35

Yesinler diye mahsulünden ve kendi ellerinin ma'mulâtından, halâ şükretmiyecekler mi?

(.......) ki, onun mahsulünden, Allah’ın verdiği meyvesinden hasılâtından (.......) ve ellerinin yaptığı şirası, pekmezi ve teferrüatı gibi ma'mulâtından yesinler, intifa' etsinler diye - bu ma'nâya göre (.......) de (.......) vardır vakfolunmaz. Maamafih burada (.......) nın nâfiye olması da tecviz edilmiştir. Buna göre (.......) de vakıf caiz (.......) olup ma'nâ şöyle olur: mahsulünden yesinler, onu onların elleri yapmadı, ya'ni o bağlara bakmaları ve suyu, çapası gibi işlerine çalışmaları ıktiza ederse de intifa' edecekleri o mahsul onların sun'u değil, Allah’ın vergisidir. (.......) hâlâ şükretmîyecekler mi? - Şirk ve küfrândan vaz geçip tevhid-ü îman ile ıbadet ve kulluk etmiyecekler mi?

Abdülkadiri geylânî kuddise sirrüh Fütuhul'gaybde der ki, şükür, ya lisan veya kalb veya cevarih ile olur: lisan ile şükür, ni'metin Allahü teâlâdan olduğunu ı'tiraf ve halka izafeti terk eylemektir. Ne kendine ne havl-ü kuvvetine ve kesbine, ne de senin gayrından ellerinde cereyan edenlerin hiç birine isnad etmemek, çünkü sen de onlar da hep o ni'met için esbab, âlât ve edevatsınızdır. Onu kısmet eden, gönderen iycad eden, onunla meşgul eyliyen müsebbib olan Allah azze ve celledir. Kasim o, mu'tıy o mûcid odur. Şükre ehakkolan odur. Hediyyeyi getiren uşağa bakılmaz, gönderen Efendiye bakılır. Bu bakışı bilmiyenler hakkındadır ki, (.......) buyurmuştur. Zâhire, sebebe bakıp da ılmi ve ma'rifeti ondan ilerisine geçmiyen cahildir, nâkıstır, aklı kasırdır. Çünkü âkıle âkıl denilmesi akıbeti görmesi i'tibariyledir. Kalb ile şükür: sende olan ni'metlerin hepsi zâhirde ve bâtında harekât ve sekenatındaki menfeatlerin, lezzetlerin cümlesi başkasından değil, ancak Allahdan olduğuna i'tikadı dâimle sağlam bağlanmaktır ki, lisanınla şükrün, kalbinde şükrün tercemanı olur (.......) buyuruluyor ki, mü'min için Allahdan başka mün'ım kalmaz. Cevarih ile şükre gelince: bütün a'zalarını Allahü teâlânın taatında tahrik ve isti'mal eylemektir. O halde Allahdan ı'raz bulunan her hangi bir hususta halktan hiç birine icabet etmemek lâzım gelir. Ki, bu, nefse, hevâye, irâdeye, emanîye ve sair halka şamildir. Allah’a taatı asıl ve metbu' ve mâsivasını feri' ve tabi' kılmak gibi ki, başka türlü yaparsan cebbar, zalim ve Allah’ın hukmünün gayriyle hâkim olmuş olur (.......)

35 ﴿