8

Ey o bütün îman edenler! Allah’a öyle tevbe edin ki, nasuh (gayet ciddî, müessir, öğütcü) bir tevbe olsun, gerek ki, rabbınız sizden kabahatlerinizi keffaretle örter de sizleri altından ırmaklar akar Cennetlere koyar,

Tevbei nasuh: nasuh bir tevbe - tevbe, makamatı iymaniyyenin evveli, hak yolculuğunun mebdei, vuslet kapısının anahtarıdır. Yukarılarda da geçtiği üzere lügatte rücu' etmek demek olan tevbe, şer'an de kabahatten kabahat olduğu için nedamet ederek vaz geçmektir. Vicdanında o çirkinliğinden dolayı değil de bedenine, veya malına veya haysiyyetine bir zarar gibi herhangi bir korku veya ümid sebebiyle vaz geçmek, geçenlere tevbe değildir. Tevbe yaptığı kabahatin bir menfeatini bile görse onun haddı zatında çirkinliğini duyup tiksinerek vaz geçmektir. Burada tevbenin sıfatı olan nasuh ise gafur vezninde mübalega sıygası olup nush, nasahat, nasîhat maddesindendir. Bu madde Kamus sahibinin de Besairde beyan ettiği vechile esasen iki ma'naya mevzu'dur. Birisi halıslık ve safîlik ma'nasıdır. Netekim mumu alınmış halıs bala (.......) denilir.

Bu ma'naca nasuh çok halıs ve temiz demek olur. Birisi de söküğü dikmek, yırtığı yamamak suretiyle onarıp düzeltmek ma'nasınadır. Netekim elbisenin dikişine «nesahatüssevb» denilir. Bu ma'naca nasuh, çok ıslâh edici, hiç bir gedik bırakmıyacak vechile eksiklikleri düzeltip iyi onarıcı demek olur. Bu iki ma'nanın mecmuundan me'huz olarak da nush, hüsni niyyet ve hulûsıkalb ile hayırhahlık ederek eksiklikleri düzeltip ıslâh edecek öğüt vermek, va'zetmek, nasîhat eylemek ma'nasına gelir ki, nasîhat o verilen öğüdün ismidir. Bu ma'naca da nasuh, çok iyi nasîhat edici demek olur. Evvelki ikisinde nasuh, tevbenin doğrudan doğru sıfatı olarak halıs, ciddî, temiz bir tevbe veya insanın dînini, ahlâkını çok ıslâh edecek müessir bir tevbe demektir. Üçüncü ma'naca ise nasuh hakikatte tevbe eden kimsenin vasfı olup tevbeye mecazı aklî suretiyle isnad edilmiş olur.

Ya'ni bir tevbe ki, onunla tevbe eden kimse evvelâ kendi nefsine, sonra da dolayısiyle diğerleri ne çok iyi nasîhat verip düzeltmiş olacağından nefsin hakkiyle düzelmesine sebeb olan o tevbesine izafet terkibi ile çok iyi nasıhatcının tevbesi ma'nasına tevbei nasuh demek doğru olacağı gibi tavsıf terkibiyle çok iyi nasîhat edici nasuh tevbe ma'nasına tevbei nasuh demek de daha belig olarak doğrudur. Bu tevbe nasıl olur? Kabahatlerden başka bir sebeble değil, mahza çirkinlikleri ya'ni Allah’ın rizasına muhalif bir kabahat oldukları için vicdanında nedamet ederek ve irtikâbından şiddetli gam duyarak ve bir daha bir çirkinlik yapmamağa azmeyliyerek vaz geçmek ve nefsini buna alıştırıp hiç bir sebeb ve mania, karşısında dönmemeğe karar vermekle olur. İbn-i Merduyenin rivayet eylediği bir Hadîs-i şerifte:

Muaz İbn-i Cebel radıyallahü anh, Ya Resulallah! Dedi, tevbei nasuh nedir? Buyurduki: kul yapmış olduğu günaha öyle nedamet etmek ve Allah’a öyle arzı i'tizar, sonra da öyle dönmemektir südün memeye dönmediği gibi, Hazretî Ali radıyallahü anhten mervîdirki: a'rabînin birini (.......) derken işitmiş, ya haza demişti: tevbeye dil çabukluğu yalancılar tevbesidir. O halde tevbe nedir? Deyince de demiştir ki,

Onu altı şey cemetmiştir: geçmiş günahlara nedamet, feraizı iade, mezalimi redd, hasımlarla halâllaşmak ve bir daha dönmemeğe azmetmek, nefsi ma'sıyette büyüttüğün gibi Allah’a tâatte eritmek ve ona maasînin tadını tattırdığın gibi tâatın da acısını tattırmaktır. Tevbenin kabulu mes'elesi hakkında Sûre-i Nisâda geçen (.......) âyetlerine bak. Gereği gibi yapılan tevbenin kabulu vaid buyurulmuş olduğuna dair hayli âyât ve ehadîs vardırki şu da o cümledendir. (.......) gerekki rabbınız sizden kabahatlerinizi örter ilh. - Zira Kur’ân’da (.......) vaid ve ıtma' ifade eder. Maamafih bunda dikkat olunacak bir kaç nokta vardır:

BİRİSİ, bunun haddi zatında Allahü teâlâ üzerine aklen vacib olmayıp nihayet bir va'di ilâhî muktezası olmasıdır. Tevbei nasuh hakkında böyle olunca onun madununda olan tevbeler hakkında da bundan daha ileri bir va'di ilâhî olmıyacağı da derkârdır. Şu halde (.......) den anlaşılabilecek olan vücub da nihayet fevrî olarak yapılan tevbei nasuh ma'nasında bir vaid ve teahhüd muktezasından başka bir vücub olmamak lâzım gelir.

İKİNCİSİ, mağfiret ve sevab ile hüsni kabul ümidini besliyerek tevbe etmek tevbenin halıs ve nasuh olmasına mani' değil belki şevk ve müeyyid olduğu anlaşılır. Kabahati, seyyiâti kabahat olduğu, çirkin bulunduğu için nedamet edip terk etmek hem yalnız kendi nazarında değil, haddi zatında Hak teâlânın ındinde çirkin olduğu için terk etmek, onun rizasına tevfikı hareketle mazıy olan seyyiâtın dahi yapılmamış gibi örtülmesini ve bu suretle tam bir ma'sum gibi rizaya irmesini istemekten başka bir şey değildir.

Maamafih ÜÇÜNCÜSÜ, burada az çok ihtimal ifade etmekten hali de olmıyan (.......) bir de şunu ifade ederki: tevbe ile gûnahın örtülmesi hiç işlenmemiş gibi ılmi ilâhîden silinmesi demek olmıyacağı cihetle onun her hususta tam bir ma'suma müsavi olması lâzım gelecek derecede örtülmesi ma'nasına umumî bir vaid ve teahhüd anlaşılmasın, kabahat mademki yapılmış o yapılmıştır. İlmi ilâhîden silinmesine imkân ve ihtimal yoktur. Ancak tevbei nasuh ile, hasanât ve keffaret ile örtülür, bağışlanır cezası afvolunur. Mazısi hisab defterinden silinir, hattâ ondan sonra hale göre tam bir ma'sum gibi muamele edilir. Fakat haddi zatında ma'sum olmadığı cihetle o derece yükseltilmesi hususunda te'minât verilmez, bununla beraber ümid de kestirilmez, çünkü Allah her şey'e kadîrdir. (.......) Sûre-i Hadîdde (.......) âyetine bak (.......) bununla Münafıkların halinden ihtiraz ile iymanda devam ve tarakkı taleb olunuyor. Rivayet olunduğuna göre bunu Münafıkların nuru sönüverdiği zaman Mü'minler hazer ederek söyliyeceklerdir.

8 ﴿