NÛHSûre-i Nuh Mekkîdir. Âyetleri - Kûfîde yirmi sekiz, Bısrîde ve Şamîde yirmi dokuz, maadada otuzdur. Kelimeleri - İkiyüz yirmi birdir. Harfleri - Yediyüz ellidir. Fasılası - (.......) 1Haberiniz olsun ki, biz Nûh’u kavmına gönderdik, kavmını inzar et diye, gelmezden evvel onlara bir azâbı elîm Âlûsî der ki, Nuh ismi aslen Arabî değil, A'cemîdir. Cüvalikî muarreb olduğunu söylemiş, Kirmanî de Süryanîde ma'nası sâkin demek olduğunu söylemiştir. Hâkimin Müstedrekte asıl ismi Abdülgaffar olup çok nevha ve bükâ etmiş olmasından dolayı Nuh denilmiş olduğuna dair rivayeti sahîh olmasa gerektir. Meşhura göre: Hazret-i Nûh’un Nesebi, İbn-i Lemek İbn-i Mettuşelah İbn-i Ahnuhtur. Ahnuh da İdris aleyhisselâmın ismidir. Buna nazaran Nuh, İdris aleyhisselâmdan sonradır. Müstedrekte ise ekser Sehabe radıyallahü anhüm Hazret-i Nûh’un Hazret-i İdristen evvel olduğuna kail oldukları mezkurdur. Hazret-i Nuh ile Hazret-i Âdem arasında bin sene kadar veya daha yakın bir zaman geçmiş olduğuna dair de aslı kütübi sâlifeye nisbet olunan şayi' bir rivayet vardır. Lâkin Hazret-i Nûh’un kavmı bu Sûrede beyan olunduğuna göre Vedd, Süva', Yegus, Yeuk, Nesir namlarında bir takım putlar yapmış oldukları bu ise Hazret-i Nûh’un gemisi gibi mu'cıze kabîlinden olamıyacağına mebni o vakıt sanayiin bunları yapabilecek kadar ilerlemiş bulunduğunu gösterdiği cihetle bin sene zarfında ilk insanların sanayı'de bu dereceye gelebilmiş olmaları hukmi rübubiyyetle âlemde meşhûd ola gelen tedricî tekâmül görünür. Bu cihetle ya hılkati Âdem’e isnad olunan tarihin yanlışlığına hukmetmek veya o Âdemden murad, ebül'beşer olan Âdem olmadığına kail olmak icab eder. Biz ise Kur’ân’da Âdem’i ismi alem olarak bir tanıdığımızdan Hazret-i Nuh ile Hazret-i Âdem beyninde ne kadar bin sene geçmiş olduğunu Allahdan başka kimse bilmez deriz. Burada Hazret-i Nûh’un umuma değil, kıvmına mürsel olduğu anlaşılıyor. Zira mürselîn miyanında umuma bı'set Peygamberimize mahsustur. O zaman Yer yüzünde ne kadar insan ve hangi kavımlar, vardı, ve Arzın nereleri meskûn idi onu da ancak Allah bilir. Bununla beraber Âlûsînin beyanına göre denilmişki Hazret-i Nûh’un kavmı Ceziretül'arab ve ona yakın yerlerin sükkâni idi, meşhûr olan da müşarünileyhin Kûfe arzında ya'ni İrakta sâkin olduğu ve orada kendisine risalet verilmiş olmasıdır. Bundan Nuh tufanının da ma'lûm olabilen umumu, kavmi Nuha ve onların umumuna aid demek olup bütün kürei Arzın her tarafına şâmil olması lâzım gelmiyeceği ve o vakıt ruyi Arzda onlardan başka insanlar bulunup bulunmadığı da kestirilemiyeceği anlaşılıyorki Âlûsînin de muhtarı budur. İbn-i Esîr, Kâmilde ve Ebülfida' tarihinde «Mecus, tufanı tanımazlar, ba'zıları da tufanı ıkrar eder ve lâkin Babil ıklimiyle ona yakın yerlede olduğunu ve küyümers, ya'ni Âdem evlâdının meskenleri maşrıkte olduğundan onlara tufan vasıl olmadığını zu'meder. Kezalik Hind, Fürs, Çin gibi maşrık ümmetleri tufanı tanımazlar. Fürsün ba'zısı onu i'tiraf eder ve fakat umumi değildi, Hulvan akabesini geçmemişti derler. Sahih olan ehli Arzın hepsi Nuh evlâdından olmasıdır. Çünkü (.......) buyurulmuştur.» Diye tahrir eylemişlerdir. (Sûre-i Sâffatta bu âyet ile Sûre-i Hudda (.......) âyetlerine bak). (.......) Âhıret azâbı yâhud Tufan |
﴾ 1 ﴿