10İki de tepe gösterdik (.......) ve ona iki necid gösterdik. - «Nun» un fethi ve «cîmin» sükûniyle «necd» tepe gibi etraf ve havalisinden mürtefi' olan tümsek Arza denilir. Bu ma'na iledir ki, Arabistanda engin Tihâme mukabili olan ve Necdi Hıcaz, Necdi ârız diye ikiye ayrılan mürtefi' kısma Necd denildiği gibi Yemen ülkâsının nihayetinde bilâdi Mehreden bir arzı mahsusa dahi Necid denilmiştir. Yüksek ve açık yola, âlî mertebelere çıkan, yüksek işler gören adama «Tallâussenâya» denildiği gibi umurda sâbit, galib ma'nasına o ma'nadandır ve başkalarının âciz oldukları zor işleri becerip içinden çıkan şecî', behadır kimseye ve gamm-ü gussaya dahî Necid denilir. Necid, hasma galebe etmek ve pek terlemek ma'nalarına masdar da olur. Necdet ve necadet de behadırlık, kahramanlıktır. Bir de Necid, sînede tümsekliği veya süt yolu olması hasebiyle sediy, ya'ni meme ma'nasında ma'ruftur. Arabda « (.......) = inan ana memelerine kasem olsun ki, yapmadım» diye yemin etmek şayi'dir ki, bu bizim Türkçede «Anamdan emdiğim süt haram olsun bu böyledir» diye edilen yemîne benzer. Burada Necid kelimesi bütün bu ma'naları iyma etmekle beraber yukarıdaki kebed, aşağıdaki Akabe ile mütenasib olmak üzere mücahid bir kahramana gösterilen iki tepe gibi yüksek iki gaye, iki yol ma'nası telkîn etmektedir. Ba'zıları ayneyn ve lisan ve şefeteyn karînesiyle bidayeti hılkati mülâhaza ederek iki Necdi iki meme ma'nasına anlamak istemişlerdir. Bunu İbn-i Abbastan ve Dahhâkten ve hattâ Hazret-i Alîden rivayet edenler de olmuştur. Filvaki' doğum olacağına doğru ana memesinin sütle hazırlanmağa başlaması ve yavrunun doğar doğmaz ilhamı fıtrî ile emmesini bilmesi rahmeti rahmaniyye ve hidayeti rabbaniyyenin delâili bâhiresinden bir ni'meti sübhaniyye olmak i'tibariyle haddi zatinde imtinana lâyık ve bunun dil ve dudaklarla yapılması da bu ma'naya muvafık olduğunda şübhe yok ise de bu ni'met daha umumî olup insan dilinin ve dudağının temâyüz ettiği ni'metlerden olmadığı gibi insanın da bidayeti haline âid niami cemîledendir. Âyetin siyak ve sibakı ise bundan istıkbale ve insanın mükellefiyyetine tealluk eden daha geniş ve daha yüksek bir ma'na murad olunduğuna delâlet etmektedir. Onun için müfessirîn bu ihtimali «kıyle» diye nakletmekle beraber burada necdeyn tümsek tepe veya doğrudan doğru yüksek yol ma'nasından mecaz olarak biri hayır biri şerr iki yüksek gayeye giden, biri meymenetli bir meş'um iki yüksek tarîk ma'nasına olduğunu daha sahih ve daha kuvvetli rivayet ve dirayetle te'yid ederek beyan etmişler ve bunun Sûre-i İnsandaki (.......) mealinde olduğunu söylemişlerdir. Ez cümle Buharîde Mücahidden hayr-ü şer demiştir. Ve İbn-i Cerîr şu rivayetleri tahric eylemiştir: Rabi' İbn-i Haysemden: Bunlar sedyeyn değil. Abdullah İbn-i Mes'uddan: (.......) Hüdâ ve delâlet, sebîlülhayri veşşer. Ikrimeden ve Mücahidden: Hayr-ü şer. Dahhâkten: Necdülhayri ve necdüşşer, Hasenden mürselen: Resûlullah sallâllahü aleyhi ve sellem demiştir ki, onlar iki neciddir: Necdi hayr ve necdi şer, Demek ki, necdi şer, size necdi hayırdan daha sevgili kılınmamıştır. Katâdeden: Bize zikr olundu ki, Nebiy sallâllahü aleyhi vessellem şöyle buyurdu: Eyyühennas! Onlar iki neciddir, necdülhayr ve necdüşşer, demek ki, necdi şer size necdi hayırdan daha sevgili değildir. İbn-i Zeydden: Ve hedeynâhünnecdeyn de tarîkı hayr ve şer dedi, ve (.......) kavli ilâhîsini okudu (.......) İbn-i Mes'uddan Hâkim, sahih demiş, Taberanî ve daha başkaları da rivayet eylemiş, Taberânî Ebû Ümameden de merfuan rivayet etmiştir. Dürrü mensûrda Faryabî ve Abd İbn-i Humeyd rivayetleriyle Hazret-i Alî kerremallahü vechehu «ba'zı insanlar necdeyn sedyeyn diyorlar, hayır onlar hayr-ü şerdir» demiştir diye zikr edilmiş. Âlûsî bunun Şîa' tefsirlerinden Mecmeulbeyanda da mezkûr olduğunu söylemiştir. Burada Hasen ve Katâdeden nakledilen Hadîs-i şerif mazmunu ayrıca şayanı dikkattir. Bununla bir takımlarının zannettiği gibi insan fıtratının hayırdan ziyade şerri sevdiği ve binaenaleyh insanda şer meylinin asl olduğu da'vası reddedilmiş demektir. Doğrusu mutlak insan fıtratı ikisine de alesseviyye kabildir. Birinin galebesi tâlî sebeblerledir. Netekim ta Sûre-i Bekarede geçtiği üzere Âdem’in zenbi Şeytanın iğvasına aldanmasındandır. Şu halde nefsi emmarenin şerri emri, ya hayır ve menfeat zanniyle bir cehalet veya sui terbiye ve i'tiyad ile fıtrattan inhırafın neticesidir. Demek ki, insanın zalûm ve cehûl olması da kemâl ve terakkisi de sureti umumiyyede mutlâka muktezayı fıtrat değil, tâlî esbab ve ılel dolayısıyledir ve onun içindir ki, insan terbiyesine ve kişinin iyiliğine kötülüğüne göre ahlâkını tehzîb veya ifsad edebilir. Bundan anlaşılır ki, Diyen şâirin nüfusta zulmü hılkî ve tabî'î addedip de yalnız ıffeti arızî bir ıllet ile ma'lûl addetmesi doğru değildir. İnsan hayre de şerre de müste'idd olarak ikisine de tâlî sebeb ve ıllet ile yürür ve hangisini istihdaf ederse ona gider. Nefis, emmare de olur, mutmeinne de olur. Ancak bu tefsîre şöyle bir suâl hatıra gelir. Hayır gayesinin ve tarikının yüksekliği ma'lûm ve müsellemdir, ona necid tesmiye edilmesi muvafık olduğunda şübhe yoktur. Lâkin şer tarikında ne yükseklik tesavvur olunabilir ki, ona da necid denilsin? O engin bir uçurum değil midir? Filvaki' öyledir, fakat ona gidenler hayır gibi bir yükseklik tehayyüliyle kittikleri ve hayır şer galip olduğu için tağlib tarikıyle ikisine de necid ıtlâk edilmiş, sonra da bu yükseklik asıl hayırda olduğu bundan sonra akabenin tefsîriyle anlatılmıştır. Bununla beraber şunu da mülâhaza etmek lâzım gelir ki, insanın kendisine başkasından gelen hayr-ü şerre nisbeti ile kendisinin kendisine veya başkalarına yapacağı hayr-ü şerre nisbeti arasında mühim fark vardır. İnsan şübhesizki kendisine yapılan hayrı sevmesi, şerri sevmemesi tabi'îdir. Kendisinin başkasına veya mutlakâ hayr-ü şerr yapmasına gelince: hakkı bunun da öyle olması: hayrın mutlâka hayr olduğu için sevilmesi, şerrin mutlâka şerr olduğu için sevilmemesi iktıza ederse de mücerred hayır ve şerr tabi'atinin hükmü olan bu hak izafetle değişebildiği cihetle insan tabiati için bir gayei kemâl olmakla beraber ibtidaî halde ve fi'liyyatta muhteliftir. Maddî tabi'at, ataleti fi'le tercih edeceğinden dolayı ruhu zaıyf olan tenbel insan ilden gelecek hayra ağzını açar da bir cehid sarfı iycab eden sa'y-u amelden kaçınır, ne hayır yapmasını ister ne de şer, çünkü şer fi'illerin bir çoğu da hayır yapmak kadar zor ve hattâ ba'zı vücuh ile daha zordur. Fir'avn olmak Fir'avn ile uğraşmaktan kolay değildir. Bu cihetle hayr-u şerr fa'aliyyeti, atâlet tabi'atı karşısına dikilmiş iki tepe, iki necid gibidirki ikisi de necâdet ister. Zikrolunan hadîs gösteriyorki insan fıtratında hayır devâıysi, şer devâıysinden az değildir. Zannedildiği gibi insan mutlâka şerr yapmasını hayır yapmaktan daha çok sever değildir. Ruhı insan ikisine de müsteiddir. Kimisinde birisi kimisinde de diğeri daha ziyade inkişaf eder ve hangisi inkişaf ederse insanın akıbeti o olur. Ve insan henüz hayır yapmağa kadir olmadığı ilk yaradılışından i'tibaren ta sonuna kadar muhitında hayır ve şer, lezzet ve elem ile muhat bulunur. Ki, kebed içinde yaradılmasının ma'nası da budur. O ne kendine ne başkasına bir hayır yapmağa ne de kendisinden şerri def' etmeğe bizzat kadir olmadığı halde Allahü teâlâ onu o meşakkat âlemi içinde dilediği kadar korur, büyütür, hayır ve şer yapabilecek kuvvet ve çağa iriştirir. Dil ve dudaklara kadar bu ma'na takrir edilmiştir. Bu çağa kadar aczi mahz içinde bulunan insan bir çok âlâm ve zahmete ma'ruz olmakla beraber mücerred rahmeti rahmaniyyeye medyundur. Bundan i'tibaren de istitaatı nisbetinde onun şükrünü iyfa için hayrı şerri temyiz ederek hayır yapmak, kendine ve ıbadullaha şerden sakınmak ile mükelleftir ve işte (.......) ile bu iki gaye gösterilmiştir. Gayei hayır, gayei şerr, atalete nazaran bunun ikisi de seyr-ü hareket ve sabr-ü tehammül ile meşakkat iycab eden, birinde i'tilâ ve selâmet, birinde de sukut ve felâket muhakkak olan iki tepe gibidir ki, insan bunları aşmak mecburiyyetindedir. Hayır tepesine gitmek hidayet, şer tepesine gitmek dalâlettir. Şu halde (.......) ile bunun ikisine birden hidayet, ikisinin de yollarını bildirerek hayre sülûk ve şerden ihtirazı emir, ta'biri âharla hayri emir, emr bilmar'uf, şerden nehiy, nehy anilmünker demektir. Zira hidayet bir hayır ve irşad olduğundan hayır tarikına irşad emr-ü tergibi, şer tarikına irşad nehy-ü tahziri ifade eder. Bu suretle mütekabil olan bu iki necde hidayet, şuna yürü, şuna yürüme gibi biri müsbet biri menfî mütekabil iki yol göstermek demek olur. Hidayette necdi hayır, müsbet, necdi şerr menfîdir. Necdi şerden sakınmak necdi hayra tırmanmak. İşte bütün necâdet Kuvvet, kahramanlık, yükseklik, saadet bundadır. Bunu izah ile neticeyi tefhim için buyuruluyor ki, |
﴾ 10 ﴿