11Ey o bütün îman edenler! alay etmesin Bir kavm bir kavm ile belki kendilerinden daha hayırlı olurlar, ne de bir takım kadınlar diğer kadınlarla, belki onlardan daha hayırlı olurlar, hem kendilerinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın, iymandan sonra fâsıklık ne kötü isimdir, her kim de tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir (.......) Mü'minler arasında ıslâh ve ittika emrolunduktan sonra o uhuvvet ve salâhı haleldar edebilecek cahilliklerden sakındırmak ve mü'minler arasında salâh ve ittika hıssini en yüksek bir samîmiyyet ile tatbık ettirerek mütekabil hürmet telkîn eylemek ve bu suretle islâmın daha bir çok kavimlere yayılıp inkişaf edeceğine işarte ile o geniş uhuvveti tersîn edecek tehzibe yükseltmek üzere bu iki âyet ümmete ta'lîmi edeb ile huzur ve gıyabda ahlâkî bir irşaddır. Nüzulü hakkında bir kaç sebeb zikr olunmuştur. Dahhakten rivâyet olunduğuna göre: Beni temîmden bir kavim, Bilâli Habeşî, Hababb, Ammar, Suheyb, Ebuzerr, Sâlim mevlâ huzeyfe gibi zevat ile istihza etmişlerdi. Hazret-i Aişe radıyallahü anhadan: Zeyneb binti Huzeymetelhilâliyyeyi kısalığından dolayı eğlenmişti, kezalik Hazret-i Aişe ile Hazret-i Hafsa, Ümmü seleme Hazretlerini kısa diye konuşmuşlardı, İbn-i Abbastan: Hazret-i Safiyye bint huyey Resulullaha gelmiş, kadınlar bana ey Yehûdî kızı Yehûdî diye söz atıyorlar demiş, Resulullah da: babam Harun, amcam Mûsa, zevcim de Muhammed neye demedin? buyurmuştu. Şu da rivâyet olunmuştur ki, Sâbit İbn-i Kays, kulağında biraz ağırlık vardı, Resulullahın meclisine geldiği vakıt işitsin diye yer açarlardı, bir gün gelmiş açılın diye diye Resulullahın yanına kadar varmıştı, bir zata çekil dedi, o, aldırmadı, bu kim? dedi, o zat da ben Filânım dedi, o hayır sen Filân kadının oğlusun diye Cahiliyyede ta'yib olunduğu bir valide söyledi, adamcağız mahcub oldu, bu âyet nâzil olunca Sâbit bundan sonra kimseye karşı haseb ile de iftihar etmem dedi, bir de Ebû cehlin oğlu Ikrime müsliman olmuştu, ba'zı kimseler ona «bu, bu ümmetin Firavninin oğlu» demişlerdi gücüne gelmiş, Resulullaha şikâyet eylemişti, işte bu âyet bu sebeble nâzil oldu. Kurtubî demiştir ki, suhriyyet istihkar ve istihânet ve gülünecek vechile ayıb ve noksana tenbihtir. Ba'zı fi'lini veya kavlini hikâye ve işaret veya iyma ile yâhud lakırdısına veya işine veya her hangi bir kusuruna veya suratına gülmek ile de olur (.......) Diğer bir ta'rife göre bir şahsı huzurunda gülünecek vechile kavlen veya fi'len tahkır etmektir. Kamusun ta'birince eğlenmektir. Râzî burada murad olan ma'naya göre bunu şöyle ta'rif etmiştir. Mü'min kardeşine ta'zîm ve iclâl gözü ile bakmayıp, derecesinden iskat ederek iltifat eylememektir ki, ıhvânınızı hakîr görmeyin küçültmeyin demektir. Kavim ta'biri aslında kaimin cem'i veya tesmiye bilmasdar kabîlinden olarak iş gören ve kendilerini müdafeaya kıyam edebilecek, ya'ni, dirişebilir erkek cemâatine denir, kavmı Nuh ve kavmi Fir'avn ta'birlerinde olduğu gibi kadınlara şümulü, dolayısıyle ve bitteba'dır. Burada erkek ve kadına ayrı ayrı ıhtar olunmak üzere kavim ve nisa diye tasrih olunmuştur. Kavim ve nisânın tenkiri nehîde şüyu' ve ta'mîm ifâde etmek içindir. Müfredin istigrakı daha şümullü olduğu halde kavmün velânisün diye cem'i münekker getirilmesinde de nükteler vardır. Bu evvelâ islâmın sâde ferdlere değil, bir çok kavimlere şüyu' ve intişar edeceğini bir ıhtardır. Saniyen suhriyyet işinin muhâtarası büyük olup ona tek başına bir erkek veya kadının ıkdam etmiyeceğine işarettir. Salisen, alay eden veya masharalık yapan kişinin yanında ekseriya gülüp eğlenecek ve o suretle ona arkadaş olacak kimselerin eksik olmıyacağını ve bu yüzden vâhidin cemâate münkalib olarak işin büyüyebileceğini de ış'ar eyler. Hasılı hiç bir mü'min kavim hiç bir mü'min kavm ile eğlenmesin, alay etmesin (.......) Belki onlar kendilerinden daha hayırlı olurlar. -Bu cümle, nehyin ılletidir. Bundan dolayı (.......) gibi bir edat ile vaslolunmak zâhir görünürken bir suâl ve cevab tarzında takrir olunmak için istînaf halinde iyrad olunmuştur. Ya'ni bu nehyin sebebi sorulmak istenilirse her mü'min şöyle i'tikad etmelidir: olabilir ki, eğlenilen, Allah yanında o eğlenenden daha hayırlı olsun, çünkü insanlar yalnız zâhiri ahvâle muttali' olabilirler, iç yüzünde gizli cihetleri bilmezler, Allah yanında tartı tutacak olan ise vcidanların ıhlâsı, kalblerin takvâsıdır. İnsanın ılmi ise onun Allah yanındaki tartısını tartmağa, iki kalbin uhrevî temâyülâtını ölçmeğe kâfî değildir. Onun için kimse zâhiri hale bakıp da gözünün kestiğini horlamağa eğlenmeğe cür'et etmesin, eğer Allah ındinde muvakkar, muhterem olan bir şahsî tahkır etmiş bulunursa nefsine ne büyük zulmetmiş olur. Kezâlik (.......) (.......) Ve kendilerinize lemzetmeyin - ayıb sürmeyin. LEMZ, dil ile ta'netmek, ayıblamak, zemm-ü kadhetmek. Burada iki ma'nâ vardır ki, ikisi de sahihtir: birisi mü'minler hepsi bir nefis gibi olduklarından bir mü'mini ayıblıyan kendi nefsini ayıblamış gibi olur. Birisi de ayıblanacak şey yapan kendi nefsini ayıblamış olur. Evvelkine göre ma'nâ: mü'minleri ayıblamayın, zemm-ü kadhetmeyin ki, kendi nefsinizi ayıblamış olursunuz. İkinciye göre ma'nâ: bir mü'mini eğlenmek gibi ayıblanacak, kendinize leke olacak şeyler yapmayın ki, kendinizi ayıblamış, lekelemiş olmıyasınız demektir. Birinci mâ'nâ uhuvvet noktai nazarından daha samîmî, ikinci ma'nâ ızzeti nefis haysiyyetinden daha nezihtir. (.......) Lâkablarla da atışmayın - ya'ni birbirinize zemmi andıran kötü lâkab takarak da çağırışmayın. LÂKAB medhi veya zemmi iş'ar eden isim veya vasıftır. Zemmi iş'ar eden lâkablar çirkin lâkablardır. NEBZ, orfte kötü lâkab takmak ma'nâsına olduğu için burada nehyolunan elkab kötü lâkablardır. Yoksa muhatabın haliyle mütenasib olarak medh-ü ihtırâmı ifade eden güzel lâkablarla yadetmek menhî değildir. Keşşafta der ki, Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi vesellemden mervîdir (.......) mü'minin mümin kardeşi üzerindeki hakkından birisi de onu en sevdiği ismiyle çağırmasıdır» onun için künye koymak sünnetten ve âdabı haseneden olmuştur. Hazret-i Ömer radıyallahü anh Künyeleri işâa edin, çünkü münebbihtir demiştir. Filhakika Hazret-i Ebî Bekir, Atîk ve Sıddîk, Hazret-i Ömer Fâruk, Hazret-i Hamze Esedullah, Hâlid İbn-i Velîd Seyfullah lâkablarıyle telkıb olunmuşlardır. Ve meşahîrin çoğu hep lakâblarıyla yad olunmuşlardır. Hem böyle güzel lâkablar gerek Arabın ve gerek sâir ümmetlerin hemen hemen hepsinde cereyan edegelmiştir (.......) Fakat mü'mini gücendirmesi ve ayıblaması melhuz olan lâkablarla çağırmak, çağırışmak mü'minler arasında yapılmamalıdır.(.......) İymandan sonra fâsıklık ne fenâ isim! - Ya'ni iymandan sonra bu menhiyyatı, o suhrıyyeti veya lemzi veya nebzi yapanlar fısk yapmış ve mucebince kendilerine fâsıklığı revâ görmüş olurlar. Halbuki iymandan sonra fâsıklık veya fısk ile anılmak ne fenâ bir yad, ne çirkin bir addır. Binâenaleyh bir mü'min bunu ne kendine ne de ıhvanına revâ görmemelidir. (.......) Ve her kim - şu nehyolunan şeyleri yapar da - tevbe etmezse (.......) işte onlar zalimlerdir. - Tâat yerine ısyanı koyarak, zulm etmiş, hem iymandan sonra fısk adını takınarak ve kendini azâba ma'ruz kılıp nefsine yazık eylemiş kimselerdir. Nîsâburî Garaibülkur'anda der ki, zira nehyolunan şeyde ısrar küfürdür, menhîyi me'mur gibi saymadır.  | 
	
﴾ 11 ﴿