3Böyle iken andan başka bir takım ma'budlar edindiler ki, hiç bir şey halk edemezler, kendileri halk olunup duruyorlar, kendi kendilerine, ne bir zarara ne de bir menfeate malik değiller, ne mevte mâlikler, ne hâyata ne de nüşûre (.......) böyle iken tuttular da ondan başka bir takım ilâhlar (ma'budlar) edindiler - o her şeyi yaradını bıraktılar da onun berisinde öyle şeylere taptılar ki, (.......) hiç bir şey yaratamazlar (.......) fakat kendileri halk edilir dururlar - ya'ni kendilerinin mahlûk oldukları görülüp duruyor. yâhud ma'bud diye yalan yere uydurulup duruyorlar. HALK, yokken iycad etmek, ya'ni yaratmak ma'nâlarına geldiği gibi (.......) kabîlinden yalan uydurmak ma'nâsına dahi gelir. Burada ba'zı müfessirîn bu ma'nayı tercih etmişlerse de zâhir olan evvelkidir. Allahdah ma'adâ tapılan şeylerin hepsi putlar gibi yalan, uydurma ma'bud olduğu, mahlûk olmalarından da anlaşılır. Ilmî noktai nazardan ifadenin asıl ruhu da mahlûkün hâlık yerine tutulmasındaki tenakuzu göstermektedir. Bunu daha ziyade izah için buyuruluyor ki, (.......) ve kendi kendilerine bir zarara da malik değiller bir men'feate de - bu cümlenin tefsirinde «ve kendilerinden ne bir zararı def'a ne de kendilerine bir menfeati celbe güçleri yetmez » deniliyor, çünkü (.......) müahhar olan zarar fi'linin sılası addolunuyor. Ve bir şey'in kendine ızrar etmesi ma'kul olmadığından, darr, def'ı darr ma'nâsına hamledilmiş oluyor. Bu ma'nâ ise sâlibei külliyye olarak yalnız câmid putlara muntabık olabilir. Bu ise hem kasır hem de nazmı celîlin zâhirinden uzaktır, (.......) da asl olan ta'lil olduğu gibi (.......) ye taalluku da zâhirdir. (.......) değil (.......) buyurulmuştur. O halde (.......) demek olmalıdır. Nefyedilen yalnız kendilerine teallük eden nefi' ve darr değil, kendi zatlarının ılliyyetiyle mutlak nef'i ve darrdır. Ya'ni kendiliklerinden lizatihim hiç bir zarar ve menfeat yapmağa kadir değillerdir. Bizatihim olsalar bile lizatihim değillerdir. Şayed ba'zılarında mesalâ Güneşte veya Firavn gibilerde, yâhud Mesih gibilerde bir menfeat veya mazarrat görülmüşse o onların lizatihi kendi kudretlerinden, milklerinden değil, hâlık tealânın verdiği kudret ve kuvvettendir. Lizatihi olsa idi fanî olmazdı. Bu ma'nâ (.......) mazmununa da mutabıktır. Burada zararın takdim edilmesi de şayanı dikkattir. Def'i zarar celbi menfeatten akdemdir kaidesine işaretle zararı def'edemiyen bir benfeat celbedemiyenden daha âciz olduğunu anlattığı gibi izrar etmenin nâfi' olmaktan kolay olduğunu da anlatır. Bir de Allahdan başkasına tapanların menfeat hissinden evvel zarar korkusiyle taptıklarını iş'ar eder. Çünkü cebabire ve zalime insanları en ziyade tedhiş siyasetiyle kendilerine perestiş ettirmeğe uğraşırlar. Ve bu yüzden bir çok zavallılar o kuvveti onların kendilerinin imiş gibi farz ederek korku belâsıyle onları ma'bud yerine koyar Allah’ı unuturlar ve lâkin bilmeleri lâzım gelir ki, esasen o kuvvet ve kudret onların değildir, Allah murad etmeyince onlar kendi başlarına ne bir zarar yapabilirler ne bir menfeat (.......) ne mevte maliktirler ne hayata, ne de nüşure - NÜŞUR, neşir gibi ba'zan müteaddi ba'zan lâzım olur. Meteaddi olurlarsa bir şey'i açıp yaymak ma'nâsına gelirler ki, lisanımızda neşr ve neşriyyat ve menşur bu ma'nâdandır. Bunun lâzımına intişar denilir, lâzım oldukları zaman ise ölmüş bir şey'in dirilip kalkması ma'nâsınadır ki, Kur’ân’da nüşur umumiyyetle bu ma'nâyadır. Bunun müteaddisinde inşar denilir. (.......) gibi. Binaenaleyh bu ma'nâ şu olur: ne ölüm ellerindedir ne dirim, ne de ölümden sonra Âhırette kalım, bunların hiç birinde ne kendileri ne başkaları hakkında diledikleri gibi tasarruf edemezler. Bunlara malik olmıyan ise ma'bud olamaz. Böyle iken bütün bunlara malik olan Allah’a kulluğu bıraktılar da öyle âcizlere taptılar. Nübüvvete gelince: |
﴾ 3 ﴿