7

Bak şu güzel semaya verdi ona irtifa' vazeyledip mizânı.

Hem Semaya bak ona irtifa' verdi - bu terkibe nahivde (.......) ta'bir edilir. Bir mef'ulün fi'lini evvelâ hazfedip sonra zamiriyle meşgul olarak tefsir eylemektir. Şu halde kelâm (.......) takdirindedir. Bunun faidesi evvel'emirde mef'ule nazari dikkati celbetmek, sonra da fi'lin ma'lûmiyyetini beyan ile sureti mahsusada ıhtar eylemektir. Semadan murad, bütün ecramiyle üzerimizde yükselen muhitı âlemdir. Onun ref'i, ya'ni irtifa' verilip yükseltilmesi de yüksek olarak ibda' ve inşa olunmasıdır. Yükseklikten murad da zâhir olan hissî ve surî irtifa'dır. Umumi mecaz tarikıyle hissî ve ma'nevî yüksekliğe şamil bir ma'na murad olunmak da caiz olabilir. Belli ki, semanın böyle rif'ati onu yükselten Rahmanın sun-u rahmetinin yüksekliğini ve binaenaleyh kendisinin daha âlî, ya'ni cihat ve mekânın fevkinde bir ululukla yüksek olduğunu gösterir. Evet, o Rahman öyle ulu öyle yüksek ve öyle secde ve ta'zîme müstehıktir ki, gerek maddî ve gerek ma'nevî haysiyyetiyle yüksekliği meşhud olup duran o güzel semaya o yüksekliği o verdi (.......) ve mizanı vazeyledi -

Ya'ni o yüksekliklerin durabilmesi için aşağı ve yukarı muhtelif ve müteaddid sikletler, mevcudiyyetler, hukuklar arasında her şeyin hakkına göre duruşu vaz'ıyyeti demek olan müvazene kanununu adalet kanununu vazeyledi ki, bu kanun olmasa idi Semavat ve Arzın kıyam-ü intizamı olmazdı. Netekim bir Hadîs-i şerifte (.......) buyurulmuştur.

MÎZAN, mîsak gibi hem vezin ma'nasına masdar hem de vezin aleti terazi, ma'nasına ismi alet olabilir. Vezin, eşyanın yekdiğerine nisbetle mıkdarı veya mıkdarının tanınmasıdır ki, asıl sıklette ma'ruftur. Ve bir mukayese ve muadele ile yapılır. Ve bu mukayesenin yapıldığı âlete de mîzan denilir. Bu suretle vezin, daima bir muadele, ya'ni bir denkleşme nisbetini ifade ettiğinden adalete ve adaletin mi'yarı olan şeriate de mizan ta'bir olunagelmiştir. Onun için burada mîzan, eşyanın gerek sıklet itibariyle ve gerek sair suretle mıkdarlarının tanınmasına mi'yar olarak herhangi bir alet ma'nasına hamledilebildiği gibi daha şumullü olmak üzere adalet ma'nasına hamledilmiş, şeri'at ile de tefsir edildiği olmuştur. Burada mîzan kelimesi üç kerre zikredilmiş ve sahib Keşşaf bunun tavsıyeyi teşdid ve takviye için bir tekrar olduğunu söylemiş ise de ma'rifeten zikir ve ma'rifeten iade de sâni evvelin ayni olmak ka'ıdesi küllî olmadığı ve biri biri ardınca tevali eden üç fasılanın aynî ma'nada bir tekrardan ibaret olması pek muvafık olamıyacağı cihetle biz bunlardan herbirinin ayrı ayrı bir ma'naya işaret ettiğine kani' bulunuyoruz.

Evvelâ (.......) da mîzan, ref'i Sema münasebetiyle zâhir olan ma'na bütün eşya arasındaki müvazenei umumiyye kanunudur ki, (pesenteur) yahud (gravitation) denilen cazibei umumiyye veya sıklet kanunu bunun en zâhir tecellisidir. Ma'lûmumuz olan terazi ve kantar, çeki gibi tartı mikyası olan bütün mîzanların esası da budur. Eskiler bunun yalnız Arzda cari olduğunu zannediyorlar idise de ulvî ve süflî bütün ecsam ve ecramda carî bir kanunı umumî olduğu ve Ilmi hey'et bakımından ehemmiyyeti mahsusası bulunduğu anlaşılmıştır. Bununla beraber muvazenei umumiyye kanunu yalnız mihanikî ve fizikî olan cazibe kanununa hasredilmeyib kimyevî ve ruhî münasebetlere dahi şamil olmak üzere adalet kanunu namiyle daha şumullü olarak tefsir edildiği takdirde faydası daha geniş olacağı derkârdır. Her şey'i eşya arasında lâik ve müste'ıdd olduğu mevkı' ve mertebeye koymak demektir. Kâdî Beydâvî bunu her müste'ıdde müstehakkını, her sahibi hakka hakkını vermek suretiyle umuri âlemin intizam ve istikameti diye tarif etmiştir. Gerek tekvinî ve gerek teşriî adl-ü müvazeneden eammolmuş olur. Şu halde ikinci mîzan, masdar yâhud şeriat, üçüncüsü de âhıretteki mizanı a'mal olmak gerektir, Maamafih diğer ı'tibar de mümkindir. Evet, mîzanı vazeyledi

7 ﴿