4

Ve biz her gönderdiğimiz Resulü ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyi beyan etsin sonra da Allah dilediğini dalâlette bırıkır, dilediğini de hidayete irdirir, ve öyle azîz hakîm o

(.........) Biz hiç bir Resulü - gerek hususî gerek umumî bir şeriat veya kitab getiren hiç bir Peygamberi - başka türlü göndermedik (.........) ancak kavminin lisanile gönderdik - ya'ni adetullah böyledir. Öteden beri her Resul, gönderildiği ümmetten ve bilhassa içlerinde kaim olduğu cemaatin dili ile gönderile gelmiştir. (.........) ki, onlara tebyin etsin - tebliğine me'mur olduğu şeyleri kavmine anlatsın anlattırsın. Bilenin bilmiyene, şâhadin gaibe anlıyacağı bir lisan ile beyan ve tebliği bir vazife olduğunu tefhim etsin. Zira bir Resulün risaleti gerek kavmine muhtass olsun gerek daha başkalarına da şamil bulunsun ve bu şümul gerek risaleti Muhammediyyede olduğu gibi bütün insanlara ve hattâ İns-ü Cinne kadar umumî olsun ve gerekse bir kaç kavme âid bulunsun her halde o Resul, kavmini da'vet edecek ve ilk işi onlara risaletini anlatmak olacaktır. Bu ise onların en iyi en kolay anlayabilecekleri kendi lisanları, kendi lügatlerile beyana mütevakkıftır. Evvel emirde (.........) mucebince en yakından başlayarak Resul, kavmine bu tebyinî yapar, Allah’ın emirlerine beyan ve i'lân eder (.........) Bunun üzerine Allah da, kimini diler, ıdlâl eder - ya'ni gerek o kavmden olsun ve gerek haricden bulunsun bizzat veya bilvasıta tafsilen veya icmalen o beyanı işiden nasın kimisini Allah, yola getirmez, hakkı sevdirmez, o beyandan müstefid etmez, îmana muvaffak kılmaz, dalâle mahkûm eder. (.........) Kimine de diler, hidayet eyler - lisanı Resulden, o tebyînden istifade ettirir, hakkı sevdirir, îman ve ılim ve mucebince amel nasîb eder ve binaenaleyh bir taraftan Arabî bilenler bilmiyenlere bildikleri lisanlar ile nakl-u tercema ederek beyanı Resulü tebliğ ve tebyîn ederler. Resulünün Resulü, veresei Enbiya olmak şerefine nail olurlar. Diğer taraftan bu şerefe nail olmak için bir takımları da Arabî öğrenirler ve bu suretle lisanı Resulü esas olarak beyan ve da'vet, dilden dile kavmden kavme neşr-ü ta'min olunur. Allah’ın ıdlâl ettiği bedbaht, hidayet ettiği bahtiyar olur. (.........) ve o - Allah (.........) öyle azîz -Her şeyden üstün, meşiyyeti bütün esbab-ü avmile hâkim, binaenaleyh iradesine münazea edilmek gayri mümkindir. Onun için ıdlâl ettiğini yola getirecek, hidayet ettiğini şaşırtabilecek hiç bir kudret, hiç bir irade bulunamaz. Ve beyanı Resul ne kadar kuvvetli ve vazıh olursa olsun Allah’ın izni olmayınca hidayete kâfi gelmez, hem de (.........) öyle hakîmdir. - Hiç bir sebebe muhtac olmamakla beraber yaptığını hikmet ile muntazam yapar, iradesi mahzı hikmet olur. Onun için beyandan evvel kimseyi dalâle mahkûm etmez. Izzeti hasebile Resulünü dilediği kavmden intihab eder ve hikmeti hasebile beyanını o kavmin lisaniyle yaptırır. Binaenaleyh (.........) hıtabiyle umum insanları biiznillâh tenvir etmek ve hidayet-ü dalâlin tefrikında huccet olmak için risaleti Muhammediyye ile gönderilen bu kitabın, bu Kur’ân’ı mübînin Arabî olarak inzal buyurulmasında ve nâzil olduğu gibi (.........) hâkim kılınmasında dahi nice hikmeti ilâhiyye vardır. Kur’ân, başka bir lisan ile indirilse idi Peygamberin içlerinde bulunduğu ve ilk evvel hitab edeceği kavmi anlamıyacak, «Sûre-i fussılet» de geleceği vechile (.........) demeğe hakları olacak ve diğer akvama tebliğ-u ta'min için ilk naşirler yetişmiyecek ve binaenaleyh hiç bir kavm hakkında huccetullah tahakkuk etmiyecekti ve eğer lisanları kâffesiyle indirilse idi de Arabîsi gibi bir çok Kur’ân bulunsa idi böyle bir mu'cize büsbütün muzır ve hikmeti tevhide münafî olurdu, akvam arasında niza' ve ıhtilâfı azaltacak yerde çoğaltır, birleştirecek yerde dağıtırdı. Çünkü her biri yalnız kendi lisanını asıl ve hâkim tanımak lâzım gelecek ve aralarında hâkim ve furkan bir kitab bulunmamış olacaktı. Hem bu taaddüd, terceme ihtiyacından kurtarmıyacak, her kavm kendi lisanındaki ile diğerlerinin tevafuk edip etmediğini anlamak ihtiyacında bulunacak ve bundan dolayı taaddüd ne kadar çoksa terceme ihtiyacı da o nisbette artacak ve bir mütercimin bütün lisanları bilmesi ıktıza edecek ve teklifi mâlâyutak halini alacaktı. Bunun beyanı : (.........)

4 ﴿