o yolda malını infak ederse bu fiil boşuna gitmiyecek Âhırette ona mukabil Allahdan Cenneti alacak ve ağyarın müzahamesinden ârî olarak münhasıren naîmi ebedî içinde yaşıyacaktır. Ve işte böyle müterettib olan o Dünya ile bu Âhıret, o fanî ile bu bakı bir yerde, bir anda içtima' edemiyeceği ve o fi'li fanîye bu naîmi bakınin terettübü abdin ıhtiyar ve rızasiyle Allahü teâlânın kabulüne mütevakkıf bulunduğu için bu muamelei ilâhiyye bir mubadele ve o va'd ile bu teklif bir şirâ suretinde tasvir ve temsil buyurulmuştur. Yoksa hakıkatte mebi'-ü semen ikisi de Allah’ın milkidir. Ve Allah kendi milkini yine kendi milkine tebdil edecektir. Ancak bu istibdal cebrî olmayıb abdin rıza ve ıhtiyariyle meşrut bulunduğundan Allahü teâlâ bu akdin şerefini kullarına bahşetmiş ve sanki zengin bir veliynin tahti velâyetindeki fakır bir sabîye sermaye vererek onu ticarete sevkedib dükkân açtırması ve başka müşteri aramayıb satacağı malı münhasıren kendisine satmak üzere şart edib her aldığına az'afı muzaaf semen vermesi gibi bir şirâ suretinde temsili muamele buyurmuştur ki, misalsiz bir lûtf-u ihsanın hukukî bir mahiyyette irâesi demek olan bu ifadede ukud ve muamelâtı hukukıyyenin bütün Din-ü Dünya muamelâtına esas olduğu ve ukud içinde bilhassa muavezat ile kesbin teberruat gibi ıvazsız iktisabattan şerefli ve hayat ve saadeti beşerin akd-ü ahde vefa ile mütenasib bulunduğunu bir iş'ar vardır. Binaenaleyh (.........) fı'li evvel emirde bu akdin tarafı ilâhîden bir iycabı ve îman bu iycabın kabulü demektir. Netekim Hazret-i Hasen demiştir ki, «işitiniz vallahi, Allahü teâlânın her mü'mine mubayaa eylediği öyle kârlı bir biy'at ve öyle racıh bir keffedir ki, yer yüzünde bu biy'ate dahil olmıyan hiç bir mü'min yoktur. (.........) . Ya'ni hukmi âyet sebeb-i nüzul olduğu rivayet olunan Akabe biy'atini ıhbardan ıbaret değil, bütün mü'minlere şamildir. Ca'feri Sadık Hazretlerinden de «bedenlerinizin Cennetten başka semeni yoktur, onları ondan başkasına satmayınız» diye menkuldür. Türk şairi Fuzulînin: Canı canân dilemiş vermemek olmaz ey dil Ne niza' eyleyelim ol ne senindir ne benim demesi de bu âyetin mazmununa işarettir. Mü'minler bu iştirâi ilâhîye karşı can ve mallarını Allah’a nasıl bey'edeceker denilirse: (.........) Allah yolunda mukatele ederler (.........) de öldürürler ve ölürler. -Gazi ve şehîd olurlar. Bedeli mezkûr (.........) Allah üzerine hakk (.........) Tevrât-ü İncil-ü Kur’ân’da müsbet bir va'ddır.- Ya'ni bu şirânın semeni olan (.........) bu Dünyada peşîn değil, Âhırete aid bir va'di müecceldir. Fakat şüpheli bir va'd değil Allah üzerine sabit, her şüpheden azâde hem Tevratta hem İncilde ve hem Kur’ân’da müsbet bir va'di haktır. (.........) Allahdan daha ziyade ahdini iyfa eden de kimdir? -Va'dinde hulfetmek kiramı halka bile yakışmazken Allahü teâlâ hakkında öyle birşey tasavvur olunmak ne mümkin (.........) binaenaleyh- ey mü'minler yapmış olduğunuz bu bey'inizle istibşar ediniz (.........) ve işte o -ya'ni bu bey'inize semen olmak üzere size tahsısı va'di hakk olan Cennet (.........) dir ancak o fevzi azîm- kendinden daha büyüğü mutasavver olmıyan o ebedî feyz-ü felâh. Bunlar, ya'ni bu zikrolunan mü'minler |
﴾ 111 ﴿