7Onlardır ki, «Resulullâhın yanındakilere nafaka vermeyin tâki dağılsınlar» diyorlar. Halbuki Göklerin ve Yerin hazineleri Allah’ındır ve lâkin Münafıklar anlamazlar. Onlardır ki, «Resulullahın yanındakilere nafaka vermeyin tâ ki, dağılsınlar» diyorlar. Buharîde rivayet olunduğu üzere Zeyd İbn-i erkam radıyallahü anh demiştir ki, bir gazâda idim Abdullah İbn-i übeyyi işittimki şöyle diyor: «Resulullahın yanındakilere nafaka vermeyin tâ ki, etrafından dağılsınlar, onun yanından döndüğümüz zaman da her halde daha azîz olan daha zelîl olanı oradan çıkaracaktır.» Ben de bunu amcama söyledim o da Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi ve selleme söylemiş, beni çağırttı, ben de anlattım, bunun üzerine Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem Abdullah İbn-i ubeyy ve arkadaşlarına haber gönderip çağırttı, onlar söylemediklerine yemin ettiler, Resulullah beni tekzib edip onları tasdık eyledi, bundan dolayı ben öyle keder ettimki âsla öyle bir keder başıma gitmemişti, gittim, evde oturdum, amcam da bana «kendini Resulullaha tekzib ettirtecek, mebguz kılacak kadar ileri gitmekten ne istedin?» dedi, bunun üzerine Allahü teâlâ (.......) yi inzâl buyurmuş, Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem adam gönderip beni çağırttı ve okudu da «Allahü teâlâ seni tasdık buyurdu ya zeyd» dedi (.......) Bundan ve tirmizînin bu babdaki birinci rivayetinden anlaşıldığına göre bu Sûrenin sebeb-i nüzulü bu vak'a olmuştur. Tirmizînin ikinci rivayetinde ise bu daha musarrahtır. Şöyle ki, yine Zeyd İbn-i erkam demiştir: Resulullahın maıyyetinde gazâ etmiştik, beraberimizde A'rabîlerden bir takım nâs vardı, biz suya koşardık, A'rabîler bizi geçer ona daha önce varırlardı, bir A'rabî arkadaşlarını da geçti, A'rabî önce vardımı havuzu doldurur ve etrafına taşlar kor, üzerine de sergiyi örter, arkadaşları gelene kadar beklerdi. Ensardan bir adam bir A'rabîye vardı, nâkasının yularını salıverip sulamak istedi, o bırakmak istemedi, Ensarî, suyun örtüsünü çekivermişti, A'rabîde değneğini kaldırıp Ensarînin başına vurdu. Zedelendi, Ensarî varıp Münafıkların başı Abdullah İbn-i übeyye haber verdi, onun Eshabından idi, Abdullah İbn-i übeyy öfkelendi, sonra da «Resulullahın yanındakilere yiyecek vermeyin tâ ki, etrafından dağılsınlar» dedi, A'rabîleri kasd ediyordu taâm sırası onlar Resulullahın yanında hazır bulunuyorlardı bu sebeble Abdullah şöyle söyledi «Muhammedin yanından dağıldıklarında Muhammede yemeği götürün, o beraberindekilerle yesin», sonra da Eshabına dediki «Vallahı Medîneye dönerseniz her halde eazz oradan ezelli çıkaracaktır.». Zeyd demiştir ki, ben Resulullahın ridfi idim, Abdullah İbn-i übeyyin dediğini işittim amcama haber verdim, o da Resulullaha haber verdi, Resulullah da haber gönderip Abdullahı çağırttı, o yemin ile inkâr etti. Resulullah da onu tasdık ve beni tekzib etti, sonra amcam bana geldi, Resulullahı ve Müslimanları kendine darıltmaktan ve yalancı dedirtmekten başka ne istedin? Dedi, bunun üzerine bana öyle bir hemm-ü keder bastıki kimsenin başına gelmemiştir. Derken Resulullah ile beraber seferde yürüdüğüm bir sırada idi, merakımdan başımı bükmüş gidiyordum, Resulullah geldi kulağımı büktü ve yüzüme güldü. Dünya da bana bunun yerine huldü verseler bu kadar sevinmezdim, sonra Ebû Bekir yetişti, sana Resulullah ne dedi? Diye bana sordu, bir şey söylemedi yalnız kulağımı bürdü ve yüzüme güldü dedim, müjde dedi geçti, sonra Ömer yetişti, o da Ebû Bekir gibi söyledi, vaktâki sabahı ettik Resulullah sallallahü aleyhi vesellem Münafikîn sûresini okudu (.......) Görülüyor ki, bunda Sûre tasrih edilmiştir. Yine Tirmizînin diğer bir rivayetinde denilmiştirki şu âyet nâzil oldu (.......) Anlaşılıyorki Zeyd bu vak'ayı bir çok def'alar rivayet etmiştir. Maksad Sûrenin nüzulü olacaktır. Bu hususta diğer hadîs kitablarında ve tefsirlerde daha hayli tafsılât vardır. İbn-i cerîr müteaddid rivayetlerden sonra ezcümle şöyle nakleder: Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem haber almıştı ki, benî mustalık kendisine karşı hâris İbn-i ebî Dırar kumandasında toplanıyorlar. Resulullah bunların toplandığını işitince onlara doğru çıktı, nihayet sahile doğru Kudeyd nahiyesinden Müreysi' denilen su üzerinde onlara mülâkı oldu. Çarpıştılar, Allahü teâlâ Benî Mustalıkı hezimete düşürdü, onlardan vurulanlar vuruldu, oğulları, kadınları, malları ganimet alındı, Benî Kelb İbn-i Avf İbn-i Âmir İbn-i Leys İbn-i Bekirden Hişam İbn-i Dababe denilen bir adam da musab oldu. Ensardan Ubade İbn-i Samitin takımından bir adam onu düşman zann ederek hataen vurmuştu, derken nâsın su almağa gelenleri de gelmiş su üzerinde idiler, bu sıra Benî Gıfardan Hazret-i Ömerin atını çeken ecîri Cehcâh İbn-i Sa’îd ile Abdullah İbn-i Übeyyin halifi cüheyneli Sinan, su üzerine müzahame edip döğüşmüşlerdi, Sinan «yetişin Ensar» diye bağırmış, Cehcah da «yetişin muhacirler» diye bağırmıştı, Abdullah İbn-i Übeyy İbn-i Selül bunun üzerine öfkelenmişti, yanında kavminden bir takımı vardı, henüz genç yaşta bir taze olan Zeyd İbn-i Erkam da içlerinde idi, Abdullah şöyle demişti: onu yaptılar ha, bilâdımızda bize münaferet ettiler ve çok oldular. Vallahi bizim düşmanlarımız «Celâbîbi Kureyş» ile halimiz tıpkı Kailin dediği gibi «köpeğini semizlet seni yesin =(.......) amma vallahi Medîneye dönersek her halde eazz, o ezelli elbette çıkarır. Sonra hâzır olan kavmına dönüp şöyle dedi: işte bu sizin kendinize yaptığınız, onları memleketinize soktunuz, Mallarınızı onlarla bölüştünüz. Şimdi vallahi siz ellerinizde bulunanı tutup onlardan sakınsanız onlar memleketinizden dönüp giderler. Zeyd İbn-i erkam bunu işitmiş idi, gidip Resulullaha yetiştirdi, o esnada Resulullah harbden fariğ olmuştu, yanında Ömer İbn-i Hattab vardı. «ya Resulâllah! Abbad İbn-i Bişre emr et onu katl etsin» dedi. Resulullah buyurdu ki, «nasıl olur ya Ömer! O vakıt nâs Muhammed eshabını öldürüyor diye lâf ederler, hayır, ve lâkin söyle «rahîl» ı'lân edilsin». Bu öyle bir sâatte idi ki, o sâatte yola çıkmak Resulullahın âdeti değil idi, emr üzerine halk hareket etti. Abdullah İbn-i Übeyy Zeyd İbn-i Erkamın haber verdiğini işidince Resulullahın huzuruna vardı «billâhi öyle bir şey ne söyledim ne de konuştum» diye yemîn etti, Abdullahın kavmi içinde şerefi vardı, büyük sayılırdı. Ensar içinde Eshabından hâzır bulunanlar Abdullahdan çekinerek ve onu müdafea ederek, ya Resulâllah! Çocuk, sözünde vehme kapılmış, adamın söylediğini belliyememiş, uydurmuş olmalı dediler, Resulullah müstekıll kalıp yürüdüğü sıra Üseyd İbn-i Hudayr mülâkı oldu. Nübüvvetle selâm verdi, «ya Resulâllah! Mu'tad olmıyan bir sâatte yola çıktınız, bu sâatte çıkmazdınız?» dedi, Resulullah «işitmedin mi arkadaşınız ne demiş» buyurdu. «hangi arkadaş ya Resulâllah» dedi, «Abdullah İbn-i Übeyy» buyurdu, «ne demiş» dedi, «Medîneye dönerse o eazz, oradan o ezelli çıkaracakmış diye zu'metmiş» buyurdu. Üseyd, «o halde ya Resulâllah! Dilersen onu çıkarırsın, vallahi o zelîl, sen azîzsin» dedi, sonra da «ya Resulâllah! dedi: ona aldırma, rifk ile muamele et, fevallhi, Allah seni gönderdi, o sırada kavmı ona taç giydirmek için boncuk diziyorlardı, o seni kendisinden melikliğini selb etmiş görür». Sonra Resulullah nâs ile o gün akşama kadar ve gece sabaha kadar ve ertesi günün kuşluğu yürüyüş yaptı, nihayet güneş eziyyet vermeğe başlamıştı, nâs ile beraber konak verdi, halk yere dokunur dokunmaz uyuya kaldılar. Bunu böyle yapması da herkes dünkü Abdullah İbn-i Übeyy lâfı ile meşgul olmasınlar diye idi, sonra yine nâs ile hareket etti, Hicaz yolunu tuttu. Nihayet Hicazda Bakîın üstceğizinde bir su üzerinde kondu ki, o suya Nak' (.......) denilir, sonra oradan hareket buyurduğunda şiddetli bir rüzgâr esmeğe başlamış, halk ondan ezalanmış, korkmuşlardı, Resulullah «korkmayın kâfirlerin büyüklerinden birisi öldü» buyurdu, Medîneye geldiklerinde, Rifâa İbn-i Zeyd İbn-i tabutu o gün ölmüş buldular ki, Yehûdîlerin büyüklerinden ve münafıkların bir sığınağı idi. İşte o vakıt Abdullah İbn-i Übeyy ve onunla beraber olup onun tavrınca giden emsali Münafıkların zikrolunduğu bu Sûre nâzil oldu. Bu Sûre nâzil olunca Resulullah Zeyd İbn-i Erkamın kulağını tuttu ve «Allah bunun kulağına vefâ verdi» buyurdu. Abdullah İbn-i Übeyyin oğlu Abdullaha da babasının hali ma'lûm oldu, Abdullah İbn-i Abdillâh - ki, hâlıs mü'min idi - Resulullahın huzuruna geldi «Yaresulâllah! İşittim ki, Abdullah İbn-i Übeyyi size vâsıl olan sözünden dolayı katl etmeği irade buyurmuşsunuz, şayed yapacaksan bana emret ben onun başını sana getireyim, Fevallahi bütün hazrec bilirki içlerinde babasına benden daha ziyade hayırhah, hörmetkâr olan yoktur, korkarımki benden başka birisine emredersiniz, o babamı katleder, benim nefsim de babamın katilini halk içinde gezerken görmeğe tehammül edemez, tutar vururum, bir mü'mini bir kâfire bedel öldürmüş olur bu sebeble ateşe girerim» dedi, Resulullah «hayır. Biz ona rıfk ile muamele ederiz, beraberimizde bulunduğu müddetçe iyilikle sohbet ederiz» buyurdu, o günden sonra her ne yapsa kavmı ona ıtab ederler ve tutarlar, azarlarlar ve tehdid ederlerdi, o vakıt Resulullah bunu işittikçe Hazret-i Ömere ya Ömer! Görüyormusun nasıl oldu, senin dediğin zaman katletseydim onun için nice burunlar güldürerdi, o gün sana vur desem vururdun değilmi? Buyurdu, Hazret-i Ömer de elbette Resulullahın emri benim emrimden çok büyük çok bereketli derdi (.......) Tefsiri Keşşafta da naklederki: Abdullah İbn-i übeyyin bu vechile gizbi tebeyyün edince kendisine senin hakkında şiddetli âyetler nâzil oldu hemen resulullaha git senin için istiğfar ediversin denilmişti, fakat o, başını bükmüş, sonra da «bana îman etmemi emrettiniz îman ettim, malımın zekâtını vermemi emrettiniz zekât verdim, artık Muhammede secde etmemden başka kalmadı» demişti, bunun üzerine (.......) nâzil oldu. Ondan sonra da çok yaşamadı, bir kaç gün içinde hastalandı öldü (.......) Münafıkînin Resulullah ta'bir etmeleri de (.......) mazmununca zâhirdeki şehadetlerini korumak için siperdir. İNFIDAD, sökülüp dağılmaktır. Ensar, Peygambere ve muhacirîne yardım ettikleri için Münafıklar bütün Ensar kendilerinden imiş ve onlar nafaka vermezse Peygamberin yanındakiler dağılıverecekmiş gibi farz ederek öyle diyorlar ve derler (.......) halbuki Göklerin ve Yerin hazîneleri Allah’ındır. - Bütün erzak hazîneleri onundur. Rızk ona âiddir. O dilediğine verir dilediğine kısar, onlar vermemekle rızk kesilmiş olmaz, Allah verecek olunca onlar vermemek yapamaz (.......) ve lâkin Münafıklar anlamazlar. - Allah’a cehaletlerinden dolayı şüunatı ilahiyyeyi anlamazlar da öyle kâfirâne sözler söylerler. |
﴾ 7 ﴿