7Ve o en yüksek ufukta idi. En yüksek ufukta olarak istivâ etti - UFUK, Esas ma'nasında mutlaka kıyı ve kenar demektir. Bilhassa Semânın kenarlarından kıyısına ve eteğine denir. Rüzgârların estiği cihetlere de ıtlak edilir. Hey'etçilerin ufukı hissî, ufukı zâhirî veya mer'î veya şuaî, ufukı hakıkî diye mülâhaza ettikleri üç daire ıstılahî olmakla beraber ikinci ma'nâdan hariç değildir. Çünkü hasılı rasıdın kametine amuden bulunduğu noktadan veya gözünden veya merkezi Arzdan geçtiği düşünülen Arz müstevîsinin Semâ ile faslı müşterekine ufuk denilmiş oluyor ki, Arz bakımından gök kubbenin tam kıyısı demektir. Şu halde ufuk bir bakıma Arzın, bir bakıma da Semânın kıyısı olacağından en yüksek kıyısı demek olan ufukı a'lâ, ufukı Semâ ve ufukı şarkî denilmiştir. Fahruddini Razî der ki, meşhuru bu (.......) zamiri Cibrîlindir. Cibrîl, Allah’ın halkettiği gibi ufukı şarkîde istivâ eyledi, azametinden bütün meşrıkı kapladı diye ma'nâ verilmiştir. Halbuki zâhir olan murad Muhammed sallallahü aleyhi vesellem olmasıdır. Ma'nâsı mekânda âlî bir makamda istivâ ise de maksad hakıkaten mekânda bulunmak değil, kadrinin, rütbe ve menzilesinin yüksekliğidir (.......) |
﴾ 7 ﴿