17O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki, yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi (.......) muhakkakki biz onlara bir belâ verdik - ya'ni mal ve oğullarına güvenip de öyle diyenleri, o tekzib edenleri belâye düşürmüş bir imtihana sokmuşuzdur. O mal ve evlâd onlara bir fitne, bir beliyye kesilir. Netekim ilk bı'setde ehli Mekke öyle ahlâksızların sözlerine uyarak Allah’ın âyetlerini tekzib ve Peygambere ezâ ve cefada ısrar ettiklerinde dolayı Resulullah (.......) Allah’ım! Mudara darbeni şiddetlendir ve onlara Yusüfün seneleri gibi kıtlık ver» diye duâ etmiş, Allah da onları yedi sene kıtlık, kuraklık içinde ezmi, belâlarını vermişti. O mal ve evlâdın hikmeti hılkatını bilmiyen, ve onu hayrı için sarf ederek şükredecek yerde hayra engel olmak ve hakka karşı burun şişirmek için toplıyanlara onların ni'met değil, birer beliyye olduklarını tanıtmıştı ki, burada onu ıhbar ile bir ıhtar vardır. Ve bunu sade onlara münhasır bir tesadüften ıbaret olmayıp evvel ve âhir tatbîk edilmesi ıktıza eden bir kanun olduğunu misal ve hikmetiyle gayet sade ve fakat pek derin ma'nalara temass ederek izah etmek üzere şöyle buyuruluyor: (.......) nasıl ki, o cennet sahiblerini bir beliyye ile imtihan etmiştik - burada cennetten murad, Dünya cenneti, güzel bağ ve bostan demektir. Daha derin bakışla da vatan demektir. (.......) ile (.......) yalnız burada böyle Dünya cenneti ma'nasına varid olmuştur. Çünkü temsilin delâlet ettiği vechile bu kıssa arablarca ma'ruf imiş. Eshabından murad da o bağın mutasarrıfları, ellerinde tutup idare edenleridir. Bunun Sûre-i kehfte (.......) âyetinde olduğu gibi bir ferd misaliyle getirilmeyip (.......) diye cemı' sıygasiyle müşterek bir milk misali olarak getirilmesi ferdî milkin idaresinden ziyade cem'iyyet ve vatan noktai nazarından bir temsil olduğunu anlatır. Kıssanın en ma'ruf rivayetlerde hulâsası şöyledir: Yemende Sa'aya yakın, Savran denilen arzda salih bir adamın güzel bir bağı vardı, ona iyi bakar, ondan Allah hakkını eda ederdi, derken vefat etti, çocuklarına kaldı, onlar ise nâsı onun hayrından men' eylediler ve Allah hakkını kıskanıp buhlettiler, neticesi Allahü teâlânın anlattığı gibi oldu: (.......) o zaman belâ vermiştik ki, kasem etmişlerdi. - Kıssaya bu suretle evvelâ kasemlerinden başlanmasında mühim nükteler vardır. Birincisi her ictimaî bir işin bir akıd ve mukavele ile başladığını ve bunun yegâne müeyyidesi de yemîn olduğunu ve ondan dolayı neticedeki kâr ve zararın da ona bağlı' bulunduğunu anlatır. İkincisi yukarıda (.......) en başında zikredilmiş olduğu gibi burada da ondan başlanmış ve ettiği yemînin mahiyyetini ve giriştiği mukavelenin ne dereceye kadar kendi ılm-u kudreti dahilinde bulunduğunu iyi düşünmeden kat'î yemîn ile teahhüde girişenlerin yalan yere yemîn etmiş ve ondan dolayı başlarını nasıl belayâ sokmuş oldukları gösterilmiştir. Çünkü bunlar şuna yemîn etmişlerdi: (.......) her halde ve her halde sabahleyin o cenneti kesecekler - SARM, bağ kesmek, üzüm ve meyva devşirmek ma'nasına geldiği gibi bir şey'i kökünden kesip temamen ayırmak ma'nâsına da gelir. Bunlar gönüllerince bağın kendisini değil, meyvasını devşirmeği kasdetmiş olsalar da yemînlerinde şöyle demişlerdir, billahi o bağı sabahleyin mutlak ve muhakkak kesecekler? Halbuki bu tamamen kendi ellerinde değildi, gerek o bağın gerek kendilerinin sabaha çıkıp çıkmıyacaklarını öyle sureti kat'iyyede bilemezlerdi |
﴾ 17 ﴿