3

O rabbın ki, takdir etti de hidayet buyurdu

(.......) ve o ki, takdir etti de hidayet buyurdu - yarattığı her şey'e (.......) vefkınca ılm-ü iradesiyle bir kader ta'yin eyledi: Cinslerinde, nevi'lerinde ferdlerinde, sıfatlarında, fiıllerinde, ecellerinde bir takım hususıyyetlerle birer had ve mıkdar tahsıs etti. İmkân tabiatinde hep bir ve müsavî olan eşyadan her birini vücudde yekdiğerinden birer mıkdar ile temayüz ettirerek muhtelif mâhiyyetler, mühtelif hüviyyetler ile tenvı' ve takyid ve tahdid eden birer biçim takdir buyurdu da ona göre her birini kendilerinden tab'an veya ıhtiyaren sadır olacak hususıyyat ile hariclerinden sadır olacak hususıyyat arasında vâsıl olacakları gayei hılkatlerine doğru tevcih buyurdu. Ona göre hassıyyetler, meyiller, ilhamlar halkı, deliller nasbı âyetler inzaliyle mâhulika lehleri olan mikdara müyesser kılmak üzere yoluna koydu, hükmi rububiyyetle terbiye sayesinde mebde'den müntehaya, Dünyadan Âhırete doğru her birini yetiştireceği netice ve akibete iysal veya irşad etmektedir. Bu miyanda insana da akıl ve dîn hidayetleriyle kendini ve yolunu göstermekte ve muhatabı hass olan zati Muhammedîye nübüvvet ve risaleti mukadder kılıp hidayet ve muvaffakıyyet ihsan buyurmuştur.

Ecramın yekdiğeri etrafında feleklerindeki seyr-ü hareketleri ve besaitten mürekkebata doğru ecsamın me'adinin, nebatatın, hayvanatın ahvali tetebbü' ve tetkık olunursa her birinde akıllara hayret veren ve nıtakı nukule sığmaktan uzak bulunan ne kadar derin, ne kadar ince ne kadar büyük ılm-ü kudret ile idare ve hidayet tecelliyatı görülür. Bilhassa insana mahsûs olan zâhir ve bâtından hidayet enval, bahusus akıl ve dîn hidayeti ise onların merhalelerle üstünde, derecelerle fevkındadır. Bununla beraber hiç biri kadirsiz olmadığı gibi hiç biri de mikdarsız hadsiz değildir. Hepsi kemmiyyet kanunlarının hukmü altında mekadiri mahsusa ile mahduddur. Hiç birinde namütenâhî kudreti külliyye yoktur. O ancak onları takdir edip yollarına koyan mukaddir, hâdî alîm, kadîrin san'atı ve onun şanı rububiyyetidir. Şübhe yok ki,, bu takdir ve hidayeti yapan ılim ve kudreti rabbaniyye hidayete muhtac olan ve mıkdari mahsûs ile mukayyed bulunan mukadder kâinatın hepsinden a'lâ ve üstündür.

Ba'zıları burada hidayeti akl ve dîn hidayeti gibi insana mahsus olan hidayet ve irşad ile, ba'zıları da alelumum zîhayat olanlara aid olmak üzere yaşadıkları müddette kendilerine göre muhtac olacakları erzak ve sair levazimi hayatın takdiriyle onlardan intifa' yollarını tanıtmak ve kaçılacaklardan kaçılıp koşulacaklara koşulmak ve ona göre uzvî vazîfelerini iyfa ettirmek ma'nasiyle hayvanâta müteallık ilhamat ve sevkı fıtrî ile tefsîr etmişlerse de doğrusu insanlara mahsus olan ve bilhassa Resulullaha aid bulunan hidayet ve irşad bunun en yüksek misal ve mâsîka lehi olmakla beraber (.......) ıtlakının zâhiri (.......) gibi her şey'i gerek tabiî ve gerek ıhtiyarî surette hılkatı gayesine tevcih ma'nasiyle umum eşyaya şâmil olmaktır. Öyleki bir kürenin diğerine doğru mihver veya mahrekinde devri, bir cüz'ün diğer bir cüz'e incizabı, bir gazin inbisat ve inkıbazı, bir taşın yerine düşmesi, bir ma'denin tebellürü, bir tuzun suda erimesi, bir kömürün müvellidülhumuza ile işti'ali, bir zerrenin uzviyyete sevkı, bir hüceyrenin bir hüceyreyi telkıhı gibi hadisatın husulü dahi hep bu hidayet cümlesinde dahildir.

(.......) bütün mahlûkatı zevat ve sıfâtında her birinin hususıyyetlerine göre takdirlerine şâmildir. Semavat ve Arz, kevakib ve anasır, meadin, nebatat hayvanat ve insanlardan herbirine cüsse ve cesametçe birer miktarı mahsus, yine her birine bekadan bir müddeti mahsusa ve sıfât ve elvandan, tu'ûm ve revayihten, evza' ve etvardan hüsn-ü kubuhtan, saadet ve şakavetten, hidayet ve dalâletten bir mıktarı ma'lûm takdir edip (.......) buyurduğu gibi bir kaderi ma'lûm ve bir kaderi mahsus ile tahdid ve tahsîs eylemiştirki bu ma'nada a'lâi ılliyyinden esfeli sâfilîne kadar bütün eşya ve avalim dâhildir. Onun için bunun tefsîr ve tafsıline cildlerle yazı yazılsa kifayet etmez, her birini sahai şühudda tetkîk iycab eder. Bununla beraber ındallâh ma'lûm olan o sirri kader bizim için zuhurundan evvel temamen ma'lûm da olmaz. Sonra (.......) şunu gösterirki: tabi'ati imkâna nazaran herşey alesseviyye vücud ve ademden her hususiyyete kabil olmakla beraber Halikın

takdir ve tahsısı ile vucudda her mizac bir kuvvei hassaya müste'id kılınmıştır. Ve her kuvve ancak mu'ayyen fi'illeri salih olmuştur. Tabiatte ıttırad ve atalet kanunu diye ifade olunan tabi'ati imkâna nazaran her cisim, namütenahî harekâta kabil farz olunurken cisimlerin mahdud ve mütenahî hareketler içinde vücudlarının tükenip tabiatlerinin hıtama irdiğini görürüzki bu işte Halikın o tabiate tahsîs buyurduğu bir kaderi ma'lûm, bir isti'dadı mahsustur. Ve her biri bir fi'li mu'ayyene masdar olan bu hass kuvvelerin o ecza ve a'za ve ecramda halkıyle maslahatının itmamı için gayei mahsusalarına tevcihi de o takdir dairesinde hidayeti mahsusadır. Bütün bunların üzerinde mukaddir ve hâdî olarak hâkim olan kudreti rabbaniyyenin hepsinden yüksek olduğu zâhir bulunmakla onun ismi a'lâsı bütün bunlardaki mahdudiyyet ve noksan şâibelerinden tenzîh olunmalı ve binaenaleyh onun emr-ü tedbiri kâfirlerin keydine galib olacağında şübhe etmemelidir. O halk-u tesviye ve takdir ve hidayet şevahidi ile beraber şu vasıf da buna bilhassa şâhiddir.

3 ﴿