4

Eğer Allaha tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğildi, yok eğer ona karşı tezahüre kalkışırsanız haberiniz olsunki Allah onun mevlâsı, hem Cibrîl ve mü'minlerin salihi, onun arkasından da melâike zahîrdir.

Eğer her ikiniz Allah’a tevbe ederseniz - ki, Hazret-i Ömer hadîsinde bu ikisinin Aişe ve Hafsa olduğu geçmişti (.......) Çünkü kalbleriniz ısga etmiştir. -

Ya'ni kalblerinizde tevbeyi mucib bir kusur bir meyloldu: bir sirr söylenmekle gönlünüz de o cihete temayül edip birbirinize uyarak Resulullaha karşı ıhlâs vazifesinde kusur ettiniz, binaenaleyh tevbe ederseniz kalbleriniz edilen nasıhatı dinlemiş yünetine gelmiş olur.

SAGAT, aslı (sagavet) olub bir cihete meyil demek olan (.......) masdarından fi'li mazi müfred müennestir. Muzarî (.......) gelir. (.......) söz dinlemek veya dikkat edip kulak vermek, imalei gûş etmek demek olan ısga da bundan muştaktır. Buharîde: (.......) denildiği gibi Müslimde de me'sûr tefsir (.......) diyedir.

Müfessirîn (.......) kelimesinden dolayı bu cümleyi doğrudan doğru (.......) şartının cezası yapmayıp fai ta'liliyye olarak ceza makamına kaim ıllet olduğunu söylemişlerdir. Ma’lûm ki, meyil denilince haktan meyil tebadür eder, bu tevbeyi mucibdir. Na haktan hakka meyil de tevbenin lâzımı ve nasîhate ısga demektir.

Bu suretle iki cihete de işaret edilmiş olmak için (.......) denilmeyip (.......) diye ıllet, ceza makamına ikame olunmuştur. Sonra (.......) izafeti de şayanı dikkattir (.......) denilmeyip kulub, cem'i tesniyeye muzaf kılınmıştır. Halbuki iki kişinin ikiden ziyade kalbi olmaz. Mufessirler bunun maksad zâhir olduğu yerde iki tesniye bir yere getirilmemek nüktesiyle böyle cemi' veya müfred sıgasiyle isti'mâl olunduğunu söylüyorlar.

Maamafih biz bundan diğer bir nükte anlamak istiyoruz. Murad yalnız şahsan iki zevcenin değil, ezvaci Peygamberînin iki zümre halinde toplandıklarına işaretle iki zümrenin hepsinin de kalblerine tenbih olmalıdır. Çünkü Peygamberin zevcelerinin böyle iki zümre halinde tezahür ettikleri ve Aişe ile Hafsa bir taraf, Zeyneble diğerleri de bir taraf olduğu rivayet de olunmuştur. Ve ihtimalki bu kerre hep birlikte olarak arzettikleri dileklerinde Aişe ile Hafsa önde bulunmuş olduklarından dolayı diğerlerinin onlar etrafında toplanmış bulunduklarına ve hepsinin tahrîmi bundan neş'et ettiğine işaret edilmiştir. Bundan sonraki âyette hıtabın (.......) diye mecmuuna tevcih olunmuş bulunması da bize bu fikri telkıyn etmektedir. Şu halde Hazret-i Ömerin beyanatında Aişe ve Hafsa demiş olması bunların önde bulunmuş olmalarından dolayı olsa gerektir.

(.......) Ve eğer Peygambere karşı ikiniz veya her iki taraf tezahür edecek olursanız -(.......) dır. Böyle ta tekerrür eden sıygalarda muzareat tasının hazfı kıyasîdir. Tezahür, birbirine arka verip yardımlaşmaktır. (.......) ile sılalandığı zaman da diğer birine karşı tesanüd edip yardımlaşarak üstün olmağa çalışmak ma'nasını ifade eder. Burada teavün ma'nasiyle tefsir edilmiş olmakla beraber (.......) bunun Peygambere karşı birbiriyle bir teavün ve tesanüd demek olduğunu gösterir. (.......) denilmekle bu tezahürün bilfiil yapılmış olduğu ifade edilmiş olmaz. Çünkü farz vukuu istilzam etmez.

Ancak tekabül karînesi tevbe teklifini iycabeden meylin böyle bir tezahürü andırdığını ve bu sebeble büyük bir tehdide müstehikk olduklarını iş'ar eyler, onun için Peygambere karşı öyle bir tezahür yapacak olanların kendilerini pek büyük bir muhataraya atmış olacaklarından dolayı sakınmaları lüzumu anlatılmak üzere yine cezanın ılleti, ceza makamına ikame olunarak Peygamberin hakk-u salâhiyyeti, maddî ve ma'nevî her kuvveti cami' bulunan şanı bülendi maddiyyetten ziyade ma'neviyyetinin büyüklüğü şöyle tefhîm olunuyor. (.......) hiç şübhesiz haberiniz olsun ki, Allah (.......) o Allah (.......) o Peygamberin mevlâsı, yardımcısıdır. -

Ya'ni hak onun ve her şeyden evvel onun sahibi ve yardımcısı o alîm ve hakîm ve habîr olan Allah zülcelâldir. (.......) hem de Cibril - ruhulemîn olan ve Peygambere vahiy getiren o ma'nevî ve ruhanî kuvvet de onun yardımcısıdır. (.......) ve mü'minlerin salihi - o iki zevcenin pederleri Ebû Bekir ve Ömerden her biri ve alel'umum mü'minlerin salih olan her ferdi onun yardımcısıdır.

Burada salih lâfzı bütün salihler cinsini iş'ar etmekle beraber müfred getirilmiş, iki kadının tezahürüne karşı (.......) veya (.......) diye maddî kuvveti teksir ile cem'ıyyet halinde mukabele reva görülmemiş, iki zevceden her birine nazaran izafette ahd ile en güvenebilecekleri babalarına, ya'ni Aişeye nazaran Ebû Bekre, Hafsaya nazaran Ömere işaret olmak üzere (.......) buyurulmuştur. Yukarıda müslimin ıkrime hadîsinde geçtiği vechile Hazret-i Ömer «ben ve Ebû Bekir» demiş olduğu ve bu ikisi Hazret-i Peygamberin vezîri halinde bulundukları cihetle mü'minlerin salıhleri cinsinden evvelemirde bu iki zattan her birinin ferden kıymetleriyle Peygambere sevgi ve hizmet hususundaki salâh ve sadakatlerine işaret için Cibrilin akıbinde (.......) denilmiş olduğunu müfessirînin çoğu beyan eylemişlerdir. Bundan başka bu ifradda iki nükte daha vardır:

Birisi: mü'minlerin sulehasından her ferdin Peygambere nusret hususunda cem'iyyet bulunup bulunmadığını gözetmeksizin Cibrîl gibi tek başına koşacağını ifade eyler. Netekim eshab-ı kiram gerek münferiden ve gerek müctemian Peygamberin emr-ü hizmetine kemali sadakatle koşarlardı.

İkincisi (.......) terkibinin yazîde değilse bile telâffuzda (.......) cem'inden farkı olmadığı cihetle kıra'et halinde bundan hem ferd hem cemaat ma'nası ihtimal üzere anlaşılır. Bu suretle salih ferdlerin bir cemaat mesabesinde olduğuna ve sair mü'minlerin ferden değilse de cemaat halinde onların arkasından gideceklerine delâlet eyler. Bu haysiyyetle bunu ma'hud, gayri ma'hud alelumum salih ferdler cinsi diye anlamak doğrudur. Bu kadar da değil (.......) onun arkasından - ya'ni Allah’ın ve Cibrilin ve mü'minlerin salihinin sevgi ile yardımından sonra bütün Melekler de (.......) zahîrdir. - İşte Peygamber böyle bütün ma'nevî ve maddî kuvvetlerin sevgi ve yardımına mahzerdir. O halde ona karşı tezahürde bulunmanın nasıl bir felâkete müncerr olabileceğini düşünmeli ve bütün mü'mîn ve mü'mineler korunup sakınmalıdırlar. Böyle bir kudret karşısında bir kaç kadının tezahür de bulunmasının ne hükmü olur?

4 ﴿