6

Allah’ın Resulüne onlardan tahvil buyurduğu fey'e gelince siz ona ne at debrettiniz ne rikâb velâkin Allah Resullerini dilediği kimselere musallat kılar ve Allah her şey'e kadirdir

Allah’ın Resulüne onlardan ifâe buyurduğu mala gelince - İFÂE feyi kılmak, ya'ni fey' olmak üzere, verme, havâle etmek demektir. Feyi de lügatte rücu' ya'ni dönmek, çevrilmek ve dönen gölge ma'nalarına masdar ve ism olur. Râgıb derki: Feyi ve fie haleti Mahmudeye rücu'dur (.......) ta'biri bundandır. Gölgeye de ancak döndüğü zaman feyi denilir, hakkında meşakkat lâhık olmıyan ganimete de feyi denilmiştir. Şer'an da feyi, küffarın emvalinden Müslimanlara dönen ganimet ve harac gibi varidat demektir. Ebû Hafs Ömeri Nesefî (.......) nam eserinde feyi ile ganimeti şöyle ta'rif etmiştir: Feyi, küffarın emvalinden ganiymet ve harac kabîlinden Müslimanlara raci' olandır. Ganiymet Müslimanların kâfirlerden aldıkları maldır (.......) Bunun zâhiri fey'in ganiymetten eamm olmasıdır. Âlûsînin zikrettiği vechile ba'zı Şafi'î kitablarında fey' ile ganimeti şöyle farketmişlerdir. Feyi, kıtal ve iycafı hayl-ü rikâb olmaksızın küffardan husule gelen maldır. Cizye, ticaret oşrü ya'ni gümrük, ve kıtal olmaksızın sulh oldukları veya iki ordu karşılaşmaksızın korkudan bırakıp açıldıkları ve riddet üzere ölen veya katledilen mürteddin ve varissiz ölen zimmî veya muahid veya müste'minin bıraktığı mallar gibi; ki, kıtalden veya karşılaştıktan sonra olan ganimettir. Ganimet, harbî ve aslî olan küffardan kıtal ile husule gelendir, iki ordunun tekabülü ve bizim tarafımızdan iycaf da kıtal hukmündedir. Bizim Eshabımızdan ya'ni Hanefiyyeden de farkı tasrıh edenler vardır. Demişlerdir ki, ganiymet, harb kaim iken küffardan kahr-ü galebe ile alınandır. Hukmü Sûre-i Enfalde geçen (.......) âyeti mucebince tahmistir. Feyi ise harb bittikten ve dâr, dâri islâm olduktan sonra onlardan alınandır. Hukmü, tahmîs olmaksızın hepsi müslimînin maslahatlarına sarfolunmaktır (.......) Bu fark, Hidaye ve şerhlerinde de mezkûrdur. Demek olur ki, feyi ta'biri ganimetten eamm olmaklâ beraber ona mukabil olarak da ıstılah olmuştur.. Şu halde ifâe mutlaka feyi denilen bir irca' ve tahvil yapmaktır. Ganimet, ahkâmı Sûre-i Enfalde (.......) âyetleriyle icmalen ve tafsılen beyan olunduğu gibi burada da daha geniş olan feyi ahkâmı ondan farklı olmak üzere hususî ve umumî birer suretle beyan olunacaktır. EVVELÂ, (.......) den murad iclâ olunan kâfirlerdir ki, Benî nadîrdir. Onlardan Resulullaha ifâe de bırakmış oldukları menkul ve gayri menkul malların fey' olmak üzere Resulullahın kabzına ve hukm-ü tesarrufuna geçirilmesi demektir. Resulullah evvelce onların sahibi olmadığı halde bunun iade ve irca' ma'nasını tazammun eden ifae ta'biriyle ifade edilmesi emvalin hakıkî sahibi Allahü teâlâ olmak ı'tibariyle o malların Allah’a karşı şikaka kalkışan o kâfirler yedinde bulunuşu sanki ğâsıb yedinde bulunuşu gibi haksız olduğu ve binaenaleyh onların Allah tarafından kabz-u tesellümüne en salâhiyyetdar olan merci' de Allah’ın Resulü olmak lâzım geleceği ve onun için ona teslim evvelki sahibine iade mahiyyetinde bulunduğu nüktelerini ış'ar eyler. Ve işte böyle muharib kâfirlerin mü'minlere ganimet olarak geçen mallarında da hep böyle bir iade ma'nası vardır. Çünkü Allahü teâlâ insanları (.......) buyurulduğu üzere kendisine ıbadet ve kulluk etmek için yaratmış, malları da taat ve kulluğa tevessül edilmek için halk buyurmuş olduğu cihetle onlara lâyık olanlar âsîler değil, muti' olan kullardır. Bu nükteye mebni husulünde fazla meşakkat çekilmiyen ganimete ve harac ve cizye gibi varidata şer'an feyi ıtlak olunmuştur. Ragîbin ba'zılarından nakline göre buna feyi denilmesi, gölge ma'nasına olan fey'e teşbih ile dünyanın en şerefli a'razı olan malın geçici bir gölge gibi olduğuna tenbih içindir. Netekim şâir (.......) demiş (.......) ve Demiştir (.......) Benî Nadîr emvali husulünde fazla meşakkat çekilmiyen ganimet kabîlinden bir fey' olarak kalmıştı, Eshab bunu Bedirde olduğu gibi Sûre-i Enfal âyeti ahkâmı mucebince tahmîs olunarak mütebakısi taksim olunacak sanmışlardı. Bu âyetle bunun bilhassa Resulullaha âid bir fey' olduğu beyan olunarak buyuruluyor ki, Allah’ın o celâ ile perişan ettiği o kâfirlerden fey' olarak Resulüne iade buyurduğu mala gelince (.......) siz ona ne at oynattınız ne rikâb - iycaf, depretmek, yürek oynaması gibi hareket ettirip muztarib kılmak ve atı yâhud deveyi vecîf denilen hızlı yürüyüşle yürütmek, akın etmek ma'nalarına geldiğinden müfessirînin ba'zısı hareket ettirip yormak, ba'zısı da vecîf denilen seri' yürüyüşle yürütmek diye tefsîr etmişlerdir. Kamus mütercimi vecîf, at ve devenin bir gûna yürüyüşüne denir. Murad silke silke yürümesidir ki, linke kalkmak ta'bir olunur, menzil beygiri gibi, der. Merkeb gibi binilir demek olan rikâb da deve hakkında şayı'dir. Hattâ rakib ta'biri bile devede galibdir, Ata binene faris denilir. Netekim biz de süvari dediğimiz zaman ata bineni anlarız. Benî Nadîrin karyeleri Medineye iki mil mesafede olduğundan oraya sadece piyade olarak gidilmiş, yalnız Resulullah Lif yularlı bir merkebe binmişti ve fazla bir kıtal de cereyan etmemişti. (.......) ve lâkin Allah Resullerini dilediği kimselerin üzerine musallât kılar - gönüllerine korku düşürür hukmünü yürütür (.......) ve Allah her şey'e kadirdir. - Dilediğini yapar, ba'zan zâhirî vesaitle ve alât ile yapar. Ba'zan da mücerred ızzetiyle hiç umulmıyacak muvaffakıyyetler bahşeder. Ki, Benî Nadîrin basît bir mahasara ile korkarak çıkıp gitmek üzere sulh olmaları da böyle olmuştu, onun için malları da tarafı ilâhîden bu âyet mucebince bilhassa Resulullaha ait olmak üzere tahsıs buyurulmuştur. Sonra Fedek arazısi de böyle Resulullahın hassası olmuştu. Onun için ba'zıları bu âyeti Fedek hakkında nâzil oldu sanmışlar ve çünkü Beni Nadîr muhasara olundu ve mukatele edildi, Fedekte ise bunlar olmadı demiştir. Lâkin bu kavil, sahih haberlere muhaliftir. Beni Nadîrde olan kıtal de ehemmiyyetsizdir. Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî ve saire şöyle rivayet etmişlerdir: Hazret-i Ömer radıyallahü anh demiştir ki, Benî nadîr emvali, Allahü teâlânın Resulüne ifâe buyurduğu ve Müslimanların ne hayl ne rikâb iycaf etmediği feyiden idi ve Resulullahın hassası idi. Ondan ehlinin bir senelik nefakasına sarf eder, mütebakısini de silâh ve hayvanat ile Allah yolunda hazırlanmak için kılardı. Dahhâk da demiştir ki, hassaten Resulullahın idi muhacirîne isar buyurdu da onlara taksim etti, Ensare ondan bir şey vermedi, ancak Ebuducane Semmâk İbn-i hurşe ve Sehl İbn-i Hüneyf ve Haris İbn-i Sımme üç zata verdi, çünkü ihtiyacları vardı (.......) Sa'd İbn-i muaze de İbn-i Ebil Hakikın bir kılıcını vermişdiki aralarında o kılıcın şöhreti vardı.

Bilhassa onlardan dönen fey'in hukmü böyle, sairlerinden olan fey' nasıl olacak? Denilirse

6 ﴿