7

Hem o odur ki, Gökleri ve yeri altı günde yarattı, Arşı, su üstünde idi, hanginiz daha güzel amel yapacaksınız diye sizi imtihan meydanına çıkarmak için, böyle iken alimallah, "siz öldükten sonra ba'solunacaksınız" dersen küfredenler mutlak şöyle derler: "bu apaçık bir aldatmadan başka bir şey değil"

(.........) Ve arşı su üzerinde idi - Asamm tefsirinde «arşın su üzerinde olması Semanın Arz üzerinde olması kabilindendir, ittisal tarikıyle değildir» denilmiş, galiba âlemde mevcud olan suyun arşın tahtindeki bütün fezayı imlâ edebilecek kadar çok olmadığı düşünülmüş ve bundan halânın imkânına istidlâl de edilmiş. Fakat diğer taraftan arş suyun sırtı üzerinde idi diye de eser vârid olmuş bulunduğundan keşşaf ve peyrevleri nazmın ikisine de ihtimalini göstererek «Arş ile su arasında hiç bir mahlûk, hiç bir şey yoktu» diye tefsir etmişlerdi ki, bu ma'nâ araları açık olub olmamaktan eammdır. Semavât ve Arzın halkı günlerinde Arşın altında sudan başka şeyler de halkedilmiş bulunacağı için

(.........) Semavât ve Arzın halkından evvel olduğu söylenmiş ve bu bir çoklarınca zâhir görülmüştür. Halbuki nefsi nazma nazaran bu muhtemil olsa da zâhir değildir. Belki hılâfıdır. Bir de bunlar Arşın cismi muhıt ma'nâsına tasavvuriyle alâkadardır. Fakat Ebû Müslimi Isfehanî burada (.........) ı masdar olmak üzere bina ma'nâsına hamlederek (.........) binası su üzerine idi diye te'vil eylemiştir ki, Allah’ın Semavât ve Arzı binası su üzerine vakı' oldu demektir. Bu ise Semavât ve Arzın halkına mukarin olmuş olur, Bu cihetle bu te'vil zâhiri nazma muvâfık ise de Arş ismine nazaran baîddir. Arş ve Kürsü hakkında Âyetel'kürsîde ve Sûre-i A'rafta (.........) âyetinde söz geçmişti. Fehmi âcizâneme göre (.........) kavli kerîmi (.........) kavli celiline mukabil olarak teemmül ve mutalea olunmak ıktiza eder. İkisinde de Arş taht ma'nâyı ma'rufundan me'huz olarak mülk-ü saltanattan kinayedir. Allah’ın Arşı, hukm-ü saltanatı ilâhiyyesi demek olur. Binaenaleyh Arşın su üzerine isti'lâsı mekânî ve cismanî bir ma'nâ ile değildir. Ve (.........) mukabilinde Arşın su üzerinde olması da istivâya mukabil cereyandan kinayedir. Netekim bu cereyan ma'nâsını Fahruddini Razî Fatiha tefsirinde söylemiştir. Âyette Semavât ve Arzdan murad, ulviyyât ve süfliyyâtiyle bütün âlem olması zâhirdir. (.........), Altımızdaki Yerin karası ve suyu bütün muhteveyatına şamil olduğu gibi Semavât da onun fevkındaki bütün ecram ve mafiha ile aralarındaki şeylerin hepsine şamildir. Mes'ele de bed'i halk mes'elesidir. Bed'i halktan evvel ise (.........) ya'ni Allah var ve onunla beraber bir şey yok olduğundan (.........) âlemin halkından evvel olmak ihtimali yoktur. Âyetten mütebadir olan da bunun bed'i halk günleri demek olan altı gün sırasında olmasıdır ki, ondan sonra (.........) dır. Sûre-i A'rafta dahi zikrettiğimiz vechile bed'i halkta altı gün hiç bir kanunı ıttırad ile alâkadar olmıyan muhtelif halkın ilk ve mütegayir ânâtını ifade ettiğinden o vakta nazaran fi'ıl ve saltanatı ilâhiyyede bu gün (.........) dediğimiz ıttırad ve istivâ' mevzuı mülâhaza olamaz. Çünkü o günler, hiç bir temasül ile mesbuk olmıyan mahzı ibda' cereyanlarından ıbarettir. Her birinde huküm ve saltanatı ilâhiyye yeniden yeniye bir fi'li ibda' ile tecelli eylemektedir. O günlerde ef'ali tabi'ıyye yok, hep harika, mu'cize vardı. Âdet veya kanun dediğimiz mefhumlar hep bir tekerrür ve temasülü ta'kıb ettiğinden ulûm-ü fünunda kavanîn namı verilen külliyyatın takarrür ve teesüsü ilk tekerrür ve ıttırad anından ı'tibaren mülâhaza olunur. Levh ve kalem halkolunmadan kitabı mübîndeki yazılar yazılmış olamaz. Bir insan yaratılmadan insan tabiatı bulunamaz. Bu suretle Arş su üzerinde idi demek şu demek olur: «Semavât ve Arzın ilk halkı eyyamı olan o günlerde saltanatı ilâhiyye âdetsiz cereyan ediyordu. Zira diğer âyetlerde vârid olduğu üzere (.........) mısdakı bundan sonra tecelli etti. Hılkatte âdetullah bed'i halktan sonra zâhir oldu». Gerçi ondan sonra da mücerred iradetullahı gösteren hılâfı âde vakıat yine vardır. Fakat bununla henüz hiç bir âdet bulunmaması arasındaki fark da zâhirdir. Eyyamı ibtidaiyyede âlem sırf bir tufan halinde idi denebilir. Bu vechile (.........) terkibinin ma'nâyı lâzımîsi ahzolunmak (.........) tekabülüne mülayim ve bilvücuh muvafık olduğu anlaşıldıktan sonra şunları da kaydedelim:

Evvelâ gaflet edilmemek lâzım gelir ki, bu cereyan ma'nayı kinaîsi asıl terkibde ittisal mülâhazasının lâzımıdır. Açıklık suretinde suyun vasfı olan cereyanın üzerindekine alâkası olmaz. Bundan dolayı olsa gerektir ki, eserde

(.........) suyun sırtı üzerinde ta'biri vârid olmuş ve bu surette kinaye ma'nasının medar ve menşe'i gösterilmiştir. Diğer vecihte de bunun hakıkati murad olmadığını göstermek faidesi vardır.

Saniyen ma'lûmdur ki, kinayeler melzum olan ma'nâyı mevzuun lehin iradesine mani' değilse de onun tahakkuku da şart değildir. Binaenaleyh ilk halk günlerinin hepsinde suyun bil'fiil mevcud olması lâzım gelmez. Fakat bu cereyan, muhtelif ma'nâsının diğer bir suretle ifade edilmeyip meselâ cereyan vasfı barizi olan şeylerden rüzgâr ile kinaye yapılmayıp da bilhassa suyun ıhtiyar olunmasında elbette su hakıkatine bir ehemmiyeti mahsusa atfettirecek bir nükte ve hizmet vardır ki, bunu teemmül etmek lâzım gelir. Biz bunda (.........) mazmununa bir işaret buluyoruz. Ba'zı Ehadîs ve âsardan anlaşıldığına göre altıncı gün hayvanatın halkolunduğu devirdir ki, Âdem bunun ikindisinde ya'ni âhirinde halk olunmuştur. Demek ki, o gün saltanatı ilâhiyye halkı hayat ile cereyan ediyordu ve bu cereyanın tecelligâhı su bulunuyordu bakınız bu nükteyi şu ta'lil ve hikmet ne güzel te'yid ve tavzıh ediyor: (.........) şunun için ki, sizi imtihan etsin: amelce en güzel hanginiz? bunu görsün. İşte o halk veya cereyanı Arşın başlıca hikmeti, sonunda siz insanları halk ve kaidei teklifi takrir ile bu Dünyayı dari teklif ve iptilâ yaparak sizi imtihana çekmek ve bu suretle en güzel amel yapan hanginiz olduğunu görüb bil'ahare ona göre muamele eylemek içindir. - (.........) Semavât ve Arzın halkından evvel olduğuna zahib olan müfessirîn, işbu (.........) nın (.........)

fi'line müteallık olduğunu söylüyorlar. Semavat ve Arzın yaradılması bu hikmet ve akıbet ile alâkadardır demek olur. Lâkin izah ettiğimiz ma'nâ ve nükteye nazaran bunun (.........) ye müteallık olması daha karib ve daha münasibdir. (Sûre-i «Yunüs» te (.........) âyetinin tefstirine bak).Burada Hazret-i Peygamberden şöyle bir tefsir rivayet edilmektedir. (.......) sizi imtihana çekmek için ki, hanginiz akılca en güzel ve Allah’ın mehâriminden en çok sakınır ve Allah’a tâatte en seri' olacak?». Görülüyor ki, bunda ahseni amel ta'rif buyurulmuş ve bunun birinci şartı en güzel akıl ya'ni nîk-ü bedi temyiz ile hüsni idrâk ve ıhtiyar olduğu anlatılmıştır. Binaenaleyh âkıl yiyeceği rızkı değil, hikmeti hılkati olan ahseni ameli düşünmeli ve Allahü teâlânın nazarına lâyık en güzel ameli ıhtiyar etmelidir ki, sonunda kendini kurtarabilsin. (.........) Maamafih kasem olsun ki, sen onlara «siz öldükten sonra muhakkak ba'solunacaksınız» der isen - burada bir icazı beliğ vardır. Uzun bir söz kısaca anlatılıvermiştir.

Ya'ni teklif ve imtihanın muktezası bu Dünyanın sonunda bir Âhiret olması ve burada mü'minlerin orada Allah’ın huzuruna sevk olunarak mes'ul edilip Dünyadaki amellerinin hüsn-ü kubhuna göre sevab veya ıkab ile mücazat veya mükâfat görmeleridir. Hiç şüphe yok, insanlar öldükten sonra muhakkak ba'solunacaklardır. Maamafih ey Allah’ın Resulü emin ol ki, sen insanlara bunu tebliğ edib «siz gerek güzel amel yapın gerek çirkin her halde ba'delmevt ba's olunacaksınız» dedin mi (.........) kâfirler-akıl ve iradelerini imansızlıkla örtmüş olanlar-elbette ve elbette diyecekler ki, (.........) bu açık bir büyüden başka bir şey değil - ya'ni bu söz adam aldatmaktan, göz boyamaktan ıbaret diyecekler, Âhıret, ba's ba'delmevt, mes'ulliyet, din sözünü veya bunları nâtık olan Kur’ân’ı avammı nasıl aldatıp, Dünya lezzetlerinden ve hurriyetlerinden men' ile istibdada inkıyad ettirerek üzerlerinde tahakküm etmek için uydurulmuş bir hud'a ve efsûn hem de açık bir efsûn addeyliyecekler, ölen, dirilir mi imiş!... Bu artık açıktan açığa bir hurafe değil mi? Deyib gâvurluk edecekler ki, bunların hepsine azâb, mev'uddur.

7 ﴿