9

Ve eğer Mü'minlerden iki taife çarpışırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın, şayed biri diğerine karşı bagyediyorsa o vakıt bagî olana Allah’ın emrine rücu' edinciye kadar kıtâl edin, eğer rücu' ederse yine adaletle beyinlerini sulh edin ve hep insaflı olun, çünkü Allah adâlet yapanları sever

(.......) ve eğer mü'minlerden iki tâife vuruşurlarsa - rivâyetlerin hulâsasına göre: Resulullah sallallahü aleyhi vesellem Sa'd İbn-i Ubâdenin marazında ziyaretine müteveccihen giderken, Abdullah İbn-i Übeyy İbn-i Selûle de uğraması reca edilmiş ve bir merkebe binerek uğramıştı. Abdullah İbn-i Übeyy «merkebin kokusu bizi rahatsız etti» demiş, mecliste hâzır bulunan Ensardan Abdullah İbn-i Revâha Hazretleri de «vallahi Resulullahın merkebinin kokusu senden daha hoştur» demiş, bunun üzerine Abdullah İbn-i Übeyyin kavmından tarafdarları kızmış, Abdullah İbn-i Revâha Hazretlerinin arkadaşları da kızmışlar, İbn-i Revâha Hazretî, İbn-i Übeyy Evsi olduklarından iki kabileden bir takım kimseler, silâhsız olarak elleriyle papuçlarıyle, sopalarla döğüşmeğe başlamışlar, bunun üzerine bu âyet nâzil olmuş, Resulullah kıraet buyurmuş, bu suretle barışmışlar. Fakat İbn-i Cerîrin ve İbn-i ebî hatimin Süddîden rivâyetlerine göre: Ensardan Imran namında bir zatın «Ümmü Zeyd» namında bir zevcesi vardı, kadın hısımlarını ziyaret etmek istemiş, zevci göndermemiş ve onlardan kimse gelmemek için de hanesinin ılliyyesinde (üst katında, çardağında) habseylemişti, kadın ailesine haber göndermiş, onun üzerine kavmı gelmiş oradan indirip götürmek istemişler, kocası da çıkmış kendi kavmından istiâne etmiş, binaenaleyh amcasının oğulları gelip kadın ile ailesinin aralarına girmeğe çalışmışlar, onlar da müdafea etmekle döğüşmüşler, bu âyet nâzil olmuş, Resulullah adam göndermiş barıştırmış, tarafeyn Allah’ın emrine rücu' etmişler. (.......) Evvelkisi birinci âyetin mazmununa daha yakındır. Calibi dikkattir ki, âyette evvela (.......) denilmeyip cemi' sıygasiyle (.......) buyurulmuştur ki, bu fark tercemede gösterilemiyor. Bunun nüktesi azdan başlıyan bir kıtalin bastırılmadığı takdirde tevessü' edeceğini ıhtardır. Onun için (.......) derhal ikisi arasını ıslâh edin - düzeltin, nasıhat ile ve şayed arada bir şübhe varsa onu izâle ile, olmadığı takdirde Allah’ın hukmüne da'vet ile sulh edin barıştırın (.......) bunun üzerine şayed birisi diğerine karşı bağyederse -

BAĞY, bigayri hakk yükselmek istiyerek teaddî etmektir.

Ya'ni sulh teşebbüsü yapıldığı ve şübhe varsa izâle edildiği halde birisi sulha yanaşmayıp behemehal haksızlıkla üste çıkmak sevdasını beslerse (.......) o vakıt o bağyeden tâifeye kıtâl edin (.......) tâ ki, o, Allah’ın emrine rücu' edene kadar - Allah’ın emri (.......) işaret eder ki, bu kıtâl bâğîye had gibi terki halinde de ikame olunacak bir ceza değildir. Rücu' edinciye kadardır, def'i sail kabilindendir. Onun için fiei bağıye emre rücu' edince kıtâl haram olur. Buyuruluyor ki, (.......) eğer rücu' ederse (.......) o vakıt da adâlet ile aralarını sulhedin - barıştırın, ya'ni mücerred mütâreke ile bırakmayın da Allah’ın şer'i mucebince haklarını gözeterek hukmedip aralarını bulun. Evvelkinde mutlak olarak (.......) buyurulduğu halde burada (.......) kaydi ile takyid edilmiştir. Çünkü mukateleden sonra olduğu için bunda hayf tehlikesi maznundur.

Onun için bir de mecmuuna nazaran şu vechile te'kîd olunmuştur. (.......) hem - her hususta - adl-ü hakka niyyet yapın - her hak sahibine haktan nasıbini verin, bağıyden zulümden sakının (.......) çünkü Allah adâlet yapanları sever - ebû Hayyanın Bahirde beyanına göre bu âyetteki (.......) hıtabları (.......) olan velâyet sahiblerinedir. Bu ma'nâ İbn-i Abbastan da rivâyet edilmiştir.

Ya'ni aynen vücub, hukûmet adamlarına müteveccihtir. Zira bir kıtâle müdahale ile ıslâh yapabilmek istitâati sırf ferdî bir istitâat olarak mülâhaza edilemez, lakin her hangi bir suretle ıslâh ve kıtâl şanından olanlar hakkında farzı kifaye olmak üzere ümmetin mecmuuna hıtab olması (.......) nidasının zâhirine daha muvafıktır. Onun için bağıy tehakkuk edince ona karşı ülül'emre yardım cihadda olduğu gibi umuma teveccüh eden bir vecîbe olur. Netekim Hâkim ve beyhekînin rivâyetlerine göre Abdullah İbn-i Ömer radıyallahü anhüma Hazretleri ben şu fiei bâğıyeye kıtâl etmediğimden dolayı işbu (.......) âyetinden nefsimde bulduğumu hiç bir şeyden bulmadım» demiştir. Bügat hakkında kütübi Fıkhiyyede bahsi mahsus vardır.(.......) emri gibi şu da bütün mü'minlere umum ifâde eder:

9 ﴿