56Ve işte bu suretle Yusüfü o arzda temkin ettik, neresinde isterse makam tutuyordu, biz rahmetimizi dilediğimize nasıb ederiz, ve muhsinlerin ecrini zayi' etmeyiz (.........) Ve işte bu suretle - böyle hıfz-u ılm ile temayüz ettirerek gönülleri teshir eden şanlı bir emniyyet ve mekânetle hazineler başına geçirmek suretile (.........) Yusüfü o Arzda temkin ettik. - Arzı Mısırda yüksek bir müknet ve kudretle yerleştirdik. Burada görülüyor ki, Yusüfün teklifine karşı Melikin ne dediği tasrih edilmemiş (.........) buyurulmuştur. Sözün gelişi red ihtimalinin mevzui bahs olamıyacağı anlatmakta ise de kabulü de tasrih edilmiyerek fi'lin doğrudan doğru Allah’a isnad edilmesi şunu ifade eder ki, Yusüfü bu suretle makamı ıktidara getiren Melik değil, Allahü azîmüşşan idi, Allah, esbabını ıhzar eylemiş, Meliki ona musahhar kılmış, onu bu makama getirmek için bir âlet yapmış idi. Rivayet olunur ki, : Melik, Hazret-i Yusüfe bir tac giydirmiş, Devlet mühürünü çıkırıp parmağına ğeçirmiş, kılıc kuşatmış ve onun için inci ve yakut ile murassa' altından bir serîr vazetmiş, müşarün'ileyh de serîr, bununla mülkü sağlamlarım, mühür, bununla umurunu tedbir ederim, fakat tac, bu benim libasımdan da değil atalarımın libasından da değil» demiş, sandaliyeye oturup işe mübaşeret eylemiş, icrayi adalet etmiş, erkek dişi herkes kendini sevmiş, memleket emrine munkad olmuş, bu sıralarda Azîz Kıtfir, vefat etmiş imiş, zevcesi Râîl namı diğer Züleyhâ, Melik tarafından Hazret-i Yusüfe tezvic edilmiş. Duhulünde nasıl bu senenin istediğinden iyi değil mi» demiş ve halâ bikir bulmuş, binaenaleyh bundan iki oğlu olmuş: Efrayîm İbn-i Yusüf, Menşa İbn-i Yusüf (.........). Maamafih âyette Melikin sureti kabulü meskûtün anh bırakıldığı gibi, talebin derhal infaz olunuverdiği de anlaşılmıyor. Resuli ekrem sallallahü aleyhi vesellemden menkuldür ki, «Allah, rahmet eylesin kardeşim Yusüf (.........) demese idi o saat iş başına geçirilecekti ve lâkin bu onu bir sene te'hir etti» buyurmuştur. Demek ki, haddi zatında bu iş için Hazret-i Yusüf, taayyün etmişti fakat kendisine taleb, farzolmamıştı. Zira evveli maslâhat gelecek kıtlık seneler için tedbir almak mes'elesi idi. Buna bir an evvel başlamak evlâ olmakla beraber biraz taahhurle bu maslâhat, fevt oluvermiyecekti halbuki zindandan çıkır çıkmaz hazineler başına geçmek istemesi hakkında teveccühü bulandırabilirdi, o talib değil, matlûb olacaktı, Allahü teâlâ, onu daha yüksek bir nüfuz ve müknetle iş başına geçirecekti, binaenaleyh talib vaz'ıyyetinde bulunmasa daha iyi olacak, derhal matlûb olub ta'yin edilmiş bulunacaktı. Lâkin Melike karşı (.........) dediğinden dolayı hikmeti sübhaniyye, işin bir sene te'hırini ıktıza etmiş ve bu suretle Allah, onu o vaziyetten kurtarıp kemali müknetle arzı Mısırda temkin eylemiştir. Öyle ki, : (.........) neresinde dilerse makam tutuyordu - öyle bir emniyyet ve âsayiş te'min etmiş, öyle bir mahabbet ve i'tibar kazanmış, öyle bir nüfuz ve iktıdar ile memleketi tahti tasarrufuna almış, öyle bir faaliyyete girişmiş idi ki, şehirleri, kasabaları, kurası ve mezarin ile bütün Mısır arazısi sanki onun bir konağı haline gelmişti de bundan dilediği yerde ikamet ediyor ve bilâ münazi' tedbiri umur ve icrayı ahkâm eyliyor, istediği gibi istihzarat yapıyordu. Öyle ya. (.........) Biz kime dilersek rahmetimizi dökeriz- faili muhtarız, hiç bir şart ile mukayyed olmıyarak mücerred meşiyyetimizle istediğimizi Dünyada veya Âhırette veya her ikisinde fevkal'ade devletlere, nimetlere mazhar ederiz. Binaenaleyh bu öyle bir rahmeti rahmaniyyedir ki, kesbi abdin hiç dahli olmayarak mücerred takdirin cebrî bir cilvesi olur. Yusüf, evvel emirde böyle bir rahmete mazhar idi, evvelâ ona verilen hukm-ü ilim ve nübüvvet-ü muvaffakıyyet böyle sırf vehbî bir rahmeti rahmaniyye idi (.........) ve muhsinlerin ecrini zayi' etmeyiz - ya'ni bir de abdin kesbine, husni ameline terettüb eden ve binaenaleyh bir şer'u kanun ile cereyan eyliyen rahmeti rahimiyye vardır. Dilediğine dilediği gibi in'am eden Allahü teâlâ, muhsin kullarının ecirlerini de zayi' etmez, baliğan mâbelağ ihsan eder. böyle muhsinlerin muhsini bir deyyandır. Faili muhtar olmakla beraber meşiyyetinin ihsan ile bir deveranı küllîsi vardır. Demek ki, hasleti ihsan, rahmeti ilâhiyyinin en müekked ve en cemiyyetlisidir. Bu suretle muhsinler, biri hasleti ihsan, biri de ecri ihsan olmak üzere rahmeti ilâhiyyenin her iki nev'ıle de bekâm olacaklardır. Ve şu halde rahmeti ilâhiyye ıtlakıle mülâhaza olununca (.........) dir. İşte Yusüf aleyhisselâm da halıs muhlıs muhsinlerden olduğu için Allah, ecrini zayi' etmemiş, şan-ü şerefle zındanlardan çıkarıp böyle devletler üzerinde mekîn ve emîn kılmıştır. Binaenaleyh böyle şey olur mu ? O suretle bu kadar büyük devlet ve ni'mete irilir mi ? Dememeli. Hem Yusüf gibi muhsinlere mev'ud olan ve asıl nazarı ı'tibara alınması lâzım gelen ecir, böyle lezzeti elem ile karışık Dünya devlet ve hazineleri gibi haddi zatnıda mütenahî ve binaenaleyh fanî ve zayi' olan Dünya ecrinden ıbaret zannedilmemelidir. (.........) |
﴾ 56 ﴿