10

Verdi kuluna verdiği vahyi.

Bu suretle Allah kuluna verdiği vahyi verdi - burada (.......) deki zamirin Allah’a raci' olduğunda ıhtilâf yoktur. Şedidül'kuvâdan murad Allahü teâlâ olduğuna göre bu zâhirdir. Diğer vecihlerde de ifadenin cereyanında ismullah, ma'lûm olarak mezkûr hukmündedir. Şu halde burada başlıca iki ma'nâ mümkindir. Birisi: işte Cebraîl böyle yaklaştı da Allah’ın kulu Muhammed aleyhisselâma gönderdiği her vahyi getirdi vahyetti onu öyle ta'lim etti: ibtida bütün suretiyle görünerek onun vahyi ilâhî olduğunu öğretti de peyderpey tebliğ eyledi. Birisi de: işte Allah’ın has kulu olan sahibiniz Muhammed aleyhisselâm o istivâdan sonra rabbına öyle yaklaştı, her vasıta mürtefi' oldu da Allah o kuluna doğrudan doğru verdiği vahyi verdi.

Ya'ni mi'racda her ne vahyeyledi ise Cibrîlin dahi tevassutu olmaksızın vahyeyledi. Biz bu ma'nâya tarafdarız. Evvelki ma'nâya göre Mi'rac kazıyyesi yalnız (.......) kavline bırakılmış oluyor.

Mi'racda bilâ vasıta vahyolunan (.......) ne idi? Bunun birisi namaz olduğu ma'ruftur, Bir de şu rivâyet edilmiştir: Peygamberlerden hiç biri senden evvel Cennete girmiyecek, ümmetlerden hiç biri de senin ümmetinden evvel Cennete girmiyecek. Sûre-i «Bakare» nin âhiri (.......) nün de Mi'racda nüzulüne dair rivayet geçmişti. Sahihi Müslimde: Resulullaha üç şey verildi. Beş vakıt namaz verildi, Sûre-i «Bakare» nin havatimi verildi, ümmetinden hiç bir şey şerik koşmıyanlara mukhimat, ya'ni büyük günahlar mağfiret olundu diye merviydir. Maamafih o bezmi hastaki vahyin tafsılâtı ne olduğunu ancak Allah ile Peygamberi bilir. Netekim Nizamüddini Nisaburî tefsirinde der ki, zâhir olan bir takım esrar ve hakaik ve maariftir ki, onları Allah ile Resulünden başkası bilmez.

10 ﴿