15

Ya artık birinci yaradış ile yoruluverdik mi? Doğrusu onlar, yeni bir yaradılıştan iltibastalar

(.......) şu halde ilk halka aciz mi göstermişiz? - ya'ni gerek sâirlerini gerek kendilerini ilk yaradılışla, birinci kerre vücude getirmekle kudretimizi göstermiş değil miyiz ki, ikinci bir yaradışı istib'ad ediyorlar da (.......) diyorlar.

Yâhud kendilerinden evvel yarattığımız halka, o evvelki insanlara karşı yarattıktan sonra veîdimizi, tehdidimizi yerine getirmeğe gücümüz yetmemiş de âciz mi kalmışız? Ki, korkmadan tekzib ve istib'ad ediyorlar? yâhud ilk yaradışla kudretimiz tükenmiş de ilerisini yaratmaktan acze mi düşmüşüz?(.......) hayır - öyle olmadığını bilirler (.......) onlar

(.......) yeni bir halktan iltibastadırlar -

LEBS, esasen karıştırıp şübheye düşürmek demektir. Burada iki ma'na vardır:

Birisi umumiyyetle müfessirînin beyanı vechile şöyle demektir: onlar halkı evveli ve bizim kudretimizi i'tiraf etmekle beraber yeni bir halk ile ölülerin dirilebileceğinde şübhe ediyorlar. Bir kerre yapılanın bir kerre daha yapılabileceği hakkındaki kıyası, tabiî kanunu bırakıyorlar da kudrete karşı şübheye düşerek tenakuzda bulunuyorlar. Bu ma'na ilzamî bir ma'na olur.

İkincisi Sûre-i «En'am» da (.......) âyetinde geçtiği üzere bir kavmın hayatı gibi bir şahsın hayatı da eczasının lâhzadan lâhzaya yenilenmesi suretiyle bir iltibas içinde ceryan ettiğini ve binaenaleyh halkı evvel denilen bu halkta bekayı şahsînin bile vahdeti nevıyye gibi peyder pey halkolunan birbirine benzer ecza arasındaki bir iltibas ve müşabehet içinde tecellî eden bir nisbet vahdetinden aynî nisbetle tevâli eden bir halkı cedîd istimrarından ibaret olduğunu beyandır.

Şeyh Muhyiddini Arabî buradan bütün eşyanın, a'raz gibi cevahirin de an bean halkı cedîd ile müteceddid olduğunu istinbata kadar gitmiş, Fransız feylesofu meşhur de Cart da bu suretle bir halkı cedîd nazariyyesine zâhib olmuştur. Bu âyette (.......) zamirine nazaran halkı cedîdin böyle bütün eşyaya ta'mimi zâhir olmasa bile her halde insanlar gibi zîhayat cisimlere nemâları i'tibariyle intıbakı münakaşa götürmiyecek kadar vazıhtır denilebilir. Bu surette bir şahsın hüviyyeti için gerek idame gerek iadede rüknolarak mülâhaza edilmesi lâzım gelen esas bir nehrin suyu gibi değişip duran maddî eczasının aynen kendilerinde ve kemmiyyetlerinde değil, aralarındaki nizami nisbet ile ifade ettikleri temasül vahdetiyle ruhanî tesâdukta gözetmek lâzım gelir. Onun için bir şahsın teşahhusu hacmin büyüklüğü ve küçüklüğü ile alâkadar görünmiyerek gerek bir zerre, bir hüceyre ve gerek büyük bir cisim ve cirim halinde dahi hüviyyetini muhafaza edebiliyor da yetmiş yaşındaki Zeyd, beşikteki bebek rahimi maderdeki cenîn, sulbi pederde nutfe olan aynî şahıs diye mülâhaza olunuyor.

Kuyruk kemiğinin ucundan ba'si gösteren ma'ruf (.......) hadîsi de bunu ifade etmiştir. Zaten insanların böyle halkı cedîd ile yaşıyabilmeleridir ki, onların ihtiyaclarının sirrini teşkil eder, öyle olmasa idi insanın yarın için hiç bir endîşesi ve hiç bir emeli olmazdı. Maamafih bu ma'na yalnız insâna ve zîhayata mahsus değildir. Âlemde her şey (.......) mantukunca helâk ve fena içinde her lâhza tegayyüre ma'ruz ve her tegayyürde yeni bir halk ile ıhtilât ve iltibas içindedir. (.......) buyurulması da bu ma'na ile alâkadardır.

Âlûsî nin bu ma'nayı baıyd görmesi garib görünür: Bütün âlem böyle halkı cedîd içinde Âhırete doğru giderken onu Allah’ın kudretinden istib'ad ederek inkâr ve tekzib etmek o istıkbalin saadetini yaşamamağa azmeden bir dalâli baîdden başka bir şey değildir. (.......)

15 ﴿