25

Celâlim hakkı için biz Resullerimizi beyyinelerle gönderdik ve beraberlerinde kitab ve miyzân indirdik ki, insanlar adaletle tutunsunlar, bir de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için bir çok menfeatler vardır, ve çünki Allah kendisine ve resullerine gıyabında yardım edenleri belli edecek, şübhe yok ki,, Allah kavîdir azîzdir

Celâlim hakkı için beyyinelerle, ya'nî açık ve kat'î burhanlar ve mu'cizelerle Resullerimizi gönderdik (.......) ve beraberlerinde kitab ve miyzân indirdik - kitabdan murad cinstir. Yazının bildirilmesi de zımnındadır. Miyzan da ma'lûm terâzi demektir ki, âlemdeki müvazenet kanununun bir alâmet ve mi'yarı olarak eşyanın müvazenetini ta'yin için kullanılır. Bunun indirilmesi ise canibi haktan beşerin ılmine indirilmesi, ilham ile bildirilmesi, ı'mal ve istı'malinin öğretilip emrolunmasıdır. Ki, bu da müvazeneyi anlayan bir miyzânı aklî ve fikrî ile alâkadardır. Böyle kitab ve miyzân da indirildi. (.......) ki, nâs insaf ve adaletle doğrulsun - âdî terâzi tartabildiği şeylerde bir adalet, bir denkleştirme mi'yarı olmakla beraber hukukî müvazenelerin hepsini ölçmek için kâfi değildir. Fakat adalet mefhumunun en mahsûs bir misal veya vasıtasını gösterdiği için mîzan kelimesi mutlak adalet remzi olarak da kullanılır.

Burada da miyzan hukukî, ictimaî, siyasî müvazeneyi ta'yin eden mi'yarı adalet ma'nasına olmak münasibdir. Müvazeneyi bozan adaleti ihlâl edenlere gelince (.......) Bir de demiri indirdik - ya'ni mebzulen yaradıp mevcudiyyetini bildirdik, kullanılmasını öğrettik (.......) onda şiddetli bir beis - kuvvetli bir darbe, çetin bir azâb var. Çelik silâhlar, harb âletleri ondan yapılır. (.......) ve insanlar için bir çok menfeatler vardır. - İğneden ipliğe hiç bir san'at yoktur ki, onda demirin hizmet ve menfeati olmasın. Demir bütün sanayiin, hem bel kemiği hem eli ve tırnağı gibidir. Mezarlar da onunla kazılır, şehirler de onunla yapılır, yiyecek de onunla, giyecek de onunladır. Fahreddini Razînin dediği gibi demirin insanlığa hizmeti altından çok fazladır. Denilebilir ki, altın bulunmaz olsa Dünya maslahatlarında büyük bir eksiklik olmaz.

Lâkin Demir bulunmasa hemen hemen bütün mesalihi dünya muhtell olur. Zamanımızda makinecilikle demir sanayiinin vâsıl olduğu derece ise hemen hemen her şey'i istilâ etmiştir. Hem be'si şedîdi artırmış, hem menafiı çoğaltmıştır. Öyle ki, Devletler küçük bir kağıt parçasını altın yerine ikame ederek altının kıymetini değilse de tedavülünü hayli tevkıf etmiş ve hattâ altın mıkyasının kaldırılmasını bile lâkırdı sahasına atmış oldukları halde demirin bir iğnesini eksiltmek şöyle dursun demir ihtiyacının günden güne şiddetini artırdığını görmekten başka bir şey yapamamaktadırlar. Şübhe yok ki, beşeriyyetin böyle her taraftan demir çemberlerile kuşatılması ve derelerin tepelerin demir makinelerden savrulan dinamit ateşleriyle dekken dekkâ edilmesi nice kalblere kasvet vermekte ve kitab ve mîzan düşünmeyip yumuşak düşeklerde rahate meftun olan veya engin cehalet ve atalalet derelerinde çalıp oynamak istiyen nice milletleri (.......) mazmununca demir kıskaçlar içinde Cehennemî bir tazyık ile ezmekte bu ise demirdeki şiddetli be'sin tezahüratından bulunmaktadır.

Fakat bu şiddetli be'si bu kuvvetli tazyıkı kırarak yüksek bir hürriyyet havası teneffüs etmek için cevvi Semaya doğru uçuran tayyareler de demirdeki lâyuhsâ menafiin şevahidi cümlesinden olduğunda şübhe yoktur. Hasılı demirin insanlar için menafiı pek çok ve insanların demire ihtiyacı altın ihtiyaclarından çok fazla olduğundan dolayı Allahü teâlâ demiri altından çok ve kolay bulunur bir surette yaratmış ve altından önce keşfini müyesser de kılmıştır. Altını ise ihtiyacın kılleti hasebiyle az ve nadirulvücud yaratmış ve zor bulunacak ve kirlenmez bir kıymet miyzanı yapılacak vechile ağırlık ve ızzetiyle Arzın derinliklerine atmıştır.

Allahü teâlânın cud-ü hikmeti ve kullarına rahmet ve mayeti âsarından biri de ihtiyac çok olan şeyleri tabiatte daha çok ve kolay bulunur bir halde yaratmış olmasıdır. Netekim hukema derler ki, hayatta en çok ihtiyac hevayadır. Çünkü bir lâhza rielere vusulü münkatı' olsa insan derhal ölür. Allahü teâlâ da onu en çok ve en kolay bulunur ve kolaycacık teneffüs edilir bir surette yaratmış öyle ki, insan hiç bir tekellüfe muhtac olmaksızın onu tabiî olarak teneffüs eder. Suya ihtiyac hevadan az olduğu için onu bulmak biraz daha güç, yiyeceğe ihtiyac sudan az olduğu için onu bulmak daha güç, kezalik yiyeceklerin envaı da ihtiyacın mertebesine göre mütefavittir. Bulunması en zor olana ihtiyac daha az olur. Mücevherata ihtiyac daha az olduğu için onlar da cidden az ve çok zorlukla bulunur. Ve onun için kıymetli olurlar. Bütün bunlardan şunu anlarızki tab'an bir şey'e ihtiyac ne kadar çoksa o da hılkatte o nisbette çok bulunur. O halde Allah’ın rahmetine ihtiyacımız hepsinden daha çok olduğu için Allahü teâlânın bize rahmetini her şey'in en kolay bulunan bir fadlı kılacağını da ümid ve niyaz ederiz. (.......) Bu âyetin nazîri (.......) âyetleridir. Burada kitab ve miyzân ile demirin münasebetlerine dair Fahruddini Razî tefsirindeki şu güzel vecihleri okumadan geçmiyelim!

1- Teklifin medarı iki emirdir: birisi lâyık olanı yapmak, ikincisi de lâyık olmıyanı terk etmektir. Evvelkisi maksud bizzattır. Zira maksud bizzat terk olsaydı hiç kimse yaratılmamak lâzım gelirdi. Çünkü terk ezelden hasıl idi. Lâyık olan fiıl ise yâ nefse müteallık olurki o ulûm ve maariftir yâhud bedene müteallık olurki o da âlât ve cevarıh ile amellerdir. İşte enfüsî fiıllerden lâyık olanı yapmıya tevessül olunacak şey kitabdır. Hak bâtıldan, Delîl şübheden onunle temyiz olunur. Bedenî fiıllerden lâyık olanı yapmaya tevessül olunacak şey de mizandır. Çünkü amellerde en ağır teklifler, halk ile muameleye racı' olanlardır. Miyzan da adlin zulümden, fazlanın eksikten temyizine medar olandır. Demirdeki kuvvet ve şiddet de halkı lâyık olmıyan fiıllerden zorla meni' vasıtasıdır. Hasılı kitab, kuvvei nazariyyeye; miyzan kuvvei ameliyyeye, demir lâyık olmıyanın def'ine işarettir. Bu öçten en şereflisi ruhanî maslahatlara riayet, sonra cismanî maslahatlara riayet, sonra da lâyık olmıyanlardan zecr olmak hasebiyle âyette bu tertibe riayet olunmuştur.

2- Muamele ya hâlık iledir, bunun yolu kitabdır.

Yâhud halk iledir bu da ya ahbab ile ya a'da ile olur. Ahbab ile muamele musavat ile, o da miyzan iledir. A'da ile muamele de kılıç ve demir iledir.

3- İnsanlar üç kısımdır.

Birincisi Sabikundur. Onlar halka kitabın muktezasına göre muamele ederler, insaf ederler. Kendi haklarında ise semahatli davranır intisafa müraceat etmezler, şübhe mevkı'lerinden sakınırlar.

İkincisi muktesıtlerdir. Bunlar hem başkasının hakkına insaf ederler, hem kendi hakkını ister intisaf ederler. Bunlar için ise miyzan lâzımdır.

Üçüncüsü haksızlar zalimlerdir. Bunlar kendi haklarında insaf isterler, fakat başkalarının hakkında insaf etmezler. Kendi canlarının yandığını istemez, başkalarının ise canını yakarlar. Bunlara karşı da kuvvet, demir lâzımdır.

4- İnsan ya hakikat makamındadır, ki, bu nefsi mutmeinne ve mukarrebîn makamıdır. Bu makamda sükûnu ancak Allah’a olur ve ancak kitabullah ile amel eder. Netekim (.......) buyurulmuştur.

Yâhud tarikat makamındadır, bu da nefsi levvame makamı, Eshab-ı yemîn makamıdır. Bu makamda ifrat ve tefrıtten sakınıp doğru yolda gidebilmek için ahlâkı tanımakta bir miyzan lâzımdır.

Yâhud şeriat makamındadır ki, bu da nefsi emmare makamıdır. Bunda ise nefsi terbiye için riyazatı şakka ve mücahede demiri lâzımdır.

5- İnsan ya mükâşefe sahibi vâsılîndendir. Onun enîsi ancak kitab ve zikrullahdır.

Yâhud taleb ve istidlâl sahibidir. Onun için de bir delîl ve hüccet miyzanı lâzımdır.

Yâhud da ınad ve mükâbere sahibidir. Onun da demirle Arzdan def'i lâzımdır.

6- Din ya usul veya furu'dur. Diğer bir ta'bir ile ya maarif veya a'mal ve ahlâktır. Usul kitabdan alınır. Fürua gelince maksud insanların maslahatları ve adaletle doğruluklarıdır. Bu ise miyzan ile olur. Zira miyzan

adalet remzidir. Bu iki tarikı terkedenlerin de te'dibi için demir lâzımdır.

7- Kitab, Allahü teâlânın kitabında zikreylediği adl-ü insafı muktezı ahkâma işarettir. Miyzan da nası o adl-ü insafa ibtina eden ahkâma doğru sevke işarettir ki, bu hükûmetlerin işidir. Demir de temerrüd edenleri kuvvet ve kılıç ile sevkın lüzumuna işarettir. Bundan anlaşılır ki, kitaba sahib olan ulemanın mertebesi, kılıca sahib olan ümeranın mertebesinden yüksektir. Daha çok münasebet vecihleri bulunabilirse de bu zikrolunanlar tenbih için kâfi gelebilir. (.......)

İşte Allahü teâlâ böyle kitab ve miyzan ve bir de insanlara hem beis hem de bir çok menafiı olan demiri indirdi ki, nas okumayı ve adalet ölçülerini bellesin, adl-ü hakkaniyyetle tutunsun, belini doğrultsun, muamelât ve harekâtında demirin be'sinden sakınsın ve onun kullanılmasını da öğrenip gerek siyaset ve gerek sanayı' ve ticaret noktai nazarından menafi'ınden istifade etsin (.......) hem de şunun için ki, Allah kendisine ve gönderdiği peygamberlerine anilgiyab, ya'ni bilfiıl Hakkın huzuruna varmadan evvel yâhud gösteriş için değil hulûsi kalb ile yardım eden mücahidleri ılmi ezelîsinde olduğu gibi fi'len de temayüz ettirip belli etsin de ecirlerini versin - Allah’a yardımın ma'nası dinine yardım ve iradei cüz'iyyeyi sarftır. Sûre-i (.......) de geçen (.......) âyetine bak (.......) şübhe yok ki, Allah kaviydir, azîzdir. - Kuvveti pek çok. Izzetine nihayet yoktur, her şey'e galib, her dilediğini yapmıya kadir, mağlûb edilmesine imkân tesavvur olunmaz, harikalar yaratır bir sahib ızzettir. Bu tezyîlin faidesi hem hakkı tahkık hem de yardım teklifinden hatırlara gelmesi melhuz olan bir eksiklik tevehhümünü defı' ile vakı' olan nusrat ve mücahede tekliflerinin faydası insanların kendilerine aid olduğunu ıhtar ve ayni zamanda muhalefetten tahzir için beliğ bir inzardır.

Şimdi o Peygamberleri bir nevi' tafsıl ve nübüvvet ve kitabdan sonra bir de kuvvet isti'malinin sebebini beyan ile hatimeye temhid olarak buyuruluyor ki, (.......)

25 ﴿