40

Nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat ise: ben dedi: onu sana gözünü kırpmadan evvel getiririm, derken onu yanında duruyor görünce: bu rabbımın fazlından, dedi: beni imtihan için ki, şükür mü edeceğim? Yoksa küfran mı? Her kim şükr ederse sırf kendi lehine eder, her kim de küfranda bulunursa şübhe yok ki, rabbım ganiydir kerîmdir

(.......) nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat (.......) ben sana onu tarfın (gözün) sana dönmeden evvel getiririm dedi - bu zatın kim olduğu hakkında müteaddid kaviller vardır. İbn-i Mes'ud kavlince Hızır aleyhisselâmdır. İbn-i Abbasın meşhur olan kavlince Süleyman aleyhisselâmın veziri Âsaf İbn-i Berhıyadır ki, Sıddîk idi. Dua edilince icabet olunan ismi a'zamı bilirdi, Hazret-i Süleymanın bir mu'cizesi olmak üzere veziri böyle bir keramet göstermiştir. Fahruddîni Razî bu zatın Süleyman aleyhisselâmın kendisi olması kavlini vücuh ile tercih etmiştir. Ezcümle mevsulün, sıla ile ma'lûma işaret olması kaıdesine nazaran burada nazmı Kur’ân mülâhaza edildiği zaman (.......) olmakla ma'lûm olan zat ancak Süleyman aleyhisselâmdır. Çünkü yukarıda (.......) buyurulmuştu, ancak bu surette (.......) hıtabı ıfrîtedir. Süleyman, ıfrite karşı söylemiştir. (.......) diye zamir ile zikrolunacak yerde tefhıym için mevsul getirilmiş ve bununla bâlâda verildiği zikrolunan ılimden bir misal gösterilmiştir. Maamafih ekseriyyet, bu zâtın Süleyman aleyhisselâmın kendisi değil, eshabından birisi olmasını nazmın siyakına daha muvafık bulmuşlardır. Muhyiddîni Arabî füsusta demiştir ki, «bu Süleyman aleyhisselâmın eshabından ba'zısının elile oldu ki, hazır olanların nefislerinde Süleyman aleyhisselâmın şanı için daha azametli olsun» (.......) Şübhesiz eshabından böyle kerametin zuhuru kendisinin daha ziyade yüksekliğine delâlet eder. Ve bu ılim ona verilen ılim den olduğunu anlatır. Bu, ne kadar mesafeden getirildi? Yukarıda hüdhüd kıssasında San'aya kadar varıldığına dair bir rivayet geçmişti, San'adan ise Sebe' günlük mesafedir deniliyor. Ba'zıları da bu sıra Süleyman aleyhisselâm San'adan dönmüş Şam arzında bulunuyordu demişler. Bu takdirde iki aylık mesafe demektir. Bu kadar mesafeden bir taht göz kırpıncaya kadar nasıl gelir? Şübhe yok ki, bu alel'âde vekayı'den değil bir keramet ve mu'cize olmak üzere mevzuı bahistir.

Muhyiddîni Arabî bunu şöyle anlatmıştır: Âsaf, tahtın aynında tesarruf etti de onu mevzıında ı'dam edip her an hasıl olmakta bulunan halkı cedide arif olanlardan başka kimsenin şuuru lâhık olamıyacak vechile Süleymanın yanında iycad ediverdi, vücudü zemanı, ademi zamanının ayni idi, ikisi bir anda idi ve Âsafın kavli, zamanda fı'lin ayni idi. Zira Kâmilden sadir olan kavil, Allahü teâlâdan (.......) menzilesindedir. Bu tahtın husulü mes'elesi en müşkil mesaildendir. Ancak zikrettiğimiz iycad ve ı'damı arif olan zevat müstesna. Taht, ne mesafe kat' etti ne de onun için Arz dürüldü veya yarıldı (.......)

Şeyhın (.......) âyetinden anladığı halkı cedid mes'elesi son zamanlarda (.......) Felsefesine kadar geçmiş bir nazariyyedir. Lâkin bunun buraya tatbikı âyetin zâhirine muvafık değildir. Çünkü «yaparım» denmemiş «getiririm» denilmiştir. (.......) denilmesiyle de bir zaman ifade edilmiştir. Lemhı basar değil, tarfetül'ayn da değil, bunlardan daha uzun olarak (.......) ki, iki tarfe arasını ifade eder. Ve bu bir saniyeyi bile geçebilir.

Lâkin Şeyh, bunu bir an telâkki etmiş, halbuki hareket mefhumu lâekal iki an ıktiza eylediği cihetle bir anda hareket tasavvuru, tenakuz olacağından mes'eleyi işkâl ederek hareketsiz olarak husulü imkânını göstermek için o yolda te'vil eylemiştir. Çünkü zatında mümteni' olana «kün» emri teallûk etmez. Fakat ıhtar ettiğimiz vechile âyet, bunu bir ân ile değil, en seri' bir zaman ile ifade etmiştir. Lâekal (.......) diyecek kadar bir zaman var. Doğrusu «Âsafın kavli zamanda fı'lin ayni idi.» demekle Şeyh temamen hakıkati söylemiştir. (.......) kavlinde fi'ıl, icad değil ityandır. Bunu söylemesile getirmesi bir olmuştur.

Ya'ni söyleyinciye kadar getirmişti. Zira ılmini biliyordu. Bir saniyede binlerce kilometre sür'at, zamanımızın efkârı fenniyyesinin mülâhazasına alışmış olduğu mesaildendir. Mühimm olan nokta ancak bu hareketi yapmak için tatbık olunacak kuvveti bilmekten ıbarettir. Bir saıkada bir cereyanda, bir telgrafta görülen bu sür'at bir kütlede de görülebilir. Yakından icrayı te'sir ettiğini gördüğümüz iradenin bir telsiz gibi uzakta da âmil olabildiğini gösteren misaller de yok değildir. Bir cazibe ile ecramın fezada uçuştuğu bir irade ile a'zanın bedende oynadığı gibi bir irade ile âfaktaki bir cismin tayyı mekân etmesi de Kitabda, Levhi mahfuzda sâbit olan ılimdendir.

(.......) Derdemez onu yanında karar etmiş görünce (.......) bu, dedi: rabbımın fadlındandır - mu'tad olan sünneti cariyesi değil (.......) ile işaret olunduğu üzere fadlı mahsusu olan bir keramet veya mu'cizedir. (.......)

40 ﴿