10

Ve sizlere merzuk kıldığımız şeylerden infak yapın, her birinize ölüm gelmezden evvel ki, sonra: «Yarabbi! Beni yakın bir ecele kadar te'hır eylesen de sadeka versem ve salihînden olsam» der.

Ve size merzuk kıldığımız şeylerden infak edin - burada mü'minleri ızzete irdirmek siyakında iki haslet gösteriliyor: birisi zikrullahdan gaflet etmemek, birisi de infak. Bunların birincisi Sûre-i Cum'ada ıhtar olunan ruhu te'yid, ikincisi de onun fi'lî semeresini te'min, yevmi tegabün olan yevmi ba'se ı'daddır. Bu iki emir, süreî (.......) ta geçtiği üzere tirmizî ve sairenin rivayet ettikleri melei a'lânın ıhtısamı hadîsindeki keffarat ve derecat mazmunlarını hatırlatır. Zira o hadîs ile anlatılmıştırki en yüksek cem'iyyet olan Melâikenin bütün münakaşaları iki şey üzerinedir. Birisi keffarat, birisi de derecattır. Ma'lûm ki, keffarat, kusurları örten, günahların mağfiretine vesîle olan güzel amellerdir. Derecat da Allah ındinde dereceleri yükselten büyük amellerdir. Keffarat şöyle hulâsa edilmiştir. Ayakların hasenata, bir rivayette cemaate gitmesi, namazlardan sonra mescidlerde cülûs, kerîh hallerden güzel abdest alıp temizlenmek. Derecat da şöyle: It'amı taam, neşri selâm, herkes uyurken selâte kıyam. Bundan sonra Hak teâlâ Resulüne buyurmuşturki: Ya Muhammed, dile ve şöyle söyle: (.......) Allah’ım! Ben senden hayırlar işlemeği, münkeratı işlememeği ve fukarâyı sevmeği ve bana mağfiret ve rahmet buyurmanı dilerim. Bir kavme fitne murad ettiğin vakıt da beni fitneye düşürmeksizin al. Senden sevgini ve seni sevenleri sevmeği ve senin mahabbetine yaklaştıran ameli sevmeği dilerim». Resulullah buyurmuştur ki, bu haktır bunu ders edin belleyin. Demek ki, bütün güzel ameller Allah sevgisiyle yapılan işlerdir. Ve bunların bir kısmı keffarat, bir kısmı da derecattır. Keffaratın başında, abdeste, namaza, cemaate devam ile hasenata doğru yürümek, derecatın başında da ıt'amı taam ya'ni infak ile cemaatteki muhtacları doyurmak. Âlemde ifşayı selâm ile neşri selâmet etmek ve herkesin uyuduğu gafil olduğu gece demlerinde kalkıp namaz kılmak vardır. Allah hem evvel hem âhir olduğu için Demek ki, zikrullahın en mühimmi olan namaz da hem keffaratın başında hem derecatın müntehasındadır. Fakat insan ne kadar namaz kılarsa kılsın zekât ve sadaka vermedikçe ya'ni Allah için infak yapmadıkça ızzet tecelliyatından efendilik derecesine yükselemiyecektir. Onun için zekât islâmın kantarasıdır. Buyurulmasının ma'nası derecata yükselmek için köprü ve geçit mesabesinde olduğunu anlamaktır. Maamafih ferâızın sevabı çok olmakla beraber onlar bir borç olduğu için Allah’a tekarrüb en ziyade nevafil ile olacağından infakta da asıl derecatı kazandıran, borçlarını ödedikten sonra fîsebîlillah verilen nevafili sedekat ve ianattadır. Onun için bu âyette de anlaşılıyorki mü'minler yalnız mal ve evlâdlariyle uğraşmamalı, çalışıp Allah’ın verdiğinden fîsebîlillah infak edip ölmezden evvel efendilik derecesine yükselmek üzere gayret etmeli, Allah’a öyle bir yüzle gitmelidir.

Filhakıka asıl ızzet yemekte değil, yedirmektedir. Kendileri patlıyasıya yiyip de Allah için yedirmekten, vergi vermekten, kaçınan, yanı başındaki komşusunun, cemaatindeki muhtacların ihtiyacını düşünmiyen harîsler insanlıkla alâkası yok hâsirundan başka bir şey değillerdir. Böylelerin yüzündendir ki, sedler yıkılır. Ye'cûc ve Me'cûc Arzı tahrib eder. Dünyada cem'ıyyeti beşeriyyeyi en ziyade yoran, boğuşturup çarpıştıran kavgaların kökü de bu infak mes'elesidir. Melei esfelîn, ya'ni en alçak cem'ıyyetlerin muhasamat ve mücadelâtı hep yemek da'vası üzerinde dolaşır. Onlar hep başkalarının kazancından yemek isterler. Güçleri yeterse cebr-ü zulm ile yâhud hırsızlıkla almağa çalışırlar, olmazsa dilencilik zilletini âdet edinirler. Bütün bunlar ben yiyeyim sen yeme diye kavga ederler, yükseklerin, yüksek cem'ıyyetlerin münakaşaları ise yedirmek, infak etmek ve muhtac olanların ıhtiyaclarına yetişerek Allah’a kullukta yükselmek yarışı üzerinde dolaşır. Bunlar bir taraftan çirkinlikleri, ayıbları, günâhları örtüp eksiklikleri tamamlamak, bir tarafları, günâhları örtüp eksiklikleri tamamlamak, bir taraftan da ıhtiyacı olanlara muhtac oldukları şeyleri bibirinden daha iyi, daha nâfı' bir surette yetiştirmek ve bu suretle nezdi ilâhîde derecata irmek için mübahase, münakaşa, müsabaka ederler. İşte melei a'lânın ıhtisamı böyle keffarât ve derecâttadır. Hılkatte mütemadiyen pisliklerin temizlenip durması, yaraların iyileşmesi, havâyic ve erzakın en hurde uzviyyetlere kadar yetiştirilip tevzi' olunması bütün Melâikenin evamiri ilâhiyyeyi infaz hususundaki mesaısi ve müsabakalariyle alâkadardır. Allahü teâlâ dîni islâm ile mü'min kullarını da böyle melekût ızzetine yükseltmek için bu Sûrenin âhirinde de Allah’ın zikrinden gaflet etmeyip infak eylemeyi emir buyurmuştur. Şübhe yok ki, infak ile emir onun mütevakkıf olduğu esbabın kesbi ile de emirdir. Ve bu maksadla kesb yalnız evlâd ve ıyal endişesiyle kesibden çok yüksek bir himmettir. Böyle bir himmet ile me'mur olan mü'min ise pek ziyade muztarr olmadıkça tese'ül zilletini irtikâbdan elbette uzaktır. Netekim öyle muztarr olan fukaryı müslimîn hakkında (.......) buyurulmuştur. Şu halde menhiy olan mal kazanmak ve mal ve evlâd tedbir ve terbiyesiyle müstefid olmak değil mal ve evlâd endişesiyle Allah’ı unutmak, Allah için infakı düşünmemektir. Ancak mü'min olan kimse kazanmış olduğu malı da sırf kendinin ve kendi ma'rifet ve ıktidarının semeresi bilmeyip Allah’ın kendine merzuk kıldığı bir atıyyei ilâhiyye telâkkı etmesi ve o suretle Allah yolunda fedakârlık etmekten çekinmemesi lüzumna tenbih için de (.......) buyurulmuştur.

Mü'minlerin bu infak meziyyetinden hepsi (.......) medîhalarına mazher olanlar gibi a'zamî surette olması bile asgarî surette olsun nasîbedar olmağa çalışmaları lüzumunu ıhtar için de buyuruluyor ki, (.......) her birinize ölüm gelmezden (.......) gelip de şöyle demezden evvel (.......) yarab! Ne olur beni yakın bir ecele kadar te'hır etsen - çok değil bir az müddet te'hır etsen - çok değil bir az müddet daha ömür versen (.......) de ben sadeka vermeğe çalışsam ve salih kullarından olsam - işte infak yapmayıp sadeka vermiyen her kimse kendisine ölüm geldiği, emareleri zâhir olup öleceğini anladığı demde böyle diyecek, Allah’a giderken o salâh ızzet ve ni'metinden mahrum olarak gittiğine hasret çekecektir. Onun için o dem gelmezden evvel mümkin olduğu kadar rızıklarınızdan keserek infak edin de o gün o hasret ve husranı çekmeyin. Çünkü o zaman ne kadar nedamet ve duâ edilirse edilsin

10 ﴿