5

Gerekki rabbi, şayed o sizi boşarsa, yerinize ona sizlerden daha hayırlı zevceler verir öyleki müslimeler, mü'mineler, kaniteler, tâibeler abideler, saimeler, seyyibler ve bâkirler

Görülüyor ki, burada hıtab, tesniye değil, cem'i müennes zamiriyle zevcelerin hepsine teşmil edilmiştir. Ve Peygamber onlara talak vermemiştir. Onların hoşnudluğunu gözettiği için kendini, kendine Allah’ın halâl kıldığı talâktan da men'eylemiştir. Ve böyle yapması onları boşarsa hayırlı kadınlar bulamıyacağı gibi bir mülâhazadan nâşi değildir.

Gerektir ki, onun rabbı olan Allah, şayed o, onları boşarsa (.......) sizin yerinize ona sizlerden daha hayırlı zevceler verir. - Tefsirler burada şöyle bir suâl hatıra gelebileceğini söylerler: Peygamberin zevceleri ümmehatı mü'minîn ünvanını hâizdirler. Yeryüzünde onların bedeli olabilecek onlardan daha hayırlı kadınlar nasıl tesavvur olunabilir? Bu suâlin cevabı da şu olduğunu beyan ederler: onların o imtiyazları, Peygamberin sevgili, itaatli zevcesi olmaları haysiyyetiyledir. Eğer eza ve ısyan ederler de Peygamber onları boşayacak olursa o vakıt o sıfatları kalmaz o vakıt onların yerine gelecek ve ona her hususta itaat ile riza ve mahabbetine nâil olacak olan kadınlar onlardan hayırlı olmuş olurlar. Netekim bu sıfatlara işaret için buyuruluyor ki, (.......) müslimeler, mü'mineler, kaniteler, tâibeler, âbideler, sâihalar, gerek seyyibeler ve gerek bâkirler - bu vasıflar, (.......) e sıfat olup zevcelerde bulunması matlûb olan ahlâk ve ahvali gösterirler. (.......) den hal olarak da mülâhaza edildiği surette doğrudan doğruya Peygamberin zevcelerinin hallerini ifade eder. Bu nükteye mebniy (.......) den te'hır olunmuştur.

İlk vasfı islâm, şirkten ve ahlâkı şirkten sâlim olarak Allah’ın birliğine ve Resulünün hakkıyyetine ıkrar verip Allah’ın emrine ve Peygamberin kavline inkıyad ve teslimiyyet, ikincisi îman, diliyle ıkrar ettiği gibi kalbiyle de tasdık ederek içi dışı müsliman olmak.

Üçüncüsü, kanitat: kunut, can-u gönülden itaatte kaim olmak.

Dördüncüsü tâibât, tevbekârlık, en küçük bile olsa kusur ve günâhtan daima tevbe ve ihtiraz üzere bulunmak.

Beşincisi, âbidât, gerek feraız ve gerek nevafil ıbadata devam.

Altıncısı sâihât, Dünya hayatı bir yolculuk bilip meışette bir yolcu gibi bulduğuna kanaat ederek sıyam ve perhizkârlığı ahlâk edinip daima ilerisini akıbet ve encamı, Allah’ın sevab ve ıkabını mülâhaza etmek.

Siyahatten müştakk olan bu kelime hakkında üç kavil vardır: ba'zıları (.......) mazmununca muhacirât demişler, ba'zıları da tâate müteallık her işe koşar, Peygamberin git dediği yere gider hacca, cihada, sefere gidelim dese dahi gider ma'nâsını vermişler. Ekser müfessirîn ise Resulullahdan dahi rivayet olunduğu cihetle bu gibi mevakı'de siyahat «savmden kinaye» olduğunu ve çünkü saimin hali azığı yanında olmıyan ve bulduğu yerde yemek yiyebilen seyyahın haline benzediğini söylemişlerdir ki, bizim izah ettiğimiz meâl de buna raci'dir. Sûre-i tevbede (.......) âyetinin tefsirine bak. Yedincisi seyyibât ve ebkâr, bu iki vasıf obirleri gibi ictima' etmeyip mütekabil bulunduğundan evvelkiler atıfsız getirilmiş olduğu halde bu ikisi bir «vav» ile fasl olunmuştur. Ba'zıları da bu «vav» a vavi semaniye demişlerdir ki, yedi ile sekizin arasına gelir. Resulullahın zevcelerinde de bikr olarak aldığı yalnız Hazret-i Aişe olup diğerlerini seyyibe oldukları halde tezevvüc ettiği de ma'lûmdur.

Ezvacı tahirâta bu vechile nasîhat olunduktan sonra umum mü'minlere hıtaben de buyuruluyor ki,

5 ﴿