9Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz (.......) hiç şüphe yok ki, o zikri biz, indirdik biz (.......) hiç şüphesiz onun hıfzedicisi de her halde biziz -buradaki (.......) zamirinde iki vechi tefsir vardır: birincisi zikre raci' olmasıdır ki, Cumhur kavlidir. İkincisi ferra' ve İbnil'enbarî kavilleridir ki, münzelün aleyh olan Resulullaha raci' olmasıdır. Bu surette ma'nâ onu Cin, Şeytan şerrinden, düşman tecavüzünden hıfzeden ve edecek olan da biz Allahü azîmüşşanız demek olur. Bu da sahih bir ma'nâ olmakla beraber âyetten ilk nazarda zâhir olan evvelkisidir. Ya'ni Allahü teâlâ, bununla Kur’ân’ın ziyade veya noksan ile tağyir ve tahriften hıfzını taahhüd ve mahfu'zan bakasını ıhbar buyurmuştur. O halde bu va'd varken sahabe Kur’ân’ın Mushafa cem'ıle niçin meşğul oldular? Suali de varid olmaz. Çünkü hafızların hıfzı gibi onların cem'ı de Allahü teâlânın esbabı hıfzı cümlesindendir. Allah onun hıfzını taahhüd ettiği içindir ki, onları bu suretle cem-u zapta muvaffak etmiştir. Burada müfessirîn Allahü teâlânın Kur’ân’ı hıfzetmesinin keyfiyyeti hakkında da bir kaç vecih beyan etmişlerdir. Şöyle ki, : 1 - Bunu Allah’ın hıfzı, beşer kelâmına mübayin bir mu'cize kılarak halkı ziyade ve noksandan âciz bırakmak suretiledir. Çünkü Kur’âna bir şey ilâve edecek veya eksiltecek olsalar nazmı Kur’ân değişir, ve bütün aklı irenlere onun Kur’ân’dan olmadığı tezahür eder. Binaenaleyh Kur’ân’ın ı'cazkâr olması bir şehri ıhata eden sur ve istihkâm gibi onu mahfuz tutar. 2 - Allahü teâlâ hiç kimseye Kur’âna muaraza edebilecek kudret vermemek suretile onu hıfz-u sıyanet etmiştir. Bu iki vecih mütekaribdirler. 3 - Allahü teâlâ, bakai teklifin âhırına kadar Kur’ân’ı hıfz-u tedris ve halk beyninde neşreder bir cemaati tavzıf etmek suretile onu halkın ibtal-ü ifsadından hıfz-u sıyanet eder. 4 - Hıfzdan murad şudur ki,, demişler: bir kimse Kur’ân’ın bir harfini veya bir noktasını değiştirecek olsa bütün Âlem ona « bu yanlış, kelâmullahı tağyir » dir der. Hattâ büyük ve mehîb bir adam kitabullahın bir harfinde veya harekesinde kazara bir hatâ veya bir lâhin yapacak olsa çocuklar bile ona « Efendi, yanıldın doğrusu şöyledir» deyiverirler. Fahruddini Razî der ki, Kur’ân’ınki gibi mahfuziyyet hiç bir kitaba nasıb olmamıştır. Başka hiç bir kitab yoktur ki, az veya çok tashif, tahrif, tağyir girmemiş bulunsun. Bunca mülhidlerin, Yehudün, Nesarânın Kur’ân’ı ibtal ve ifsad etmek üzere bir çok daıyeleri bulunduğu halde bu kitabın tahriften her cihetle masun kalması en büyük mu'cizelerdendir. Bir de Allah bunun böyle mahfuz olarak bakasını bu âyetle haber vermiş şimdiye kadar da altı yüz seneye karib bir zaman geçmiştir. Binaenaleyh bunun bir gayb haberi olduğu tahakkuk etmiş bulunuyor. Bu ise kahir bir mu'cizedir. (.......) Bu satırların yazıldığı şu zamanımızda ise hicreti seniyyenin bin üç yüz kırk dokuzuncu senesinde bulunuyoruz. Bu sûrenin nüzulü mekkî olduğu cihetle demek ki, bin üç yüz elli seneyi mütecaviz bir müddettenberi bütün âlem bu haberi gaybın tahakkukuna şâhid olmaktadır. Filhakika Kur’ân’da bu âyet, sarih olmasaydı bile hiç bir kitaba nasıb olmıyan bir mahfuziyyetle bu kadar senedir hıfzolunması Razînin dediği gibi başlı başına bir büyük mu'cizei fi'liyye olurdu. Bunun bu âyetle evvelden tasrih olunarak bilhassa tekidlerle ıhbar edilmiş olması ise hiç söz götürmek ihtimali olmıyan bir mu'cizei ılmiyyedir. Ve işte on üç buçuk asırdan ziyade bir müddetten beri cihan böyle hem ılmî ve hem amelî haysiyeti cami' bir mu'cizenin şâhidi ola gelmiştir. (.......) Böyle mübîn bir Kur’âna ve bunun nâzil olduğu Resuli ziyşana karşı kâfirlerin neden insaf etmeyip de sui edebde bulunduklarına gelince; Allahü teâlâ, bunun sebebini beyan ile Resulünü tesliye sıyakında buyuruyor ki, : |
﴾ 9 ﴿