17

öyle ki, melekler, kenarları üzerindedir ve üstlerinde o gün rabbının Arşını sekiz hâmil olur

(.......) Melek onun etrafı üzerinde-Semanın şakkından heybetle yarılan sâhalardan etraflarına yarılmıyan cihetlerine doğru çekilmiş, yâhud yarılan sâhadan açılan kenarlar üzerinde safsaf dizilmiş yâhud Arzın kenarlarına saf dizilmiştir. Erca, asa vezninde kısa elifle canib ve nahıye ma'nasına olan «reca» nın cem'i olup etraf ve cevanib, yan tarafları veya kenarları demektir. Melek, ya'ni bu nam ile ma'ruf olan cins, çünkü gelecek «fevkahüm» zamiri bunun ma'nen cemı'olduğunu gösteriyor. Sûre-i Bakarede de geçtiği üzere Melek ve Melâikenin bir farkı olup olmadığı hakkında bir kaç kavil vardır.

Zemahşerî ve daha bir takımları demiştir ki, Melek, Melâikeden eamdır.

Ebû Hayyan da «Melek ismi cinstir, bununla Melâike murad olunur. Melâikeden eamm olduğu zâhir değildir.» Demiştir.

Zemahşerînin muradı Melek mefhumu Melâike mefhumundan eam demekmidir? Yoksa müfredin istiğrakı eşmeldir kaidesince sıdakta eam demekmidir? Tefsirinde bu cihet sarih değildir. Ancak delîli ikincisini kasdettiğini ve bundan dolayı burada (.......) denilip vel-melâiketü denilmediği işrab ediyor.

Ebû Hayyan da buna ilişmiş, lâkin nükteyi söylememiştir. Melek müfred ismi cins, Melâike cemi'dir. Bununlar beraber Melâikenin de müfred gibi ismi cins mevkiinde isti'mali yok değildir. Bu iki kelimenin mefhum ve iştikak noktai nazarından farklarına gelince çokları demişlerdir ki, «Melek» ismi; mîmi zâid olarak «Me'lek» veya onun maklûbu olan «Me'lek» kelimesinin muhaffefidir. İkisinin cem'i de melâik ve melâike gelir. Me'lek aslında risalet ve sifaret, ya'ni ilçilik demek olup eleke, ülûk veya elâke fi'linden, ismi mastar veya masdarı mîmî, ismi zaman ismi mekân veznidir.

Allahü teâlâdan ilçi ma'nasina isim yapılınca hemze tahfif olunarak melek, yâhud kalbolunarak «mel'ek» denilmiş, melâik diye cemi'lenmiştir. Maamafih Kur’ân’da hiç «mel'ek» kelimesi yoktur. Cemi'ler kelimenin aslını göstermek ı'tibariyle melâikenin müfredi öyle takdir olunmuştur. Bu taktire göre melek ve melâike müfred ve cemi' demek olup hepsinde de Allahü teâlâ tarafından risalet mefhumu mu'teberdir demek olur. Ba'zıları da melek mîmi aslî olarak mülk ve melekût maddesinden kuvvet ma'nasınadır demişler. Cem'i emlâk veya alâ gayri kıyas melâik olabilir. Bu takdirde ikisi bir mefhumda birleşebilir ise de melekte bu kuvvet ma'nası, melâikede evvelki risalet ma'nası daha zâhir görünür. Melek, melâikeden eamdır denilmesi de bundan dolayı olmak melhuzdur. Melâikenin hepsi melektir, kuvvettir. Lâkin melekin hepsi melâike olmak lâzım gelmez.

Risalet vazîfesi yapmıyan Melekler vardır. Lâkin Râgıb Müfredatında demiştir ki, «Melek lâfzını Nahviyyun Melâike lâfzından kıldılar ve mîmi zâid yapdılar. Ba'zı muhakkîkîn ise onun mülkten olduğuna kail olmuş ve demiştir ki, Melâikeden siyasiyyata müteallık bir şey'e mütevelli olana feth ile melek denilir, beşerden ise Melik denilir. Her Melek Melâikedir, her Melâike Melek değildir. Melek, (.......) gibi âyetlerle işaret olunandır. Melekülmevt de bundandır. (.......) buyurulmuştur (.......) Râgıb bu tahkikı beğenmiş görünüyor, bu ifadeden şunları anlıyoruz. Nahviyyuna göre Ebû Hayyanın dediği gibi Melek ve Melâike mefhumda müsavî olmak lâzım geliyor. Melekin Melâikeden eam olduğuna işaret yoktur. Bil'akis tahkıkta Melek Melâikeden ehass, Melâike Melekten eamdır. Çünkü

Melek Melâikenin siyasete müteallık bir şey'e de mütevvelli olan havassıdır diyen var. Bunu anlatırken (.......) ıbaresinde Melâike lâfzı da Melek gibi müfred makamında kullanılmıştır. Netice de buna göre bu âyette (.......) denilmeyip (.......) buyurulması Zemahşerînin gösterdiği gibi Melek Melâikeden eamm olmağla ta'mim için değil, melekül'mevt ve müdebbirâtı emir gibi havass cinsini tahsıs için demek oluyor. Zira o sırada Melâike de sa'kaya tutulup (.......) istisnasına dahil olanlar kalacaktır. (.......) ve fevklerinde o gün rabbının Arşını sekiz hâmil olur.

Bulara hamelei Arş denilir. Buradan «semaniyenin» mümeyyizi zikr, edilmemiş sekizin neden ibaret olduğu tasrıh olunmamıştır. En mütebadiri o Meleklerin fevzınde sekiz Melek, yâhud sekiz hâmil demek olmasıdır. Dahhâkten sekiz saf diye, Hasenden de bilmem sekiz şahıs mı, sekiz bin mi, sekiz saf mı, sekiz bin saf mı? Diye mervîdir. (.......) zamiri (.......) daki Meleke racı'dir. Onun lâfzan müfred olsa da ma'nen cemi' ya'ni bir tek melek değil, melek cinsi, yâhud bütün melekler demek olduğuna işaret eder. Ba'zıları hameleye irca' ederek hâmillerin kendilerinin fevkınde demek olduğunu söylemiş, ba'zıları da âlemin fevkınde demiştir.

Abd İbn-i Humeydin Selemeden rivayet ettiği üzere İbn-i İshak demiştir ki, Resulullahın şöyle buyurduğu bize bâliğ oldu «onlar, ya'ni hamelei Arş bugün dörttür, Kıyamet günü olduğunda Allahü teâlâ onları diğer bir dört ile te'yid edecek sekiz olacaklar.» Ve Hamelei Arşın evsaf ve eşkâline dair muhtelif rivayetler de kaydolunmuştur ki, Tirmizî ve Ebû Davud ve İbn-i Macenin Hazret-i Abbastan rivayet eyledikleri «uylukları Semalar kadar uzun sekiz ev'âl» suretinde Melekler haberi ve ba'zılarının naklettikleri «dört suret» haberi o cümledendir. Ebû Hayyan bunların sıhhatine kail olmıyarak demiştir ki, o semaniyenin sıfatları hakkında birbirine uymaz (.......) eşkâl zikretmişler.

Biz onların zikrinden sarfınazar eyledik (.......) Dünya ve Âhıret bütün alemi muhît olan Arş ve Kürsîye dair Ayetelkürsîde ve Sûre-i A'rafta ve Sûre-i Hudda istiva ayetinde ve daha ba'zı yerlerde söz geçmişdi. Burada da bir tesavvuf seyrani olmak üzere selâmeti fehmi olanlar için şunu mütalea etmekte bir inkişaf olacağını zannediyorum. Muhyiddini Arabî Futuhatı Mekkiyesinin hamelei Arşe dair olan on üçüncü babında şu mealde bir nazm ile söze başlıyarak:

Arş ve Hâmilleri vallahi, Rahman ile mahmüldür,

Ve bu kavil, ma'küldür.

Yoksa mahlûkun ne havl-ü kudreti olur,

O olmasa? Akıl da böyle vârid oldu tenzil de

Cisim ve ruh ve erzak ve mertebe,

Burada senin tertibinden başka tafsîl yok

İşte Arş odur, suretini tahkık edebilirsin;

Ve Rahman ismiyle istiva eden me'müldür.

O Hâmiller sekizdir, onları Allah bilir,

Bu gün ise dörttür, buna niçin, yoktur.

Muhammed, sonra Rıdvan ve Malik

Ve Âdem ve Halil sonra Cibril,

Mikâile İsrafili de ilhak et tam

Sekiz alnı açık yüzü pâk. (.......)

Der ki, Allah seni te'yid buyursun ey veliyyi hamîm! iyi belle: Arab lisanında Arş ıtlak olunur, mülk murad olunur bir melikin mülküne halel gelince «sülle arşülmelik = melikin arşı sakatlandı» denir, bir de Arş ıtlak olunur, serir «taht» murad olunur. Arş, mülkten ıbaret olduğu takdirde onun hâmilleri onunla kaim olanlardır. Arş serir olduğuf takdirde de onun hâmilleri üzerinde oturduğu ayakları yahud onu sırtlarına yüklenenlerdir. Hâmelei Arşe aded girer. Resulullah onların cümlesini Dünyada dört, Kıyamette sekiz saymıştır. Resulullah sallâllahü aleyhi vessellem (.......) âyetini okumuş, sonra demiştir ki,, onlar bugün dörttür, ya'ni Dünyada ve «levmeizin semaniye» kavli, ya'ni âhırette. Bize ehli tarîkın ılmen, halen ve keşfen ekberinden İbn-i Meyserei cîlîden rivayet olundu ki, mahmul olan arş mülktür ve o, cisim ve ruh ve gızâ ve mertebede mahsurdur. Âdem ve İsrafil sur için, Cibril ve Muhammed ervah için, Mikâil ve İbrahim erzak için Malik ve Rıdvan va'd-ü va'îd içindir. Mülkte de ancak bunlar vardır.

Erzak demek olan gızalar hissî ve ma'nevîdir. Biz bu babda ancak bir tarik zikredeceğizki oda mülk ma'nasına olandır. Çünkü tarikta ona telallûk eden fâideler vardır. Onun hâmilleri onu tedbir ile kaim olanlardan ıbarettir. Ki, unsurî sureti, yâhud nurî sureti, ve sureti unsuriyyeyi tedbil eden ruhu, ve sureti nuriyyeyi tedbir eden ruhu, ve unsurî suretin erzakı olan gızayı ve ruhlar için ulûm ve mearif gızasını ve Cennete girmekle saadete ve Cehenneme girmekle şekavete dair mertebei hıssiyyeyi ve ılmî mertebei ruhiyyeyi tedbir eder. Binaenaleyh bu babın mebnası dört mes'ele üzerinedir. Birinci mes'ele suret, ikinci mes'ele ruh, üçüncü mes'ele gıza' dördüncü mes'ele mertebedirki gaye budur. Bunlardan her mes'ele de iki kısma inkısam eder sekiz olur. Bunlar mülk Arşının hamelesidir.

Ya'ni o sekiz zuhur edince mülk kaim ve zâhir olur. Ve melîki onun üzerine istiva eyler dedikten sonra bu mes'eleleri birer birer tafsîl edip nihayet dördüncü mes'elede şöyle demiştir: Allahü teâlâ her âlem için saadet ve şekavette birer mertebe ve menzile kılmıştırki bunların tafsîlâtı hasre sığmaz, saadeti de ona göredir. Saadeti garazıyye vardır, saadeti kemaliyye vardır, saadeti mülayime vardır, saadeti vaz'ıyye, ya'ni şer'iyye vardır. Şekavet de taksimde öyledir. Garza muvafık olmaz, kemale muvafık olmaz, mizaca muvafık olmaz ki, gayri mülâyim denilen budur, şer'a muvafık olmaz. Bunların hepsi ya mahsûs ya ma'kuldür. Mahsûs kısmı, darı şekaya tealluk eden Dünya ve Âhretteki elemler ve darı saadete tealluk eden

Dünya ve Âhıretteki lezzetlerdir. Onun halîsı vardır karışığı vardır. Halîsı Âhırete tealluk eder, karışığı Dünyaya tealluk eder. Seıyd, şakıy suretinde zuhur eder, şakıy seıyd suretinde zuhur eder, sonra Âhırette temayüz ederler. Ba'zan Dünyada şakıy şakavetiyle zuhur eder, Âhırete de şakavetle gider. Seıyd de öyle. Lâkin bunlar mechuldurlar. Âhırette temayüz eder belli olurlar. Netekim Allahü teâlâ (.......) buyurmuştur. İşte o vakıt meratib ehline öyle lâhık olurki ne inkıta' eder ve tebeddül. Bu beyandan sana, Arş ta'bir olunan mülkün mecmuu demek olan sekizin ma'nası tebeyyün eder. Bu sekiz Hâk tealânın tavsîf olunduğu sekiz nisbet ile alâkadardır ki,, hayat, ılim, kudret, irade, kelâm, semı' basar, tekvin sıfatlarıdır.) Mülk de bu sekiz nisbete münhasırdır.

Bunlardan Dünyada zâhir olan dörttür: Sûret, hissî gıda', saadet mertebei hissiyyesi, şakavet mertebei hissiyyesi, Kıyamet günü ise sekiz tamamiyle ıyane zâhir olur. (.......) kavli odur. aleyhissalâtü ves-selâm da onlar bugün dört demiştir. Bunlar, Arşın mülk ile tefsîri takdirindedir. Serir olan arşe gelince: Allahü teâlânın bir takım melâikesi vardırki onu sırtlarında taşırlar, onlar da bugün dörttür, yarın mahşer yerine götürmek için sekiz olacaklardır. Ve bu dört hamelenin suretleri hakkında da İbn-i meyserenin kavline yakın haber dahi varid olmuş: denilmiştirki birincisi insan suretinde, ikincisi esed (arslan), üçüncüsü nesr (kartal) suretinde, dördüncüsü sevr (öküz) suretindedir. Bu, işte samirînin görüb de Mûsanın ilâhî diye tehayyül ettiğidir ki, kavmına dana yapmış ve «bu işte sizin ilâhınız ve Mûsanın ilâhı» demişti, kıssa ma'lûm.

Yine Şeyhın sözlerindendirki Arşın bir ayağı haber, bir ayağı hukümdür demiş ve bununla Ayetelkürside geçtiği üzere Hasenden rivayet olunan «kürsî mevzı'ı kademeyndir» sözünün bir te'viline işaret eylemiştir.

Meratibi izahı, sekiz Hamilin Hak teâlânın sekiz sıfatı zatiyyesi nisbetiyle alâkasına dair olan ifadesi calibi dikkat olmakla beraber Sûrenin evvelinde ihtar olunduğu üzere dirayetle bilinemiyecek olan bu mebhaste en doğrusu yine kendisinin dediği gibi Allah bilir deyip haber hududunu geçmemektir. Mi'rac hadîslerinde makamı birinci Semada gösterilen Ademi, hamelei arş miyanında sayması garib görünür. İbn-i ebî hatimin İbn-i zeydden Peygamberden tahric eylediği bir hadîste hamelei arşten İsrafil aleyhisselâmdan maadısının ismi söylenmemiş olduğu ve Mikâilin hamelei arşten olmadığı nakledildiğine, binaenaleyh İsrafil ile beraber Mikâilin ve Cebrail ve Azrailin Hamelei arşten olduklarını zu'medenlerin şayanı i'timad bir haber ile isbatları lâzım gelir. Ve bu babda rivayet olunan haberlerin ekserîsi i'timada şayan değildir denildiğine göre de isimlerin ta'datlarına kitmeyip onları Allah bilir tefvîzında karar etmek elbette sağlam olur. Onun için bizim bu âyetlerden anlayabileceğimiz en açık ma'nâ: o gün Allahü teâlânın azamet sıfatiyle tecellesini beyan olmasıdır. Netekim Sûrenin âhiri de azîm ismiyle hitam bulacaktır.

17 ﴿